DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Advert
Ümit Polat
Ümit Polat
Giriş Tarihi : 09-04-2022 22:32

Veysel Altuntaş ve Yaşamak Sandığı Üzerine...

Veysel Altuntaş ve Yaşamak Sandığı
“İçime/hatta karnıma gömülmüş gibi hissediyordum/kendimi doğuracağım günü bekliyordum/hâlâ bekliyorum/”

Veysel Altuntaş -daha önce kolektif bir çalışma olarak yazdığı - Dengbêj Hikâyelerini saymazsak- Yaşamak Sandığım adlı ilk ve son öykü kitabında yalnızlık, çatışma uyumsuzluk, varoluş sancısı, ruh hâlleri, dışlanmışlık, anlaşılmazlık, yaşama ayak uyduramamak, karamsarlık gibi temaları işler.

Yaşamak Sandığım tam da ismiyle mütenasip yukarıdaki temalardan hareketle yaşamayı bir sanrıya ya da sanmaya dönüştüren karakterler etrafında kurgulanır. Çoğu öykünün merkezinde olan yalnız ve dışlanmış kendi iç dünyasında gelgitlerle boğuşan kahraman, aslında yaşamaz, yaşadığını sanır. Bu yanılsama genelde hayal kırıklıkları ve beklentiler içinde devam eder. Bu nedenle Yaşamak Sandığım’da Altuntaş daha çok karakter merkezli öyküler etrafında bir evren kurar yalnız bu öykü evrenindeki karakter dış dünyadan ziyade iç dünyasına çekilmeyi yeğlemiştir. Bu sebeple eserdeki çoğu öykü portre öykü türüne girer. Her ne kadar Senem Gezeroğlu’nun Zaman Dursun İstedim isimli öykü kitabı kadar genel ve belirgin olmasa da Yaşamak Sandığım da ciddi deneysel öyküler barındırır.

Yaşamak sandığımdaki 13 öyküden önemli bir bölümü bu tarz kurgular üzerine oturtulmuştur. “Cambazdık Cambazdınız Cambazlardı” adlı öyküde geçtiği üzere bu kahramanlar: “Hayatta yumuşak minderler yok efendim. Bağırları yumuşak analar vardır, yürekleri yastık gibi olan sevgililer vardır ama bu talihler herkese gelmez.”  diye düşünür. “Acının Oyunu” adlı öyküde her ne kadar bu çizginin dışına çıkılmaya çalışılmışsa da buradaki kahramanımız da babası tarafından ötelenmişliğin ağır yükü altında ezilmektedir. Bu öykü çift kurgu ile tasarlanmış olup her iki kurgu ortak sonda buluşuyor

“Bir Fotoğrafçının Defterinden” isimli öyküde ise bir fotoğraf üzerinden o fotoğraf tasvirinin anlatıcının ruhunda bıraktığı izdüşüm ve aynı zamanda öykünün yazılma serüveninin kurguya dahil edilmesi öyküye farkındalık katmaktadır.

Eserde en sürükleyici metinlerden biriyse “Büyümüşsün” adlı öyküdür. Bu öykü iç konuşma ile oluşturulmasına rağmen ve yine yaşamın kıyısına vurmuş hastalıklı tipi anlatmasına rağmen şiirsel ve akıcı anlatımıyla oldukça sürükleyicidir.

“Islak Sesler” de kalem metaforu üzerinden benzer temanın işlendiği bir metindir. Bir diğer ilgi çekici öykü, kahramanın kendi yalnızlığını evdeki 80 santimlik oyuncak bebekle paylaşması bu vesileyle aşkta dahi dışlandığını gösterdiği “Saten Düşesi” dır. Kahraman dışarıda faal insanlardan beklediği ilgiyi, duygusal açlığı maddeye, yani cansız bebeğe yüklemiş, bu psikolojik ve duygusal boşluğu onunla doldurmaya çalışmıştır. Bu şaşırtıcı bebek imgesi üzerinden günümüz yaşantısına ve o yaşantıda ötelenmiş insana veyahut onu öteleyen topluma ironi de yapılmıştır.

Tema olarak yazarın genel izleğine ters olan ve bir o kadar da esere farkındalık kazandıran, aynı izleğin etrafında yürüyen okura canlılık katan “Bir Gazete Haberi” adlı öykü bizi farklı bir iklime çeker. Özellikle de sosyal-ironik konusu ve çok katmanlı kurgusu ile bu eser bize farklı bir yazarın kaleminden çıkmış havası vermektedir. Altuntaş bu öyküde tarihten yola çıkarak güncele göndermede bulunur. Sohbet, öykü, efsane, roman türünden izler taşıyan metinlerarası teknikle yazılan eserin kurgusunu satirik göndermeler pekiştirir. Bu eser Yaşamak Sandığım’daki politik sosyal içerik üzerine konumlandırılmış tek öykü diyebiliriz. Ayrıca bu metinde yazar toplumsal sorunu işaret etmekle kalmamış, bir nevi o soruna çözüm önerisi de sunmuştur.

“Ev Hapsi” öyküsü de tipik kahramanımızın tipik dili ve ruh hâliyle aslında Altuntaş’ın öykü felsefesini yansıtıp özetliyor. Bu öykü tamamen iç konuşma, iç monolog ve bilinç akışı teknikleri ile oluşturulmuştur.Bu öyküde daha belirgin olan kullanımlar bize ister istemez Oğuz Atay’ı, Melisa Kesmez’i ve postmodern izlerin ağırlığını hatırlatıyor.

Altuntaş; Zuhurat, Bir Meleğin Gözünden, Parça Parça Yalnızlıklar,  Kimdi O gibi öykülerinde de gördüğümüz üzere eserlerini birkaç paragraflık küçük bölümler hâlinde kaleme almıştır. Bunlar öykücülükte görülen birbiriyle pek ilintili olmayan bölümler değil aksine aynı doğrultuda yürüyen ama aralarında ince bir farklılık bulunan bölümcüklerdir. Biçimde yazarın bu özgünlüğünün dışında Büyümüşsün, Ev Hapsi gibi öykülerde noktalama işaretlerini kullanmadığı, cümleleri eğik çizgi ile ayırdığı bir anlatım tarzına da şahit oluyoruz.

Veysel Altuntaş'ın “Zuhurat” adlı öyküsünde: “Kurgusu olmasa mesela yaşamın yaşamının” demesi gibi aslında eserdeki çoğu öyküde belirgin, keskin hatlarla çizilmiş bir kurgu vardır diyemeyiz. Kurgunun silikleşmesi, yazar tarafından okurun zihnini ayık tutmak, onun olguları birleştirebilmesi için bir düşünme olanağı sunmak amacıyla yapılır. Ayrıca eserdeki bireysel, içe dönük temaların durağanlığını ve sıkıcılığını yok etmek için yazar bu yöntemin dışında örtük anlamı kullanarak da bir şekilde okuru parçaları birleştirip sona götürmeye, bu yolla okuru zinde tutmaya çalışır. Metinlerde sıkı bir kurgu bağının olmaması, simgesel- çağrışımsal biçemin metinlerin geneline puslu bir hava gibi hakim olması okuru eseri okurken anlamdırmada -her ne kadar okur pes etmese de- onun daha fazla çaba sarf etmesine, onun yorulmasına sebep olur.

Yukarıda bahsettiğim anlatım teknikleri şüphesiz Veysel Altuntaş'a bir tarz sağlar yalnız bu tarz okuru sürekli bir mesafe ile kendine yaklaştıran ve o mesafeyle yine okuru kendine uzak tutan, tam anlamıyla kendine çekmeyen bir tarz oluşturur. Bu sebeple yazar hem keşfedilmemiş hem de çözülmemiş anlamları saklı tutmuş olur okurdan.

Sonuç olarak Veysel Altuntaş, yaşamın kıyısına vurmuş ama yine de pes etmeyip en azından kendi iç dünyasında yaşamaya çalışan sorumlu bireyleri dramatizme kaçmadan, klasik anlatı tekniğinin dışında gösterme teknikleriyle işlediği çağrışımsal biçem ile postmodern bir yol seçmiştir kendine. Altuntaş’ın takdire şayan en önemli tarafı ise henüz yirmili yaşlarda kaleme aldığı bu öykülerde büyük cüretkârlık göstererek özgün bir yol seçmesi ve şimdiden okurun belleğinde ve yazın dünyasında tarzı ile yer edinmiş olmasıdır.

 

NELER SÖYLENDİ?
@
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
Advert
Yol Durumu
ARŞİV ARAMA