ANI
Giriş Tarihi : 13-04-2024 21:18   Güncelleme : 13-04-2024 21:26

Eskici / Kenan Gül

Yazan: Kenan Gül -ESKİCİ

Eskici / Kenan Gül

ESKİCİ

Bayramın son günü. Kısmi felç geçirip düzelme sürecindeki bir ağabeyimin hem gönlünü almak, hem de onunla biraz zaman geçirmek için aradım. Müsaitlermiş. Eşi yalnız bırakmak istemediği için bizimle gelmek istedi. Çok hoşuma gitti. Onları kapılarından aldım.

Yaşam Vadisi’nde bulunan kafeye geçtik. Muhabbet koyulaşınca eşi, okuduğu kitaba yoğunlaşmak için yanımızdaki masaya geçti. Yavuz ağabeyle uzun zamandır görüşmemiştik. Hastalık olayı Antalya’da başladığı için kendini biraz toparlayana kadar Beylikdüzü’ne gelememişti.

Zaman kaygısı olmadan oturuyorduk. Dalmışız muhabbete. Bir ara yengenin boşalttığı sandalyeye iki elini dayamış bize dikkatle bakan yaşlı amcayı farkettim.

Soran gözlerle ona baktığımda; "Ben, seni tanıyorum." dedi. Tanıyor muydu? Tanıyor muydum acaba? Meraklandım. Masaya buyur ettik. Sessizce oturdu. Kısa süreli suskunluktan sonra konuşmaya başladı.

Yaşam Vadisi’nin hemen bitişiğinde “Yaşlılar Evi“ vardır. Orda kalıyormuş. Beni de dönem dönem oraya yaptığımız ziyaretlerden hatırlamış.

"Bu bayram kimse gelmedi. Ara sıra, siz geliyordunuz..Gelmediniz."

Oturduğum koltukta nasıl küçüldüğümü anlatamam. Yerin dibine girmek bile bu cümle karşısında hafif kalırdı. Oysa bu bayram eşimle başka bir programımız vardı. Bayram öncesi oluşan sürpriz gelişme sonucu ben eşimle çocukları Sakarya’ya gönderirken İstanbul’da kalmak zorunda kaldım. Haydi gel amcaya anlat.

Seksen beş yaşındaymış. Çok konuşkan. Dağarcığı zengin. Ancak hep istediğini anlattı. Sadece, “Çocuk var mı amca?” sorusuna; "Var daaa" diye cevaplayıp kapattı. Uzatmadık. Yavuz ağabey, ben ve daha sonra yanımıza merakla gelen eşi, sadece dinledik.

Bu gün bayramın son günü. Şimdi yazacaklarım benim pencerem. Kimseden de onay beklemiyorum.

Bayramları bir inancın teması olarak görebilirsiniz. İnanç, kimsenin tekelinde değildir. Olabilir. Zaten bu anlamda da kimseye öğüt verebilecek yetenekte değilim.

Ancak, “bayram” haberdir. Selamdır. Kavuşmadır. Kucaklayıp gönül almadır. Varlığınızı sağ iken hissetirme, paylaşmadır.

Fırsat varken yanağını sürmek yerine, iki muhabbeti esirgeyip, yokluğundan sonra, mermere dua okumak, mezar temizlemek, sonra da bunu resimleyip paylaşmak değildir. Emin olun, bu işi sizin adınıza mezarlık bekçileri daha iyi yapar.

Gelişen teknoloji, yeni yaşam düzeyi ve ben duygusu çok şey götürdü bizlerden. Gözlerin içine bakarak; "Nasılsın?” demekle, telefonla aramayı eşleştirme çabasına girdik. Korkularımız, iştahımızla karışmaya başladı. Aynı sokağın tozunu yutup, ayrı kapıları tıkladığımız günlerden, koca binalar içindeki hücrelere hapsettik kendimizi.

Telefon mesajlarıyla almaya başladık üzüntüleri. Hatta davetiye fotoğrafları paylaştık
terbiyesizce. Sevgi değil, görev belledik.
Samimi değil, desinler de eyleşmeye başladık.
Bizim üzerimize gözyaşıyla perde çekip, güneşten koruyan insanları, düşkünler evinde karanlık odalara zincirledik.

Ah demediler. Of bile demediler. Yine de, tıkadık kulaklarımızı.

Bu gün bayramın son günüydü. Kaç bayram daha göreceğiz belli değil. Yürüdüğümüz yol bile belli değil. Bu kadar belirsizlik içinde yetiştirdiğimiz çocuklarımızdan ne kadar emin olabiliriz.

Soru bu dostlar; Pirinçte kaç taş var?

Haydi, beraber ayıklayalım.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi