ANI
Giriş Tarihi : 28-06-2023 22:47   Güncelleme : 28-06-2023 23:05

Ne Güzeldi Bizim Çocukluğumuz / Fatma Ayten Özgün

Yazan: Fatma Ayten Özgün -NE GÜZELDİ BİZİM ÇOCUKLUĞUMUZ

Ne Güzeldi Bizim Çocukluğumuz / Fatma Ayten Özgün

NE GÜZELDİ BİZİM ÇOCUKLUĞUMUZ

Her günümüz düğün, bayramdı… Akşam hava kararana kadar dışarıda oynar, kavga nedir bilmezdik. Birimiz bir kabahat işlese “devlet sırrı” gibi saklar kimseye ifşa etmezdik.

Öylesine oyuna dalardık ki karnımızın acıktığını bile fark etmezdik. Bazen de ekmek arası domates, beyaz peynir bize köfteden  daha lezzeti gelirdi. Öyle bir iştahla yumulurduk ki bizi gören bal, börek yediğimizi sanırdı.

Komşu teyzeler “anne yarımız” yani teyzemiz, komşu amcalar “baba yarımız” yani amcamız olurlardı. Bize kimse kötü gözle bakmaz, taciz etmezdi. Herkes babamız gibi bizi korurdu. Bakkal amca bizi görünce; “Haydi bakalım sıraya girin.” diyerek bize şeker dağıtırdı.

İçinden çıkan kâğıtta fal tahminleri olan Hayat şekerlerini kirli ellerimizle açarak bir güzel yer ancak yine de hasta olmazdık. Evde aynı bardaktan ya da musluktan su içer hiç mikrop kapmazdık. Şehir suyu mis gibiydi şimdi olduğu gibi kötü kokmazdı. Hazır sular yoktu, hazır suya ihtiyaç da yoktu zaten.

Annem bulaşıkları sabunla yıkardı. Peçeteler yoktu ya da bizim için lükstü. Bakırdan bulaşık leğenimiz vardı. Ne Aygaz ne de doğal gaz yoktu. Yemeğimizi yiyene kadar pompalı gaz ocağında kısık vaziyette su ısınırdı. Annem el bezini sıcak suyla sabunlar ellerimizi, ağzımızı silerdi. Her şey doğaldı…

Büyüklerimize saygısızlık etmez, onlara karşı annemize ve babamıza hissettiğimiz sevgiye benzer duygularla yaklaşırdık.

Öğretmenlerimiz, birimiz hata yapınca hepimiz sıra dayağına çekerdi. Canımız yansa da gıkımızı çıkarmazdık.

Aile üyelerimiz buna tepki göstermez; “Kim bilir ne yaptınız?” derlerdi.  Şimdiki veliler gibi “sülalece” öğretmenin üzerine sefere gitmezdi kimse. O zamanlar servis nerede? Doğru düzgün vesait yoktu, bir halk otobüsü vardı.

Şoför Gafur Amca sabah servise çıkar, dilenci vapuru gibi her mahalleye uğrar, akşam olunca müşteri toplaya toplaya dönüş yapardı. 

Her mahallede okul mu vardı?  Yarım saat uzaklıktaki okula giderken kışın soğuktan, yazın sıcaktan yürümekten canımız çıkardı. O vaziyette güle oynaya ders yapardık. Hey gidi günler hey!..

Biz de çocuktuk…
Top nerede? Gazete kağıtlarını ıslatıp avucumuzda yuvarlayarak yaptığımız toplarla ne de güzel oynardık. Çeşme başlarında bıkmadan usanmadan beş taş, seksek oynar ayaklarımızın altı şişene kadar çift iple ip atlar atlardık. Canımız çok yansa da “bir daha oynatmaz” korkusuyla annemize derdimizi anlatamazdık. 

Kasap komşumuzdu. Kasaba annem ya da babam değil biz giderdik. Kasap amca bize hiç hile yapmaz, etin en güzel yerinden yaptığı kıymaları ve doğradığı kuşbaşı etleri verirdi. Güven vardı güven...

Şimdi çocuklarınızı kasaba gönderip bir deneyin; etin derisini, gerisini çeker makineden size gönderir. 

O zamanlarda lüks olarak kabul edilen kahve “özel misafirlere” ikram edilir, bu nedenle bir kahvenin “kırk yıl hatırı” olurdu. Normal günlerde toz şeker kullanılır, kesme şekerler misafir geldiğinde ortaya çıkardı. O zamanlar “yokluk” olduğu için bazı şeyler çok değerliydi.

Misafir odamız tertemiz tutulur kapısı ancak misafir gelince açılırdı. Ne kadar değer verilirmiş misafire…

Cin gibi çocuklardık, “leb” demeden “leblebiyi” anlardık. Canım anneciğim başkalarının yanında bizi konuşmadan uyarır söyleyeceklerini “kaşı ve gözü” ile anlatırdı. 

Ne günlerdi o günler ahhh! Bir günlüğüne o günlere dönsem, bir kere olsa o günlerden bir bölüm yaşasam… Nasıl özledim bilemezsiniz. Bir yere giderken kapınızı defalarca kilitliyorsunuz değil mi?

O zamanlar kapıda bir sürgü olur onu çeker yatardık. Annem işi olduğunda ya da bir yere giderken evin anahtarını komşuya bırakırdı. Şimdi bırakın bakalım. “Var mı öyle komşunuz?”

Atalarımız “Komşu komşunun külüne muhtaçtır.” demişler. Başımız sıkıştığı zaman kilometrelerce ötedeki yakınlarımıza değil komşumuza koşarız.

Nerede o günler? Öyle özlüyorum ki… Şimdi “Allah’ın sünneti” olan selamı vereni gösterin bakalım. Ne günlere kaldık ya Rabb’im.

Geçtiğimiz günlerde yaşadığımız korona salgını zaten pamuk ipliğine bağlı olan ilişkileri de kopardı. Sen sağ, ben selamet… Ne büyüklere saygı kaldı ne de küçüklere sevgi…

Her yerde yabancı ülkelere ait markalı kıyafetler satılıyor. Nerede? “yerli malı Türk'ün malı” anlayışı. Çok yakın zamanda “Ülkemizde miyiz yabancı bir ülkede miyiz?” diye düşüneceğiz. Herkes birbirine “yabancı” oldu. Allah sonumuzu hayretsin…  

Editör: Hamit Gözümoğlu 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi