İşkence ve İşkencenin Tarihi Üzerine

Hilmi Yavuz

28-08-2022 02:28

Advert

Hiç şüphe yok, işkence insanlık dışı bir uygulama;- ama,  tarihi bir hayli eskilere giden bir uygulama!  Talat Asad’ın , Ortaçağ Hıristiyanlığında bedene  acı verici uygulamalar üzerine, ‘Economy and Society’ dergisinde yayımlanan makalesine göre ,hakikatin öğrenilebilmesi için işkenceyi hukuksal bir pratik olarak legal sistemin içine alıp kurumsallaştıran Roma Hukuku olmuştur. Asad’ın  Esmein’den aktardığına bakılırsa, Roma’da önceleri, işkence sadece kölelere uygulanırken, İmparatorluk döneminde  ‘vatana ihanet’le suçlanan yurttaşlara (özgür Romalılara) da  uygulanmaya başlanmıştır. İşkencenin, daha önce de, pagan dinlerinde dinsel bağlamda uygulandığını biliyoruz; ama sanık ya da sanıklardan doğruyu söylemelerini sağlamanın yasal yollarından biri olarak, ilk defa Roma Hukuku’nca  meşrulaştırılmış olduğunu da belirtmek gerekiyor. Talat Asad, işkencenin,12.Yüzyılın başlarından itibaren Ortaçağ Hıristıyan Avrupa hukukunda da yer bulduğunu; 14.Yüzyıl’da  yaygın bir göreneğe dönüştüğünü bildiriyor.

İşkencenin, sanığın hakikati söylemesi için uygulanan bir  sorgulama pratiği (‘quaestio’)  oluşu kadar, bir cezalandırma pratiği olarak da, İktidar’la ilişkili olduğunu Foucault’dan öğreniyoruz..Foucault’nun o çok bilinen ‘Surveiller et Punir’ (‘Gözetleme ve Cezalandırma’) adlı çalışması, 1757 yılında Fransa kıralı XV.Louis’ye karşı başarısız bir suikast girişiminde bulunan Damiens adında birine verilen cezanın infazı sahnesiyle başlar. Foucault’nun Damiens’e uygulanan işkenceyi en ince ayrıntılarına kadar ürpertici, dahası dehşet verici bir biçimde anlattığı bu sahne şöyledir: Damiens’in göğüs, kol ve bacaklarındaki et parçaları kızgın bir kerpetenle teker teker koparılır. Majestelerinin yaşamına kastettiği eli, kükürtle yakılır. Daha sonra da vucüdu (geriye 
ne kaldıysa!) dört ata bağlanarak dört parçaya ayrılır ve yakılarak kül edilir.. Foucault üzerine kuşatıcı bir çalışma yapmış olan J.G. Merquior, bunları aktardıktan sonra, Damiens’e uygulanan bu işkencenin ‘dini bütün Paris halkının gözleri önünde’ cereyan ettiğini de özenle vurguluyor.

Bedene yönelik işkencenin sırasıyla dinsel, hukuksal ve siyasal bağlamda sorgulama ve cezalandırma pratiği olarak dönüşümü Avrupa’da 1830’larda tamamlanır. Merquior, ’geçmişteki yoğun işkence[nin] 1830’lara gelindiğinde, yerini biçimsel kurallara düşkün ince yönetmeliklere bırak[tığını] belirtir ve ‘ bu değişik[liğin] fiziksel işkencenin kaybolmasında kendini göster[diğini]’ bildirir. Artık işkence, Foucault’ya göre, cezaevlerine konulanların ‘günlük yaşamına ilişkin kılı kırk yaran yönetmelik’te gizlidir. Modern cezaevleri,(Merquior’un deyişiyle) ‘ne zaman gözetlendiklerini bilemeyen mahpuslar[ın] her zaman izleniyormuş gibi davranmak zorunda kal[dıkları]’  aydınlık yapılardır. Gizli ve karanlık zindanlar sahneden çekilmiş, yerini aydınlık ve gözetlenebilir hücrelere bırakmıştır.  ‘Mahpus Toplum’dur artık sözkonusu olan…

Burada kışkırtıcı bir dönüşüm söz konusu: Mahpusluk, karanlık zindanlardan aydınlık hücrelerde alıkonulmaya dönüşürken, işkence,  Damiens örneğinde görüldüğü gibi, aleni ve açık bir uygulama olmaktan kapalı ve gizli mekanlarda icra edilen bir pratiğe dönüşmüştür. İşkence, Damiens’e uygulandığı gibi, halkın ‘gözü önünde’ icra edilen açık ve aleni bir uygulama değildir; sadece işkencecilerin olduğu; işkence edenlerle işkence edilenin bulunduğu kapalı ve gizli mekanlarda gerçekleşmektedir artık. 

Bu tuhaf bir çelişki gibi görünmüyor mu? Şöyle:  Aydınlanma sonrasında cezaevleri, karanlık zindanlardan günde 24 saat aydınlatılan hücrelere ya da başka bir deyişle söylersem, gizlilikten aleniyete doğru evrilirken, işkence tam tersine, aleniyetten gizliliğe doğru evrilmektedir. Dolayısıyla, bana göre elbet, Foucault’nun önesürdüğü gibi, Aydınlanma sonrasında, sadece açık hücrelerde zihinlerin denetimi değil, ama gizli mekanlardaki işkence pratiğiyle bedenlerin denetimi de yürürlüktedir.

DİĞER YAZILARI Çeviri Şiirler Kaynakçası: Hangi Şiir Kimin?  01-01-1970 03:00 Dinî Bayramların Ruhaniyeti Niçin Yok Oldu? 01-01-1970 03:00 Safa Önal: Hatıra, Şairdir! 01-01-1970 03:00 Yalan Üzerine Bir Deneme 01-01-1970 03:00 Sofra ve İktidar 01-01-1970 03:00 Sigara Nostaljisi Üzerine Notlar 01-01-1970 03:00 Missouri Geldi! 01-01-1970 03:00 Para Üzerine bir Deneme 01-01-1970 03:00 1950 Kuşağı Üzerine Notlar 01-01-1970 03:00 Canım Kardeşim Oruç Aruoba İçin 01-01-1970 03:00 İnsanoğlu güvende mi?  01-01-1970 03:00 Anketler ve İdeoloji 01-01-1970 03:00 ‘İstanbul Beyefendisi’ 01-01-1970 03:00 Fethi Naci’yi Anmak 01-01-1970 03:00 Çocukluğumun Ramazanları 01-01-1970 03:00 Sivil Toplum Üzerine 01-01-1970 03:00 Asrîleşme İkonları 01-01-1970 03:00 Kabul Günleri 01-01-1970 03:00 ‘Vicdan, Mülkün Temelidir’ 01-01-1970 03:00 Kıskançlığın Soykütüğü 01-01-1970 03:00 Sorulmaması Gereken Sorular 01-01-1970 03:00 Bursa’da Ben: Çocuk Narkissos ve Yaşlı Dionysos 01-01-1970 03:00 ‘Filozoflar ve Eşekler’ Üzerine Bir Deneme 01-01-1970 03:00 Cemal Süreya 01-01-1970 03:00 Baba düzyazıdır; anne şiir! 01-01-1970 03:00 Okuma Takıntısı 01-01-1970 03:00 Fragmanlar 01-01-1970 03:00 Yaz İkindileri 01-01-1970 03:00 Haziran! Ayların En Zalimi! 01-01-1970 03:00 Eski Telefon Anıları 01-01-1970 03:00 Felsefe ve Şiir İlişkisi Üzerine Notlar 01-01-1970 03:00 ‘Ah güzdür, güzdür o bulanık defter!’ 01-01-1970 03:00