DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Advert
Prof. Dr. Nevzat Tarhan
Prof. Dr. Nevzat Tarhan
Giriş Tarihi : 03-10-2023 12:57

Mutluluk Yatırım İster…

Pozitif psikoloji bilimi mutluluk için zihinsel yatırıma ihtiyaç olduğunu savunur. Tıpkı ekonomik kaynaklar gibi üretilmeden tüketilemez ve bedava değildir. Mutsuzluk kendiliğinden gelir, fakat mutluluk için çalışmamız gerekir. Korku, öfke ve mutsuzluk dış dünyadan gelen tehlikelere karşı reaksiyonlarken, zevklerle ilgili hislerimiz Yaratıcı tarafından bizi çekici durumlara cezbetmek amacıyla geliştirilmiştir. Sadece insanlar bu şekilde programlanmamıştır. 

Örneğin, erkek laboratuvar fareleri sürekli olarak kafeste seks yaptıkları yerlere dönmüştür, âdeta aynı zevki tekrar yaşayabilmek için mümkün olan her şeyi yapar gibi. Beyin ödül-ceza sistemi bunu gerektirir.

İnsanları farelerden ayıran şey, ileriyi görme yeteneğidir. Hayvanlardan farklı olarak, gelecek için doğru sonucu elde etmek adına bir durumu deneyimlemek zorunda değiliz. Bir deneyimi düşünmek yeterlidir. Bir iş insanını çok büyük risk almaktan caydıran korkudur. Ve aşk söz konusu olduğunda, ulaşılamaz sandıklarımızla geçirdiğimiz bir gecenin fantezisi kalp atışımızın hızlanması için yeterlidir.

Ortalama bir insan bir hatayı ikinci defa yapmaz, fakat pozitif psikoloji algısı olan bir insan başkasının deneyimlerinden ders alır, aynı hatayı hiç yapmaz. Duygusal farkındalığı olmayan, duygusal zekâsı düşük kişi aynı hatayı tekrar tekrar yapar. Anadolu’da bu kişilere “hödük” denir.

Deneyim ve mutluluk beklentisi hareketlerimize rehberlik etmeye hizmet eder. Bu görüşle, modern beyin araştırması, bize bir şekilde yabancı gelen fakat eski Yunan filozofisinin merkezi olan bir düşünce şeklini doğrular. Günümüzde birçok insan mutluluğun, dışardan bize gelen (veya gelmeyen) bir şans meselesi olduğunu düşünürken, Yunanlı filozoflar mutluluğu doğru hareketle ilişkilendirir. Aristoteles şöyle yazar: 
“Mutluluk bir fiilin sonucudur.” Mutluluk tesadüfi veya ilahi hediye değildir, ama optimum faydayı sağlayana verilir. İyi bir generalin taburları için en iyisini bulması veya bir ayakkabı ustasının derilerden en iyi ayakkabıları yapması gibi, zeki bir insan da becerilerinin en iyisini yapar ve kendisine sunulan fırsatlardan en iyi şekilde yararlanır. Bu tip bir aktif yaşamda mutluluğun ve hayatı dolu dolu yaşamanın sırrı yatar.

Klasik filozoflar şu sonuca varır: Mutluluk insanın olasılıklarının yerine getirilmesini kapsıyorsa, o zaman, insanlar benzer olduğundan, buna ulaşmak için geniş çaplı olarak uygulanacak kurallara ihtiyaç vardır. Bizler bu kuralları takip ederek mutlu olmayı öğrenebiliriz.

Zamanımızda, mutluluğu hoş bir durumdan daha fazla bir şey olarak görmüyoruz, bu yüzden bu düşünce hattını takip etmek bizim için kolay değildir. Bunun yerine, hak etmediğini düşündüğümüz ve bizden daha fazla zevk anları yaşayanlara gıptayla bakmaya meyilliyizdir. İnsanlar arasındaki birçok farka rağmen, hem biyolojik hem de zihinlerimizin mizacı açısından benzerliklerin farklılıklardan çok daha fazla olduğu gerçeğini özellikle göz ardı ederiz. Mutluluğa bir süreç olarak değil de daha çok geçmişi ve bedeli olmayan bir durumsal zevkmiş gibi bakma eğilimimiz vardır. Ve bu da gerçekçi değildir.

Zihnin işleyişi hakkında bugün elimizde olan bilgiler dâhilinde, pozitif emosyonların bedelsiz gelmediğini de biliyoruz. Eski düşünürlerin “erdem” ve “insanın olasılıklarının optimum tatmini” olarak bahsettiklerini, modern bilim “organizmanın optimum durumuna” ulaşmamız olarak vurgulardı. Fakat klasik filozofinin mutluluk hakkındaki ana düşüncesi, günümüz nörobiyolojisi ışığında, halen geçerlidir: Pozitif hisler bir kader meselesi değildir, onlara ulaşmak için çabalayabiliriz ve çabalamalıyız.

Bu bağlamda kültürümüzün önemli değerlerinden Hz. Mevlana’dan Pozitif Psikojiye ilişkin dersleri sıralamak isterim:
Mevlana’dan ‘Pozitif Psikoloji’ dersleri…
“Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. Işığı gördüm, korktum. Ağladım.

Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim. Karanlığı gördüm, korktum. Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi… Ağladım. 

Yaşamayı öğrendim. Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu; aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.

Zamanı öğrendim. Yarıştım onunla... Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...

İnsanı öğrendim. Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu... Sonra da her insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.

Sevmeyi öğrendim. Sonra güvenmeyi... Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu, sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.

İnsan tenini öğrendim. Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu... Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.

Evreni öğrendim. Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim. Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreyi aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.

Ekmeği öğrendim. Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini... Sonra da ekmeği hakça bölüşmenin bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.

Okumayı öğrendim. Kendime yazıyı öğrettim sonra... Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...

Gitmeyi öğrendim…  Sonra dayanamayıp dönmeyi... Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...

Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta... Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım. Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine inandım.

Düşünmeyi öğrendim. Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim. Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim. 

Namusun önemini öğrendim evde... Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu; gerçek namusun, günah elinin altındayken günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.

Gerçeği öğrendim bir gün... Ve gerçeğin acı olduğunu... Sonra dozunda acının yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.

Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim. Dostlarım, ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim. Olur ya... Kalp durur... Akıl unutur... Ben dostlarımı ruhumla severim. O ne durur ne de unutur..."

Özetle “mutluluk bilimi” geleceğin bilimi olarak sistematize edildi, metodolojisi geliştirildi ve tanımlandırıldı. O halde psikolojik ve sosyal sermayenin tıpkı kaynak yönetimi gibi verimlilik ve sürdürebilirlilik ilkelerine göre üretilmesini ve tüketilmesini öğrenmeye başlayalım.

 Prof. Dr. Nevzat Tarhan
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü/Psikiyatrist

NELER SÖYLENDİ?
@
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
Advert
Yol Durumu
ARŞİV ARAMA