ANI
Giriş Tarihi : 02-01-2024 22:31   Güncelleme : 03-01-2024 02:54

Bir Kent Masalı -6 / Orhan Sarı

Yazan: Orhan Sarı -BİR KENT MASALI /6

Bir Kent Masalı -6 / Orhan Sarı

BİR KENT MASALI /6

Nihayet, sonbahar esmerliğindeki günler bitti. Lise mezunu oldum. Emsallerime göre farklı bir statü elde etmiştim. Diploma, orta düzeyde kamusal görevlere yeterliydi.

Babam, dükkanın sakinleştiği bir anda çekmeceyi açarak artık benden harçlık almayacaksın, buradaki paradan ihtiyacın kadar al dedi. Hepsinin kar olmadığını da ima etti. O andan sonra, cebimde para taşımadım. Örtülü ödeneğim olmuştu. Ailede bana özel yer açıldığını, hacmimin arttığını hissettim. “Okuma” dendi. Dükkan senin, araba da alınır. Kurt kardeşlerin annesi Melahat Bakkal’daki cam kaseden ancak tane ile alabildiğim kaynana şekerli günlerim geride kalmıştı.

Törenlerde, toprak testide soğukluğunu muhafaza etmeye çalıştığım ağzını çam kozalakla kapattığım, hep aynı  bardakla çok kimseye su satıp bayram yerinde parayla bisiklete bindiğim günler geride kalmıştı.

Ne var ki, eğitimin farklılaştırma mikrobu bünyenize girdi mi, kanınızda istem dışı çoğalır. Sizin rağmınıza yarı istemli, yarı istemsiz sizi yönetir.

Mülkiyet duygusu da böyledir. Başlangıcı masumdur. Bir kooperatif üyeliği, küçük bir yazlık, dağ evi derken evlenirken eşinize kurdurttuğunuz mavi boyalı, tahta kepenkli kulübeden çok uzaklaşıp giyinme odalı, kilerli, saunalı evlere, Fransız balkonlu. görüntülü diafonlu (güzelim kapı tokmaklarının hüznü bu yüzden) konutlara geçivermişsiniz…

Ara sıra; ‘’çok çalıştım bu tüketim normları hak ettim’’ diyen sesinizi duyar gibi oluyorum.  Ayağınızı yerden kessin diyen yetinmeli başlangıç fikriniz; 4x4 arazi vitesli arabaya dönüşmüştür. Hatta, VIP karakteri olsun diye siyah renk de kutsala dönüşür.

Varolmanın dayanılmaz hafifliği…

Kapitalizmin büyüsü aynı zamanda dinamiği...

Çevrede daima vardır size çok yakıştı dolguları. Artık ne içindeyizdir ne de büsbütün dışında… Zamanın ruhu amentü gibidir.

Okuma da, benim için bir  çeşit  mülkiyete dönüştü… Başladığında durduramadım. 7 kez üniversite sınavına girdim. Alanları doğru seçemedim. Disiplinler birbirine karıştı. Fen kolundan edebiyata, edebiyattan eğitim yönetimi lisansa, eğitim yönetimi yüksek lisansından kamu yönetimi yüksek lisansına. Enerji kaybı. vizyon eksikliği, hedef oluşturamama sonuçta kayıplar getirdi.

Ekonomi, Türk Dili ve Edebiyatı yüksek lisans(başlanmamış) gibi yarım bırakılmış üniversiteler…

Doğru yerden doğru rehberlikler almazsanız, bu kayıplar kaçınılmaz. O yüzden çocuklarınızın ve de torunlarınızın  zihninde ‘’Ne olmak istiyorsun?’’ sorusunu yineleyerek sorma olanağı verin. Size düşen, sizin hayal ettiğiniz meslekleri çocuğuna giydirmek değil. Ne olmak istiyorsun sorusunun alt yapısını oluşturup döşemektir. Göreviniz, onların hedef belirlemesine fırsat vermek ve onun için gerekli alt yapı öğrenmelerini temin etmek.

Sosyal Bilimler’den farklı olarak Fen Bilimleri; ön öğrenmelere ardışık yeni öğrenmelere eklenen eklektik bilgiyle yeni bir öğrenmeyi gerçekleştirirsiniz.

Akdeniz Bölgesi’ni, Ege Bölgesi’ni bilmeden bir parça kotarabilirsiniz. Bu Fen Bilimlerinde olmaz. Siz, bir bilinmeyenli denklemi çözmeyi bilmiyorsanız, iki veya üç bilinmeyenli denklemi bir bilinmeyen denkleme indirgeyip çözemezsiniz. Matematik gibi derslerin başarısızlığının bir kökeni de budur. Yeni cephelere gidecekseniz, var olan mevcut cephenin lojistiği yerinde olmalıdır. Yoksa, sizi Sarıkamış veya Stalingrad yenilgisi bekliyor demektir. Geride eksik öğrenme bırakamazsınız, yoksa size katlanmış maliyete dönüşür.

Gördüğünüz gibi spor gibi değil eğitim konusundaki tavrım. Uzmanlığım bu. O yüzden uzun uzun didaktik-öğretici Tanzimat yazarı Ahmet Mithat Efendi üslubuma katlanacaksınız. Bu konuda mütevazi, değilim. Ayakkabı tamircisi, nalbant, tabak gibi…Bakmayın apartta merdiven yıkayıp çöp döküp bahçıvan olduğumu asıl işim bu.

Örgün eğitimin yanında insanı başarılı kılan ‘’aile-yakın çevre-sokak-çarşı-kent vs’’ girdi yoluyla aldığınız değerler eğitimidir. Yazılı değildir. In-formal karakterdedir. Sınıf ortamı gibi kalabalıklar içerisinde bireysel öğrenme transferi içermez. Müfredatı, programı yoktur. Usta öğreticileri herkestir. Fiziki binaları yaşadığınız coğrafyasıdır. Görsel transfer ve taklit yöntemi kullanılır. Sınavı; davranış kazanımı  ve düzeltimidir. Karnesi itibar, saygınlıktır. Statüsü efendidir, iyi insandır sıfatıdır.

Çok şanslıydım. Yaz günleri sabah 4’de, kış mevsiminde de sabah 6’da kaldırılmak sonra okula gitmek çocuk haklarına aykırı gibi dursa da…

Köstekli saat ve yeleğini unutamadığım Aydoğan Ağabeylerin Hacı Dede’sini; dükkanın üretimini durdurup at arabası trafiğinden kurtarıp kaldırıma çıkarmak önemlidir.

Neden diye sorduğumda ‘’ben onların dükkanında çalıştım, sofralarında yemek yedim, minnetim var’’ sözü yüreğimin bir köşesine saklandı.

Dedem palamut tüccarıymış. Aydın’da Akkaş Gavur’un develerine palamut sararmış. Birgün, dedem babama dönmüş; ‘’Eğer, yanlış tartıp çalarsan insanların malını, bu kantarın topuzu beyninde patlatsın’’ öğütünden olacak ki, köy bakkallarının eşek sırtına samanlayıp sardıkları sandukalardaki 2000 civarındaki yumurtayı hiç üstünkörü saymama izin vermedi.

12 Eylül olmuştu. Açığa alınmıştım. Çeşme’de 5 yıl katmercilik yaptım. Dönemin Akhisar Belediye Başkanı Hüsnü Kahraman’a, Tepeköylüler’den rica ettirip dönemin Çeşme Belediye Başkanı Nuri Ertan’dan tezgah açma izni aldım, zar zor. Servet edindim. Babama; “Yardım ediver” dedim, işe yetişemiyorum. Cevap bir ders gibiydi; “Benim 175 kuruşa sattığım katmeri Mustafa Denizli’ye, Metin Oktay’a 5 tl’ye satıyorsun, haram, yardım edemem.” dediği cevabı bir mıh gibi uygulamasam bile, aklıma yazdım.

Dükkanın önünden geçen görme sorunları da yaşayan Hakkı’ya; çöp tenekesini günde bir kez düzenli alan çöpçüye, çalı süpürgesi ile özel yapılmış geniş ağızlı küreğiyle sokağı temizleyen süpürgeciye; kürdana batırılmış köfteyi her gün verişimizi çocuk aklımla yeterince nedenselleştirmemiştim.

O yıllarda, köylüler yalnızca çarşamba günü Akhisar pazarına inerlerdi. Omuzlarında yana atılmış iki gözlü heybeleri olurdu. Arkalarında yürüyen iyice örtülü basma donlu eşleri eşlik ederdi. Ne hikmetse, zorunlu olmadıkça eşlerini gezdirmezlerdi. Dükkanın batar katında saatlerce eşlerini bekletirlerdi. Heybeleri dükkanın kaldırımını kapatırdı.

Tütün satışı, meşakkatli iştir. Günlerce sürer. Evde akrabamız olmayan bu köylülerin niye yatmalarına izin verdiğimiz de algılayamadığım gibi…

Bardaklar yıkanır tabağa ters çevrilir. Şimdilerde, iç çepere peçete de sarıyorlar. Müşteri geldi; “Bardağı yıka” dedi. “Biraz önce yıkadım” dedim çocuksu bir doğrulukla. Babamın enseme sert bir tokadı ile irkildim. Uyarıcı bir tonda; “’Müşteri yıka diyorsa yıkayacaksın’’ dedi.

Daha sonra, Ege Üniversitesi’nde Ekonomi Kalkınma Planlama okurken anladım ki, ben zaten müşteri memnuniyeti kavramını enseme kadar yaşamışım.

Babamın en korktuğu, sıklıkla gelen zabıta ve ara sıra uğrayan belediye tabibi idi. Zabıtanın aksine doktorun munis Arif Efendi diye başlayan bir anlatımı vardı. Ceberut devlet oligarşi yapısını, tanımadığım için zabıta ile sınırlı sanıyordum. Sonradan anladım ki, zabıta en alt basamağıymış.

Ramazanda kapalı olurduk. Bir de, cuma saatleri. Babamın; “Cumaya gidecek misin?” sorusuna; “Hayır“ dersem; “Kapıyı açık tut. Eşiğe sandalyeyi çevirip ters kapat. Yukarıdaki asma katta otur.  Satış yapma” uyarılarının ne kadar derin dini hassasiyet ve seküler davranış içerdiğini bugün daha iyi anlamlandırabiliyorum.

Her şeyin rağmına ben çarşıyı, arastayı çok sevdim. Ve de çekiçle, saatlerce balyozla örselenen kostik varillerinin inatçı kristalleriyle insana eziyet edişini, desteler halinde dürülü tütün balyası çuvallarının kenevir kokusunu, havuzlu meydana bakan Ramiz-Rasim kardeşlerinin gerdanlarından göbeklerine doğru yayılan kahkahalarla, dumanlı sislerin arasından arnavut taşlı kaldırımlara fırlatıp attıkları, Bulgar malı köfte tabaklarının sirtaki oynar gibi kırılma seslerini  çok özledim…

***

- Bir Kent Masalı /1 okumak için tıklayınız...

- Bir Kent Masalı /2 okumak için tıklayınız...

- Bir Kent Masalı /3 okumak için tıklayınız...

- Bir Kent Masalı /4 okumak için tıklayınız...

- Bir Kent Masalı /5 okumak için tıklayınız...

 

Editör: Serhan Poyraz 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi