ANI
Giriş Tarihi : 04-01-2024 21:13   Güncelleme : 04-01-2024 21:21

Bir Kent Masalı Veda / Orhan Sarı

Yazan: Orhan Sarı -BİR KENT MASALI VEDA

Bir Kent Masalı Veda / Orhan Sarı

BİR KENT MASALI VEDA

Bu masalı yazmanın bir çok zorlukları var. Her şeyden önce, yitik zamanın sisleri arasından anıları yakalamak. Günlük hayatın gelgitleri içerisinde o kadar derinlere saklanmışlar ki, annemizin çeyiz sandıklarına benziyor. Saklanmışları elinize alıp naftalinleri  silkelediğinizde ya elinizdeki kumaş eprimiş oluyor ya da sanduka sararması kumaşın masumiyetini bozmuş oluyor. O yüzden, anıların çoğu; “dokununca solgun gül oluveren” narinlikte. Çoğu kez, gün ışığının hoyratlığına tahammüllü değil. Evvelsiz de, ahirsiz de olunmuyor… 

Bir şekilde yüzleşeceğiz. Duvar diplerine çömelip, hoyrat zamanlarımızı tesbih tanelerini sayaç yapıp; hem zamanı hem anıları eleyeceğiz.

Mahcubiyetlerimiz olacak. Utanılacak yaşanmışlıklar da. Bize eşlik etmek için, ulaşılmaz dal uçlarında tadından çatlamış birkaç nar; utançlarımıza tanıklık için hep asılı kalacak. Kurdun kuşun nasibi de denir… Kutsallaşır.

Diğer bir zorluk; anıların niceliği ve niteliği… Kollarımızı, avuçlarımızı ne denli büyük açarsak açalım, kucaklayamadıklarımız, avuçlayamadıklarımız oluyor.

Derdeste edip tuttuklarımızın rağmına kucaklayamayıp, avuçlayamadığımız oluyor. Hatta, geride bıraktıklarımız, dokunamadıklarımız daha fazla…

Ayrıca, bunca nicelik içerisinde, nitelik zorluklu seçimi var. İnsanların harim-i ismetine girmeyeceksin;  harem-i şerifini kirletmeyeceksin. Fil azametiyle, züccaciye dükkanına dalamazsınız. Buna olabildiğince dikkat ettim.

Gece, metal kapı tokmaklarını çalıp kaçtığınız, duvarlarına duvar yazıları yazdığınız çocukluk kasabanıza; kadife kumaş naifliğinde eldivenle dokunacaksınız. Özeniniz, hem elinize hem kentinize… Örselemeden, dağıtmadan masal-anı-deneme tadında yapacaksınız. İzin verdikleri ölçüde, yer minderli, sobalı, kedili odalara yerleşip kestane közlemelerine eşlik edeceksiniz, konuk olacaksınız.

İtirazlarınızı  anlıyorum. Tamam kabul. Geriye aldım. Doğalgazınız var.  Ev girişlerinizde, hep aynı konuları her gün ayrı bir tazelikle yeşerttiğiniz fiskos takımlarınız var. Lila renkli salonların aynalı dolaplarınızda yemek takımları, süt takımları hüzünle sizi bekliyor. Amenna. Hiç kullanmadığınız halde, kararmalarına sinirlendiğiniz gümüş takımlarınız var. Yataklarınızın ucunda da tek taraflı dayanma kolluklu Kleopatra divanlarınız var.

Yapmayın. Koronerlerinize kıymayın, rahat olun, unutmayın önce sağlık…

Maslow’un ihtiyaçlar piramidi var. Tabandaki fizyolojik (açlık, barınma .. gibi) temel ihtiyaçlarını elde eden birey,  saygınlık, statü, kendini gerçekleştirme gibi basamaklara yönelen davranışlar gösterir. Kent masalları da, bu tür tüketimdir. Bu, anlatıcı olarak benim için de geçerli.

Kırılma nedeni bugünkü pencereden, geçmişe bakmak zorunda kalışımız. Biz, aylık yetersizliğini ve hizmet kalitesini tartıştığımız sosyal güvenlik kültürlü  bu günlerden; emekli maaşları ve  sağlık hizmet güvencesi olmayan günlere bakıyoruz.

Dokunun dedenizin Bağkur’una. Ödenmiş pirimden ziyade oda kayıt tarihlerinin dikkate alındığını göreceksiniz. Babam da, dönemin Lokantacılar Odası başkanı Doğan Zağlı’dan aldığı belgelerle intibaklarını tamamladı. Hatta, o kuşak bağlanan maaşların haram mı helal mı oldukları arasında savruldu. Ekmek karnesinin olduğu, sadece kamu görevlilerinin erişebildiği gaz yağı, çay, şeker, bez gibi imtiyazları düşünün.

O yüzden kent kızlarının evlenmek için potansiyel gördükleri üç kesim vardı. Kasabanın öne çıkmış eşrafı, devlet memurları, arastanın itibarlı (saraç, nalbant, aynacı, keçeci, ayakkabıcı, terzi vs.) meslek sahipleri.

İkinci Dünya Savaşı’nın; “Sizi aç bıraktım ama öksüz bırakmadım.” diyen İsmet İnönülü, şehrimizde de gizlice yaşayan kuvvacı Celal Bayarlı yılları yaşamış nesle ardışık çocuklarıyız.  Elektrik yoktu. Kafe kültürü yoktu. Sosyal harcama çok zayıftı.

En önemli sosyal aktivite; iki dirhem bir çekirdek giyinip, yazlık sinemalara gidip loca tutup Güplüce gazozu içip çiğdem çitlemekti.  Babamın, ablamların sinemayı gitmek arzularını bastırmak için, bağ komşumuz Gördesli halıcının kızları fayton getirtip   yazlık sinemaya gitme maliyetinden dolayı; ‘’Bak görürsünüz, bu harcamaya uzun süre dayanamazlar’’ saptanmasının haklı çıktığına tanık etmişliğim var.

Bir şeyi de, düzeltmem lazım. Kentleşme ve Çevre Bilim Dersi almadığım yıllardı. Kentin yükselen siyasi değeri, duvarlara yazı yazmaktı. Yazdım. Şimdi olsa yazmazdım. Milli Eğitimde görev aldığım yıllarda Eğitim ve Öğretime bakan Müdür Yardımcısı Mehmet Hekim’le, duvarı olan okullar bulduk. Sponsorlardan da boya. Katılımcı öğrencilere, belli metrajda duvarlar tahsis ettik; “İşte, önünüzde duvar hayaliniz neyse yazın resmedin” dedik. Kent yöneticileri, açık hava özgürlük meydanları  kurup;  gençlerin söylevde bulunma, müzik, tiyatro etkinlikleri yapmalarına olanak veren ortamı hazırlama yükümlülüğü olduğuna inanırım. Zafer kazansa bile Roma lejyon askerleri; genelde yurttaşların ve senatonun söz söyleme özgürlüğü etkilenmesin diye Roma sokaklarında dolaşamazdı. “Bu özgürlük meydanındaki etkinlikler; ceberrut hukuktan vereste tutulmalıdır” diyen radikal düşüncelerim var. Hele, Kopenhag'daki  komün adası ile Amsterdam’ın sokaklarda serpili marjinal modellemeleri gözlenmelidir kent yöneticilerince…

Bu uzun tefrika yazılarımın bir kızıl elması var. Mefkuresiz toplum olmaz. Destanlar; buduna, kavme, ulusa masallardır. Umutsuz toplumları, ayakta tutma çabasıdır.

Düşünün, Orta-Asya steplerinde iç denizi kurumuş, otlakları bozulmuş bir hayvancı kılanı ne ayakta tutabilir. Umudu ne canlı tutabilir, ne yarını hayal ettirebilir? Kurdun nesli tükenmiş çocuğu emzirmesi, körükle dağı ısıtıp toprağa karışmış demirin erimesi vs. hepsi de irrasyonel. Kabul de, yarına ve topluma taşıma faydası da yok mu?  Komşunun bahçesi niye daha yeşildir? Daha sulu erikler rüyası değil mi bizi düşürüp dizlerimizde kapanmaz yaralar açan.

Finlandiya’yı düşünün; bataklık, donmuş bir ülke… Açlık, çocukların yaman düşmanı. Bu toplumu ayakta tutan; “Kalevala Fin Halk Destanı.” Yoksa, nasıl direnebilirlerdi Rus işgaline?

Düşünün, aç bir çocuğa durmadan un öğüten bir değirmen masalı ile yiyeceği olmayan bir annenin açlıktan ağlayan çocuğuna ocak üstünde sadece un katıp karıştırdığı bulamacın büyüsü aynı.

Masal niye anlatılır? Mutlu sonla, gecenin korkusundan gündüzün aydınlığına ruh sağlığı içinde çocuğu taşımak kaygısı bence.

Kenti de böyle düşünüyorum. Bu kentin, yüzlerce yıllık insan kaynağı dinamikleri var. Epopeleri var. Masalsı insanlar var. Bir taş üstüne taş koymuş insanları var. Kim hatırlıyor Sazobalı Arap Mustafa’yı? Geleceğe Ayşe Begüm’ü kim taşıyacak? Kentin hafızası salt Mustafa Kuzucu gibi kent hafızası,  salt Mehmet Yüce gibi kent sosyolojisi birikimleri önemlidir. Başkaları da vardır. Ama bunlar materyale dönüştürülmelidir. Geçmişten  geleceğe kronolojiye dönüştürülmeli, akademik kaynaklarla ilintilenmeli vs. vs. Görsel malzeme ile desteklenmeli. Kentin tarihinden kim geçmişse kayda alınmalı. Ağır, büyük kapılar altında  tozlanmamalı. Yaşayan  gençlerin, yaşlıların buluşma mekanları gibi canlı tutularak yaşayan müzelere dönüştürülmeli. Benim Kızıl Elma’m bu.

Sevinerek yeni öğrendim ki, böyle bir düşünsel meşale yakılmış. Bilseydim, bu tefrikaları yazmazdım. Sonradan, dost yazışmaları ile öğrendim. Yine de müsterihim.  Elimde küçük bir kibrit alevi vardı. Umarım tutuşmuş olan Akhisar Kent Kültür Ormanı’nı elimdeki  bir kav kadar ısıtmış olayım. Umarım, var olan Kızıl Elma’nın kızarmasına katkım olmuştur.

Bu nedenle, amaç hasıl olmak üzeredir. Yorgun ayaklarıma, yeni yollara revan olmak düşmüştür. Derviş yüreğime yol görünmüştür. Okuyucusuz şiirler yazmaya dönmeliyim.

Hayat kısa; yollar ise uzun ve çetindir… Beni evlerinize misafir ettiniz, mutlu ettiniz. Gönendim.

Hoşça kalın….

Unutmayın, her hoşça kalın vedasında, bir daha görüşmek üzere istenci de saklıdır. Sizi, gül yaprağı özeninde saklanan çiğ taneleri hassasiyetiyle selamlıyorum.

***

- Bir Kent Masalı /1 okumak için tıklayınız...

- Bir Kent Masalı /2 okumak için tıklayınız...

- Bir Kent Masalı /3 okumak için tıklayınız...

- Bir Kent Masalı /4 okumak için tıklayınız...

- Bir Kent Masalı /5 okumak için tıklayınız...

- Bir Kent Masalı /6 okumak için tıklayınız...

 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi