ANI
Giriş Tarihi : 29-03-2023 22:34   Güncelleme : 01-04-2023 23:34

Çocuk ve Ramazan

Yazan: Yusuf Sarıkaya -ÇOCUK ve RAMAZAN

Çocuk ve Ramazan

ÇOCUK ve RAMAZAN

Cennet kokulu çocuklarımız, evlerimizin sultanları, tıpkı on bir ayın sultanı Ramazan-ı Şerif gibi. Ramazan onlar için bambaşkadır. Çünkü aile fertlerinin günde iki vakit eksiksiz sofrada buluşma sahnesi onlar için muhteşemdir. Hele herkesin imkânları doğrultusunda itina ile hazırlanmış sofrada oruç tutamasa da ezanı beklemesi, yapılan duaya pamuk elleriyle “âmin” demesi görülmeye değer sahnedir.

Hiç unutmam, çocukluğumda sahura kalkmak isterdim her çocuk gibi. Ailem de kaldırırdı. Kıt imkânlara sahiptik o yıllar. Öyle her şeyin bol olduğu zamanlar değildi anlatmaya çalıştığım çocukluk yıllarım.

Köy yerinde geçti çocukluğum. Ya bağdan bahçeden toplanan odun veya tezek yakardık sobalarımızda. Tüp gaz yerine gaz ocakları vardı evlerde. Gaz lambaları ile aydınlanırdık. Bunlar bile herkesin her an sahip olduğu şeyler değildi. Elektrik henüz yoktu köylerde o zamanlar.   

Hastalandığımızda çoğu kez nane, ıhlamur ve kuşburnu kaynatılarak içilir ve öylece iyileşirdik. Öyle her zaman doktora da gidemezdik. Zaten sağlık hizmetleri de öyle çok yaygın değildi. Ama olsun, çok doğal bir hayat yaşadım çocukluğumda.

Öyle çeşit çeşit yemeklerimiz de olmazdı. Ama Allah ne verdiyse ona şükreder ve iştahla iftar ve sahur yapardık. Komşulara bizde pişenden götürür; onlar da bize pişirdiklerinden getirirdi.

“Çorbaya suyu fazlaca kat, komşunu da unutma.” Diyen bir medeniyetti bize bunu öğreten. Çocuklar ellerinde çorba tasları, börek, çörek çıkınları ile komşuların kapısını çalar “Annem gönderdi” diyerek verir ve âdeta uçarak dönerdi evlerine sevinçten.

Ezanlar hoparlörlerden okunmazdı. Dediğim gibi elektrik yoktu. O nedenle evin yakınlarında bir yere veya toprak damlara çıkılır ve hocanın ezan sesine kulak verilirdi sessizce. Ezanı duyunca da hep bir ağızdan, koro halinde “ezan okunuyooo!” diye bağırılırdı. Böylece çocukların temiz ve samimi çığlıkları sokak aralarından evlere süzülürdü bir muştu gibi.

Sahurda mânilerle birlikte çalan davulcunun sesi inanılmaz bir duygu taşır insana. Sanki lahuti âlemden gelir gibi. 

“Hoşafın suyu boldur,
Bir kepçe daha doldur,
Sahurda köfte varmış
Ne olur erken kaldır.”
Gibi mânilerle süslenir geceleri.

Pencerelere koşar çocuklar davulcuyu görmek için. El sallarlar davulculara onlar görmese de.

Tekne orucu tutulur çocuklukta. Birkaç saat veya yarım gün. Sonra “ gel tutalım orucu” der ve bir köşeye sıkıştırır orucu tutar gibi yaparsınız büyükleri olarak. Çünkü çocuk algısı maddidir. Onun için öyle yaparsınız. Sonra da hediyeler takdim edilir. Bu bir medeniyetin çocuklara anlatım biçimidir. Bana çocukluğumda amcam küçük bir düdük almış ve çok keyifli öttürmüştüm. Altmış yıldan fazla olmasına rağmen halen unutamam o hediyeyi. Sonra, büyüdükçe tekne orucu gerçek oruca dönüşürdü.

Oruç tutmayan büyükler de olurmuş. Öyle söylerdi büyükler üzülerek. Ama oruç tutmayanlar veya tutamayanlar da asla açıktan yemezdi çocuklara kötü örnek olmayayım diye.

Teravihler çocuklar için biraz yaramazlık, biraz oyun, biraz da yatıp kalkmaktan ibarettir. Secdede yan gözle birbirine bakmak, kıkır kıkır gülmek, büyüklerin asık suratlarını görünce hemen toparlanmak başarıyla yaptıkları rollerdir. Ama saf ve temiz duygularla. Asla içinde gösteriş olmayan davranışlarla yaparlar bu hareketleri. Ramazan’ı, Ramazan Amca zanneder çocuklar temiz yürekleriyle. Sonra ramazan nedir, oruç nedir öğrenir yaşadığı ortamda.

Özellikle bayramlarda çocuklar görülmeye değer…

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi