DENEME
Giriş Tarihi : 21-04-2023 01:20

Kavramların Önemi

Yazan: Yusuf Sarıkaya -KAVRAMLARIN ÖNEMİ 

Kavramların Önemi

KAVRAMLARIN ÖNEMİ 

Kavram kargasının cirit attığı bir zamanda yaşamak sanırım tarihin en şanssız zamanında bulunmak demektir. Çünkü sosyal ilişkilerin sıhhati, kavramlara yüklenen anlamların doğruluğu ile ölçülür. Bu ölçü kaçırıldığı zamanda yaşamanın zorluğundan bahsediyorum sizlere.

Müslüman toplumlar ve bu toplumun bin yılı aşkındır sürekli üyesi olmuş Türk toplumu özellikle batılılaşma hareketinden sonra (Yani eşyaya ve olaylara Batı perspektifinden bakmak ve ona göre tavır belirleme hareketi de denebilir.) büyük değişimleri tecrübe etmiştir, halen de etmektedir. Hem de gayet yüzeysel ve metazori bir metotla.

İşte bugün bunu anlamanın gün doğumundayız. Kendi öz değerlerimizi yeniden gün ışığına çıkarma ve içinde bulunduğumuz zamanı sorgulamaktayız. İnsaf sınırlarını zorlayan ve kendi değerlerimizi yok sayan anlayışlarla, taklitten öteye gitmeyen yüzeysel anlayışların mücadele ettiği bir zaman diliminde yaşamaktayız. Körü körüne saplantıların ağında boğulmakta toplumumuz.

Böyle zamanda düşünmekte zor, tartışmakta. Ama yeniden “Diriliş” için, böyle  “Zor Zamanda Konuşmak” ve düşünmek, sevgi ve barışın simgesi “ Gül Yetiştiren Adam” olmaya soyunmaktır. Bu asil davranışa bugün her zamankinden daha fazla muhtacız.

Bugün bizim toplumumuzun en acınır yanı fikir planında kendini yenilememesidir. İnteljiyansımız inkârcılıkta bile birkaç asır geriden gitmektedir. Düşünce dünyamızı peşin fikir, sanatımızı taklit kuşatmış. Sorumluluk bilincinin kaynağı ahiret inancı, dünya hayatının geçiciliğine kurban edilmiş. Hakiki varlığın yurdu öte dünya inancı terk-i diyar etmiş zihinlerden. Varsa yoksa her şey bu dünya için kurgulanmış. O nedenle de çıkarcılık ve bunun doğal sonucu bencillik kuşatmış her tarafı.

Böyle zamanlarda en büyük haksızlık Dinimize yapılmaktadır. Hem de araştırmaksızın, bilenlerden öğrenmeksizin bunlar olmaktadır. Bunun sebebi kullandığımız kavramlarımızı batı literatüründen almamızdandır. Batı dünyası ise ahiret anlayışını dünyaya indirmiş, varlık âlemi olarak sadece bu dünyayı tanımlamıştır. Kısacası dini dünyevileştirmiştir.

O sebepten tüm ritüelleri maddidir. İsa Peygamberin as. Heykelleri ve resimleri, meleklerin fotoğrafları her tarafa asılmıştır.

Çünkü bu düşüncede, görünen âlem vardır, görülmeyen âlem yok demektir. Başka bir dünya yok olup gitmekten başka bir şey değildir. Bu nedenle batının sanat ve edebiyatı daha çok bedene hitap eder. Dış dünya ile ilgilidir. Batıda görülen etkileyici sanat eserleri ise safiyetini kaybetmiş, insan eli ve düşüncesi karışmış İncil kökenlidir. Yüce Yaratıcıdan geliş şeklini koruyamasa bile içinde kalan vahiy mahsulü cümleciklerdir etkili sanatçılara bu gücü veren.

O halde düşünen insanı çok zor işler beklemektedir. Başta yapmamız gereken kendi düşünce yapımızdan kaynaklanan kavramlarımıza sahip çıkmalı ve ondan üretim yapmalıyız. Bu gün yeryüzüne hâkim ülkeler durmadan yeni kavramlar üretiyorlar. Geri kalmış ülkeler bu kavramların peşinden koşarak hâkim ülkelerin izinden gitmek zorunda kalıyorlar veya savunma mekanizması geliştirerek geçmişi ile öğünüp “O bizde de var;

Bizde daha da iyisi var” diyebiliyorlar ama realite asla böyle söylemiyor. Batının bize galebe çalmasının sebebi var olan dünyayı kendisinin tanımlaması nedeniyledir.

Demokrasi, insan hakları, özgürlük, eşitlik vb. kavramları kendi anlayışına göre tarif ederek toplumları arkalarından koşturuyorlar.

Saldırmak ve suçlamak istedikleri ülkelere bu gerekçelerle saldırıyorlar. Demokrasi ihlali var diye saldırıyorlar. Hak ve özgürlükler ihlal ediliyor diye saldırıyorlar. Gözyaşı dindirmek için girdiklerini söyledikleri ülkelerde kan gölü, acı, açlık ve susuzluk bırakarak çıkıyorlar. Bu oyunu çözmek düşünen insanlara düşmektedir.

Kendi dünyalarında geliştirdikleri ve asla insanlığa mutluluk getirmeyen bu yorum ve kavram saptırması oyununu bozmak zorundayız. 

Bizim değerlerimiz vahiy kökenlidir. Erdemliliğe dayanır. Özveri ve etik anlayış inancımızın her alanında mevcuttur eğer bunun üzerindeki tozları üfleyebilirsek. Müslüman’ın erdemliliği törensel ve sanal değil hayatın tamamen içindedir. Bu anlayış sanatımıza, kültürümüze, edebiyatımıza yansır. Müslüman’ın teknoloji anlayışı da insanı kuşatıp onu makineleştiren ve hâkim olan bir teknoloji olamaz. Kısacası her hizmet insan odaklıdır. Burada inanıp inanmamak veya başka inanca sahip olmak insana hizmeti engellemez bizim anlayışımızda. Dolayısıyla Müslüman, hayatı, hizmeti, doğayı ve tüm insanlığı sever. Onun karşı koyduğu şey insan neslini yozlaştıran, tabiatı tahrip eden, ekini ve kültürü yok eden yozlaşmış ve köhnemiş düşünceleredir.

Kısacası kendi dilimizi ve düşünce kavramlarımızı oluşturmak için özverili olarak çalışmamız gerekmektedir. Kendi kültürünü ve medeniyetini unutan milletler tarih sahnesinden silinirler. Kimliksiz “Kim” olunamaz. Çevremizde kullanılan levhalara, isimlere bakalım. Bize ait ne kalmış? Şehirlerin dizaynına bakın. Evlerin kuruluş biçimine bakın.

Hangisi bizim ürünümüz? Hangisi bizi rahatlatıyor ve ferahlatıyor? Elbette toplumlar birbirinden etkilenecekler. Biz de etkileneceğiz. Ancak ben, ben olarak varlığımı sürdürmem ve gelecek kuşaklara kendi medeniyetimi taşıyarak olmalıdır. 

Sözün özü, güçlü olan zayıflar tarafından taklit ediliyor. Öyleyse her yönüyle güçlü olmak ve güçlü kalmak zorundayız.
Selam ve dua ile…

                       
 

 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi