ANI
Giriş Tarihi : 13-04-2024 19:16

Kısa Bir Panayır Hikâyesi - 1960'lı Yıllar / Hamdi Tabanlı

Yazan: Hamdi Tabanlı -KISA BİR PANAYIR HİKÂYESİ / 1960'LI YILLAR

Kısa Bir Panayır Hikâyesi - 1960'lı Yıllar / Hamdi Tabanlı

KISA BİR PANAYIR HİKÂYESİ / 1960'LI YILLAR

İmamali(imamın Ali) Emmi, mücadeleyi seven, iş gören, iş gördüren biriydi. Bizler çocuktuk. Köyümüzde henüz traktörler yaygın hâle gelmemişti, at arabaları çoğunluktaydı.

İlçenin panayırı kurulmuş, her çocuk gibi bizlerde hiç görmediğimiz gitmediğimiz panayırı merak ediyorduk. Harman sonu, okullar açılmadan ilçemizin bir tarafına, çayırlık alana kurulan panayır da neler yoktu ki, atlı karıncalar, döner sandalyeler, kısa mesafe kiraya verilen bisiklet ve motosikletler, içlerinde dansöz oynatılan kapalı çadırlar, fırıldakçılar, tombalacılar...

İşte o günlerden bir gün, at arabasıyla pazara gidecek Ali Emmi bizim avluya giriverdi. Avluya girdiğinde araba dolu muydu, yoksa bizden mi doldurdular bilemiyorum ama yola koyulacağımızda buğday dolu beyaz çuvallar arabanın üzerinde enine boyuna serilmişlerdi.

Babam, bizim ısrarlarımıza fazla direnememiş olsa gerek ki, bizi Ali Emmi ile birlikte panayıra göndermeye karar vermiş, hazırlanmamızı söylemişti. Küçüklü büyüklü, ya da irili ufaklı beş altı çocuk arabada yerimizi almıştık. Atlar güçlüydü. Yükünü alan ahşaptan yapılmış arabada hiç ses soluk yoktu.

Çuvalların üzerinde rahat bir yolculuğa koyulmuştuk. Yollarda ne asfalt, ne de stabilize denilen çakıllı kum vardı. At arabaları fazla toz çıkartmasa da, traktör ve kamyonların çıkarttığı tozdan zaman zaman yol görünmez olurdu.

Kah sert zemin üzerinde, kah toz deryasına batarak kat ettiğimiz yol güzergahında, Eminekin Köyü’nü arkada bırakarak, Sakarya Nehri üzerindeki ahşap köprüyü geçip çoraklık denilen mevkie geldiğimizde, arka sağ ahşap tekerin demir şınası gevşeyerek tekerden çıkmaya başladı.

Kurumuş ahşap tekere su vererek biraz olsun kabartmamız gerekirdi ki, şına sıkışarak tekeri kavrasın, lakin arabada ne bir tas, ne de bir su kovası vardı. Ali Emmi çâresiz sağa sola bakınırken, ağabeyim  Kaya dedi ki; Ali Emmi benim ayakkabı ile su taşısak olur mu ?... Neden olmasın ki! Deriden yapılmış bir potindi Kaya Ağabey’imin ayakkabıları...

Su hemen yakınımızdaydı. Bir çift ayakkabı ile defalarca git gel yapılarak, teker iyice ıslatıldı. Ali Emmi usta arabacıydı. Ne yapıp yapıp şınayı tekrar tekere oturtturarak bizleri arabaya bindirip yola koyuldu. Hepimiz Ali Emmi’ye emanettik. Köyün eşrafından olan komşumuz Ali Emmi bizi sağ sâlim ilçeye getirip içimizdeki yaşı büyük olana da sıkı sıkı tembih ederek panayıra salı verdi.

Her birimizin cebinde harmanda biriktirdiğimiz paralarımız vardı. Dağılmıştık, herkes parasına ve yaşına göre bir oyuncağa biniyor ya da bir şeyler satın alarak yemeye çalışıyordu. Kendimizi akıl almaz bir gürültünün içerisinde buluvermiştik. Ne kadar zaman geçti, kaç saat aralarda dolaştık bilmiyorum ama çocukluğumun en heyecanlı, en zevkli gününü o güni orada yaşamıştım.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi