ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 11-06-2023 23:38   Güncelleme : 14-06-2023 17:31

Küçük Çoban / Yusuf Sarıkaya

Yazan: Yusuf Sarıkaya -KÜÇÜK ÇOBAN

Küçük Çoban / Yusuf Sarıkaya

KÜÇÜK ÇOBAN

Köy camisi toprak tavanlı, kerpiç yapıydı. Her baharda yağmur içeri akar, kilimler ıslanır, huzur kalmazdı. Ağaç merdivenle damına çıkılır. Hoca tarafından yüksek sesle ezan buradan okunurdu. Bazen köy bekçisi duyurularını oradan yapardı. Hatta sığır çobanları da aynı yerde duyurularını caminin damından yapardı. Çünkü o zaman elektrik sadece şehirlerde vardı. Yeni yetişen nesle ilk dini bilgiler de orada verilir, Kur’an eğitimi orada yapılırdı. Otuz yıldan fazla imam efendi "Hoca" idi. Köyün ileri gelenleri yıllık kaç şinik hak vereceğini (O dönemde köylünün orta Anadolu’da harman zamanı verdiği buğdaya Hak denirdi.)   hoca ile görüşür anlaşma sağlandıktan sonra göreve devam ederdi.

Kadrolu imam henüz köylerde yoktu. 
Köy nüfusu arttıkça cami yetersiz olmaya başlayınca büyükler, yeni bir cami yapmayı düşündüler. Bu sırada "Altmış İhtilali" olmuş, köyde muhtarlığa okul müdürü Karaca Öğretmen getirilmiştir. Uzun yıllar köyde öğretmenlik ve idarecilik yapan Karaca Öğretmen hayırlı bir hizmet yapmayı da arzu eder ve muhtarlık kendisine geçince bunu fırsata çevirip yeni cami için kolları sıvar.

Arsayı köyden bir hayırsever bağışlar. Diğer işlemlere de süratle başlar. Çok karşı çıkan da olur ama fazla da etkileri olamaz.
Köy İhtiyar Heyeti toplanır, cami inşaatı için kaynak oluşturmaya çalışır. Camiler halkın yardımıyla yapılmaktadır. Köy yerlerinin bütçesi Salma denilen vergi ile oluşturulmaktadır. Bir de işler imece yoluyla yapılmaktadır. Toplantıda:
-Salma veremeyenler ve bedenen çalışacak kimsesi olmayanlar cami hayrına toplanan koyun ve keçilere çobanlık yapsın, teklifi yapılır.

Üyeler:
-Tamam uygundur, derler.
Köyde salma veremeyen birkaç aile vardır. Bu ailelerden biri vardır ki gerçekten çok fakirdir. Hüseyin Efendi vefat etmiş. Üç çocuk yetim kalmış. Gerçi bunlardan ikisi büyük sayılır ama küçük oğlu ilkokul ikidedir. Dolayısıyla cami hayrına verilen koyun ve keçileri bu ailenin çocukları iki ay otlatsın. Sonra satalım düşüncesiyle Hüseyin Efendi’nin ailesine verilir.
Tabi ailede bunu seve seve kabul eder. Çünkü başka çareleri de yoktur.

Taşrada böylesi işler hep küçük çocuk üzerine yıkılır. Öyle de oldu. Ailenin en küçük çocuğu bu görevi üstlendi. Her gün hayvanları alır, köyün yakın meralarında ve tarla kenarlarında otlatır.

Küçük Çoban, sürüyü akşamları Kahraman Amca’nın ahırına koyar. Eşi Fadime Hala günlük yemeğini verir ve böylece görev devam edip giderdi.

Köylüler bazen Küçük Çoban’ı şikâyete gelirdi. Tarla ve bahçe kenarlarında hayvanları otlatırken özellikle keçiler bahçe ve bostanlara kaçardı. Çünkü keçiler çok zeki hayvanlar oldukları için otların kart olanlarını değil, filizlerini yerler. Bu nedenle de keçi sütü hem yağlı hem de lezzetli olur. Tabi Küçük Çoban bu ziyana engel olamazdı. Ama şikâyetlerden fazla bir sonuç çıkmazdı. Çünkü hayvanlar şahsın değil, cami hayrına verilmişti.

Böylece Küçük Çoban, salma vergisi yerine iki ay görev yaparak ailesinin borcunu ödemiş oldu. Daha sonra başladığı tahsil hayatında bunları hiç unutmadı. Buradan kazandığı tecrübe ve birikimi kendisine yol haritası yaptı.

Yıllar sonra yeni yapılan camide vaaz ederken o günleri genç nesille paylaşarak aileye yardımın önemini belirtir, hayırlı işlere katkı sağlamaya teşvik ederdi.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi