SÖYLEŞİ
Giriş Tarihi : 12-03-2024 01:03   Güncelleme : 12-03-2024 04:41

Sorguluyorum / Kenan Gül

Yazan: Kenan Gül -SORGULUYORUM

Sorguluyorum / Kenan Gül

SORGULUYORUM

“Ağustos böceği bütün yaz 
Çaldı saz.
Sonra kış geldi çattı,
Bizimkinde şafak attı.
Kalktı karıncaya gitti.
Birkaç dirhem buğday borç istedi”
diye başlayan tekerleme, ilkokul sıralarında okumaktan zevk aldığım hikayenin unutulmaz parçasıydı. Çalışmanın, özellikle gençlik yıllarında birikim yapmanın, yaşlılık dönemlerinde insana sağlayacağı konfor, daha önemlisi muhtaç olmama durumunu içinde barındırıyordu. Bu nedenledir ki, ebeveynlerimiz tarafından karınca çalışkan bir hayvan olarak asiller sınıfına sokulmuştu. Bir gün rahmetli anneme;
“Anne, hem bu hayvanı övüyorsun, hem de eve girmesin diye karınca duası satın alıyorsun. Yetmiyomuş gibi yuvalarının ağzını cam macunuyla tıkayıp, yollarına çamaşır suyu döküyorsun. Yazık değil mi?” dediğimde ardımdan gelen terliğe yakalanmamak için ne kadar koşturmuştum bilemezsiniz.

Zaman içerisinde ağustos böceğinin yaşam döngüsünü okuyunca, sanırım bakış açım tamamen değişti. Sen on yedi sene toprak altında doğumu bekle. Yeryüzündeki hayatın dört hafta olsun ve dört haftanın çoğunu eş aramak için geçir, çiftleş, hemen ardından öl.

Asla ağustostan sonra yaşama. İşin aslı hiçbir zaman kışı görmeyecek ağustos böceğinin, La Fontaine tarafından örnek olarak alınmasına anlam veremedim. Sanırım o dönemlerde elinde böyle bir bilgi yoktu.

Ama biz inandık…

Ben uslu durmadım. Bir de, karıncaları inceledim. Fiziksel boyutları aslanla orantılansaydı dünya onların egemenliği altında olurdu. Şüphesiz, etobur olması dolayısıyla da insanlık herhalde yok olurdu.

En çok garibime giden şey ise, başka karınca yuvalarını basıp yumurtalarını çalmak. Bu yumurtalardan çıkan yavruları köle olarak çalıştırmak. Modern dünyanın düzenine ne kadar çok benziyor...

Neyse dostlar, bu tür bilimsel veriler uzayınca rahatsız etmeye başlar. Benim  bu görselle ilgili söyleyeceklerim herkesin; “sakla samanı gelir zamanı” edebiyatından uzak olacak.

İnsanın güdüleri vardır. Bunları doyurmak zorundadır. Açlık, susuzluk, nefes alma, cinsellik vs.vs. Bunlardan biri yerine gelmediğinde eksik olursunuz.
İşte burada, bir güdü daha var ki biz onu tamamen hapsettik.

Sorgulama güdüsü, La Fontaine gibi usta yazar yazdıysa doğrudur. Günümüze uyarlanışı, edilgen, kabul eden, sormaktan korkan, incelemeden biat eden toplum. Ahmet yapmışsa doğrudur, Ayşe yazmışsa bilgedir vs.vs.

Farkında olmadan neyi onaylayıp, neyi alkışladığını, neyi küçümseyip, neyi kirlettiğini talimatla yapan insan grupları oluşturduk.

Kusura bakmayın. Çalışkanlık ve emek üzerine yazılmış uydurma masaldan buraya kadar geldim.

Ama hep derim:
“Bakış açınızı değiştirin.
Sorun, sorgulayın.
Bütün argümanlara sahipsiniz.
Araştırın…”

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi