Bir erkeğin kendini kadın, bir kadının ise kendini erkek gibi hissetmesi normal mi? Neden böyle hisseder? Bunun bilimsel bir kanıtı var mı? Bu yazımda son dönemin çok konuşulan ve bir o kadar da tartışılan başlıklarından cinsel kimlik, cinsel yönelim, biyolojik cinsiyeti ele alacağım.
Konfüçyüs, toplumu inşa etmeye kavramların inşası ile başlanacağını söyler. Kavramlar, kelimelere hapsedildiğinde yanlış anlaşılır. Cinsiyet konusunda popüler kültürün toplumlara dayattığı yeni bir dil var. Biyolojik cinsiyet genetiktir, kadın ve erkek olarak tanımlanmaktadır. Oxford Üniversitesi tarafından üçüncü cinsel kimliğin varlığı araştırıldı fakat böyle bir genin olmadığı ortaya kondu. Bu çalışma beşyüz bin kişi üzerinde yapılan, kanıta dayalı bir çalışma. Üç cinsiyet çeşidi bulunuyor. Bunlar biyolojik cinsiyet, cinsel kimlik ve cinsel yönelim. Cinsel kimlik konusunun bilimsel ve biyolojik bir temeli yok. Sosyal ve kültürel öğrenmeyle oluşuyor. Bunun birçok kanıtı var.
Bu olaylardan biri de Oxana Malaya Vakası. Ukrayna’da bebekken ormanda kaybolan ve 3 yaşında bulunan çocuk, hayvanlarla yaşadığı ve cinsel kimlik görmediği için erkeksi ve kadınsı davranamıyor. Bu tür vakalar cinsiyetin genetik ile değil epigenetik ile oluştuğunu ortaya koydu. Amerika’da yayınlan bir cinsel kimlik ölçeği var. Üniversite olarak Türkçe halini internet sitemizde yayınladık. Bu ölçekte cinsel kimlik bozuklukları ortaya koyuluyor. Bunlar sosyal öğrenmeyle oluşur ve eğer kişi de kabul ederse terapi gerektirir.
LGBT gibi akımlar tamamen politize olmuş yapılardır, psikiyatrinin değil sosyolojinin konusudur…
Cinsel kimlik ve yönelim konusunda anne babanın yaklaşımı çok önemli ve belirleyici. Ergenliğin yaşı resmi olarak 18’dir. 18 yaşına kadar cinsel vasi anne babadır ve böyle durumlarda çocuğun istediği cinsel tercih ve yönelimleri onaylayıp onaylamama hakkına sahiptir. Aile çocuğun tercihlerini resmi olarak 18 yaşına kadar onaylamayabilir. LGBT gibi yaklaşımlar tamamen politize olmuş yapılardır. Bunlar toplumlar ve aileler üzerinde özgürlük adı altında baskı ve yönlendirme yapmaktadır. Bu gibi yapıların baskılarına kapılmamak gerekiyor. LGBT vb. oluşumlar şuanda pedofilinin bir özgürlük olduğunu hatta pedofili evlilikleri savunuyorlar. Bu kabul edilebilir bir şey değildir, sosyal patolojidir. Hukuki ehliyeti olmayan bir kimseyi erotik materyal olarak kullanmak, özgürlük değildir. Bu fikirlerin hiçbir bilimsel dayanağı yoktur.
Dünya nüfusunun azaltılması hedefleniyor!
Psikoloji; akıl, beyin ve kültürdür. Üçü birleştiğinde psikolojik bütünlük ortaya çıkıyor. Bize gelen eş cinsellik konusuyla ilgili vakalarda yüzde elli oranında artış yaşandı. Son 5 yılda daha da arttı ve artmaya da devam edecek. Batı eğitimi alan psikologlar çocuğunuzun genetiği böyledir kabul edin diyorlar. Hayır, böyle bir genetik kod yoktur. Küresel sermaye ve BM Nüfus Planlama Fonu dünya nüfusunu azaltmak için eş cinsel yaklaşımları fonluyor. Cinsel kimlik bozukluğu olarak gelen vakalarda önce cinsel kimlik bozukluğu ölçeğini uyguluyoruz. Kişinin cinsel kimliğini ortaya koyduktan sonra, cinsel yönelimini araştırıyoruz. Bu kişiler erken ergenlik dönemindeyseler tedavi imkânlarından faydalanıyorlar ama 15 yaşını geçtikten sonra anne- babanın sadece uyarı vazifesi var. Aile çocuğu zorladığında ters tepki ile çocuğu kaybediyor. 18 yaşından sonra zaten ailenin söz hakkı kalmıyor, ayrı bir birey olduğunu kabul etmek gerekiyor. Fakat aile onaylamama hakkını da kullanarak, çocukta bir soru işareti bırakmalı. Bu durumun değerlerimize uymadığını ifade etmeli. Ailelerin çocuklara kültürümüzü öğretmek gibi bir sorumluluğu var.
Korkuya değil, şefkat ve merhamete dayalı dindarlık oluşturulmalı
Din, dil ve toplumsal öğretiler kültürel standartlar arasında yer alır. Şu anda dini sağlamlığın yerini bilimsel sağlamlık aldı. Bu gerçeği hoşumuza gitse de gitmese de kabul etmek zorundayız. Dini laboratuvara sokmalı, eleştirisel düşünce sınavından geçirmeliyiz. Bu şartlar geçerli olmadığında gençler gerçeği kabul etmiyorlar. Bu zamanda ikna ve inandırma yöntemi geçerli. Anne – baba çocuğu korkutarak yetiştirmeyecek. Evde sevgiden daha önemli bir duygu, şefkat duygusu vardır. Şefkat ve saygı duygularının yaşatıldığı evde çocuklar farkında olmadan ebeveynlerini taklit ederler. Çocuğa öyle bir ebeveynlik yapmak gerekiyor ki, çocuk ben buldum bu benim özgür irademle aldığım karar demeli. Ebeveyn korkusuyla alınan kararlar kalıcı olmaz. Korkuya değil, şefkat ve merhamete dayalı bir dindarlık oluşturmak gerekiyor.
Dijital ortamda iyi örneklikler oluşturabilmek çok önemli
Her ergen kimlik karmaşası yaşar. Bazı psikoloji ekolleri ergenlik dönemini ‘normal şizofrenik dönem’ olarak tanımlar. Çocuğun kahramanı kimse çocuk onu taklit eder. Anne – baba ve öğretmenler gençler için örnek alınacak modellikler ortaya koymalı. Çocuk ben kime yönelmeliyim diyerek etrafına bakar biraz aileden biraz toplumdan örnekler alarak kendi kimliğini inşa eder. Böyle durumlarda çevredeki rol modeller çok önemli. İnternet ve sosyal medyanın bu anlamda tehdit ve fırsat boyutları var. İnterneti iyi yönde kullanırsak iyi özelliklere neden olur. Gençler dijital çağda yaşıyor, sosyal ortamda muhakkak iyi örnekleri anlatabilmek gerekiyor. Bir ailenin en büyük eğitimi iyi insan yetiştirmektir. İbn-i Haldun, ‘İyi bir insan yetiştirmezsen ona bıraktığın mirasın kıymeti yoktur.” der. En güzel miras çocuğa iyi bir ahlaki öğreti aktarmaktır. Bunu yaptığımız zaman hiç korkmayalım, çocuk başta bir iki hata yapar ama sonra hakikati bulur.
Kimse yüzde yüz erkek veya kadın hissedemez…
Gençlere cinsel kimlik seçiminin genetik olmadığı, biyolojik doğayla ilgili olmadığı, doğumsal değil tamamen edimsel olduğu hatırlatılmalı. Bir erkeğin kendini kadın, bir kadının ise kendini erkek gibi hissetmesinin bilimsel bir kanıtı yok. Kimse yüzde yüz kadın veya erkek olamaz, hepimizin içerinde bu duygular bulunuyor. Yüzde ellinin üzerinde hangi duygu baskınsa o cinsiyet ortaya çıkıyor. Bu kişilere şu anki ruh haliyle değil, 5-10 sene içerisindeki durumunu düşünerek karar vermeleri tavsiye edilebilir. Çünkü ameliyat olarak cinsiyetini değiştirenlerin çoğu ileride vazgeçebiliyor. Bu sebeple, bu konuda kararsız olanlara uzun vadeli düşünmesi tavsiye edilebilir.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü-Psikiyatrist
Sedat İlhan
Yazmak Bir İhtiyaç mıdır
Musa Aşkın
Gerçek Derinlik İçimizde
Gevher Aktaş Demirkaya
Ben Yemen Türküsü’nü Söylerken Ata Ağlardı
Yusuf Sarıkaya
Bizim Kuşak /4
Mine Çağlıyan
Özgürlük
Ümmügülsüm Hasyıldırım
Bir Mum Işığına Tutsak
Suna Türkmen Güngör
Ruhun Terazisi
Ümit Polat
Hakan Bahçeci’nin Öykü Yoculuğu
Dilek Tuna Memişoğlu
Sudan Ağlıyor
Ebru Bozcuk
Yaşam Gustoluğu
Mehmet Şahan
Hasene ve Hasenat
Serhan Poyraz
Goriot Baba / Honore de Balzac
Ayşe Parlar Gürkan
Duyguların Matematiği
Hilmi Yavuz
Okuma Takıntısı
Prof. Dr. Nevzat Tarhan
Sevgi Yönetimi
Haluk Özdil
Nazilerin Gizli Silahı Lili Marleen
Ahmet Furkan Demir
Çağımızın Hastalığı: Gösteriş
Hüseyin Uyar
İstanbul Senfonisi
Nevin Bahtişen
Hayata Dair
Ayfer Güney
Dur
Deniz İmre
Anlam Arayışının Sessiz Çığlığı
Hamiyet Su Kopartan
Meşguliyet
Sami Çelik
Ey Zımni
Turan Demirci
Yapılmayacaklar Listesi
Muhammet Çavdar
Bir Uyku Bin Ölüm
Reyhan Mete
Ey Ruh! Geldiysen Üç Kez Tıkla
Esedullah Oğuz
İçimiz Dışımız Suriye
Hakan Cucunel
Türk Edebiyatı ve Türkçe Edebiyat
Cengiz Hortoğlu
Mutlu Olmak mı Nasıl Yani?
Ufuk Batum
Yediği Ayazı Unutmamak
Şükrü Doruk
Alma Ağacı
Uzman Klinik Psikolog, Dr. Ezgi Yaz
Hayat Gökyüzüdür, Bakış Açımız da Teleskop
Demet Mannaş Kervan
Sözde Hayvanseverin Eseri: Sokak Köpeği
Tamer Şahin
Dünyalı Barış Manço
Kadir Çelik
Affet Bizi Güzelhisar