DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Advert
Nevin Bahtişen
Nevin Bahtişen
Giriş Tarihi : 20-06-2024 15:17

Zamanda Zamansızlık

Bir bayram günü annenin, babanın pamuk ellerinden öpmektir yaşamak ve bayram yapmak. Lafta değil, gerçek anlamda da bayrama çevirebiliriz o süreci.

Sonraki nesillere bırakabileceğin bir bayram ve bayram sevinci olmasını istiyorsan, doğru davranışlar içinde bulunursan her şeyin minimum değiştiğini göreceksin. Nerde o eski bayramlar diye hayıflanmaya gerek kalmaz o zaman.

Hayatımızda hep kolaya kaçarken biz de birilerin kolaya kaçtığı alanda yitip gideriz. Sonra, “nerede eski bayramlar” konuşma ihtiyaçlarımızı bu manipüle sözlerle doldurmak zorunda kalmayız. Konuşmadan önce elini o taşın altına koyacaksın ki sonra başkasından bekleyelim, elini taşın altına koymasını.

Bayramlar tatil olursa, eski bayramlar diye masal gibi anlatırsın. Sanki çocukluğundaki bayramları kendi eliyle masallaştırmış ve yaşanılır kılmıştı. Oysa o bayramları annelerimiz, babalarımız ve daha büyük atalarımız gerektiği gibi davrandığı için yani gerekli emeği verdikleri için eski bayramlar güzel olurdu; ufak, tefek pürüzleri çocuk hallerimizle anlayamadığımız için her şey toz pembe gelirdi. Yani biz çocuklara bayramların güzel yanları kaldı; şimdiki biz büyüklere. Nerede o eski bayramlar diyerek, tatile giderken konuşmak için konu yapılmazdı bayramlar. Yada şimdi benim yaptığım gibi yazılır çizilir, filmde, dizide işlersin hayatın aksayan yönlerini.

Haklı olarak diyeceksiniz; “Tatile de ihtiyacımız var.” Tabii ki var, ama çok gerekmedikçe tatille bayramları birbirine karıştırmamalı. En azından bayramın birini anne, baba ziyareti yaparak geçirebiliriz. Sonra, çocuklarımız büyüdüğünde; neden bizleri ziyarete gelmiyorlarda tatile gidiyorlar demeyelim. Çocuklarımız bizden ne öğrenirse büyük ölçüde öyle davranıyorlar. Bilinçaltına o davranışları kodlamış oluyoruz.

Nereye giderseniz gidin her yerin bir alanı, dolu dizgin yaşam alanıyken, bir alanı ölüm sessizliği çökmüş mezarlıklar. Artık bir dua ve iyi anılmaktan başka bir beklentileri yok bizlerden. Kendi aralarında bizim duymayacağımız, anlamayacağımız bir şekilde konuşuyorlar mı bilemem. Yaşarken nasıl davrandılarsa, neler yaptılarsa o amelleriyle gittiler.

Nasıl yaşarken alım gücüne göre gösterişli ve yüksek binalar alınılıyorsa, mezarlıklar da öyle. İmkanı olan mezarlarını en şatafatlı bir şekilde yaptırmışlardı. Tam karşılığı olmasa da, en basitinden anlatmak için bu kelimeyi yazıyorum. “Sosyetik” mezarlığın bazı bölümleri bu şekilde. diğer taraflar, tıpkı hayattaki ayrışım gibi “varoş” kalıyor.

Hangi mezarın içindeki daha rahat bilmiyorum. Tıpkı yaşadığımız hayatta olduğu gibi, mutluluk zenginlerin evinde mi, hayatın gereklerini yerine getiren ve emek verenlerin evinde mi? Bunu da bilmiyorum ama insana değer vermek en güzeli. Sevmek bile zorunda değil insanoğlu diye düşünüyorum. Bu değerde yalnız bana iyi davranılsın, yalnız benim yaptığım her şey beğenilsin diyerek olmuyor. O zaman burada büyük bir egoyla karşılaşmış oluruz.

İnsanoğlu, kendi debdebesinden yaşam şarkısını ıskalasada, mezarlıktakiler yaşam şarkısını sessiz sedasız dinliyorlar. Hayatın renklerini daha iyi seçebiliyorlar. En doğal halleriyle hayvanlar dolaşıyor her yerde, üstlerinden kuşlar uçup geçiyor, her kanat çırpışları dahi bir nimet orada yatanlar için.

 

NELER SÖYLENDİ?
@
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
Advert
Yol Durumu
ARŞİV ARAMA