ANI
Giriş Tarihi : 30-12-2023 00:26   Güncelleme : 30-12-2023 01:09

Bir Kent Masalı -4 / Orhan Sarı

Yazan: Orhan Sarı -BİR KENT MASALI / 4

Bir Kent Masalı  -4 / Orhan Sarı

BİR  KENT  MASALI /4

Selman Bey’in oradaki dispansere yakın, Osmanlıya ve Cumhuriyete tanıklık etmiş, nice umur görmüş büyük çınara açılan çıkmaz sokaktaki kapısının üstünde her mevsim kısa ömürlü şakayıkları açan bahçeli evimize; hüzünle veda ettik.

İlkokul 3. sınıftaydım. Lastik tekerlekli, kenarlıkları olmayan bakımlı, iri bir katana atın çektiği at arabasına yüklü bağ çubuklarının (yakacak olarak kullanılır) üstüne oturtuldum. Birkaç parça eşya da ilave edildi. Daha sonraki zamanlarda, saklı saklı defalarca sokağımıza gelip çınarlı meydanı tavaf ettim. İçimde tarifsiz kederler çoğaltarak.  Tütün Otel hizasında liseye doğru yığma tuğlalı kargı tavanlı bitişik nizamlı evimize geçtik.

Önümüzde İzmir-İstanbul yolu, arkamızda izmir-Ankara tren yolu.

Uzayıp giden yollardaki ev annemi hiç mutlu etmedi. Dudaklarında hep şu duassılama (yurtsama) vardı: ‘’Bu ev küçük. Bahçesi yok. Yer ocaksız, su kazanı kabakla seyrelte seyrelte nerde ısıtılacak?. Cenaze nerde yıkanacak?.’’

Babam bu serzenişleri,  ilenmeleri sağır bir kulakla, lal olmuş bir dille, necip bir sabırla karşılardı. O zaman anladım ki, kadınlar asla vazgeçmiyorlar. Aynı yeri durmadan yeni tazelikle kanatıyorlardı. Oysa, daha sonra Belediye bu sorunu, seyyar gasilhane ile çözdü. Anneme son iyilik halinde hasta başında beklemek, okuma-yazma bilmezliğin rağmına Kur’an okumak, çene, ayak parmaklarını bağlamak, üstüne bıçak koymak, süpürge yaslamak, eski ayakkabıları kapı önüne bırakmak gibi dini ritüeller hep kaldı. Nereye çağrılsa şikayetsiz Molla Emin’e giderdi. Onun da, işe yarama duygusu buydu. Mutlu oluyordu.

Gazi İlkokulu’nun önünde her yağmurda taşıp akan üstü açık derenin engelleri arasında sele kapılmadan, şükür ilkokul bitti. Babamın bel lastiği, çakmak taşı, iki bisküvi arasına lokum koyarak düğünlerde sattığı; daha sonra seyyar peynirciliğe evrilen üretim ilişkisi; İş Bankası’ndan Yeni Camiye giden yol  üzerinde katmerci dükkanı açmasıyla daha çağcıl bir evreye girdi. Yaşasın modernite! Ama öyle olmadı. Bulaşık yıkamam bitmedi.

Hiç motive edilmeden başımda komik bir şapka, Ali Şefik Ortaokulu’ndaydım. Bodrumda bir sınıf. Sınıfın tam ortasında 50x50 ebatlarında bir sütun. İyi ki de var. İstersen bütün ders hizasına saklan, yok hükmünde kal. Öğretmen ara ki seni bulsun. Daha sonra da, normal dershanelerde  önündeki arkadaşının kafasının  hizasında kaybolmayı, öğretmen kim tahtaya kalkacak dendiğinde saklanma başarısını hep kullandım. Kalabalık sınıfları o yüzden çok sevdim. Yabancı dilim Fransızca. Güya seçmeli. Kura ile belirleniyormuş.

Gıyabımda çekilmiş. Nasıl kuraysa sınıfta hiç kimse Beyaz Türk değildi. Birey acizliği ile kurumsal organize devasa güç arasında sıkışmayla o gün tanıştım. Yüksek lisansta İnsan Hakları diye bir ders gördüm. Meğerse özne benmişim. Doktora isteğimde bir duvar. Bilim dili İngilizce. Yüksek düzeyde dil bilmek… Gel de aşabilirsen aş. Yaşamın kendisinden öğrenmek, bu olsa gerek. Bitmedi. Müdür yardımcısının elinde bir liste. Okul çok kalabalık seyreltilecek. Seydiköy’ün orada, bir ilkokul bünyesinde ortaokul açıldı. Marş marş. Hiç kimse çocuk dünyasında bir bütünlük algısının, sosyal psikolojisinin gönülsüzce kırılmasının sonuçlarını hesaplamıyor; herkes pragmatik sorun çözücü. Ben yaptım, oldu. Kırılmalar, travmalar sende. İyi ki gittim. Sık sık okuldan kaçarak Seydiköy çayında yüzmeyi öğrendim. Hayat dinamik. Diyalektik. İn-formal beceri akıp gidiyor seni de geliştirerek. Çok geçmeden, o büyü de bozuldu. Sorgusuz sualsiz Çomaklıdede’de yeni açılan Atatürk Orta Okulu’na nakil.

Ev nerede? Tütün Otel hizasında. Ali Şefik Orta Okulu nerde? Tahir Ün’e paralel caddede. Seydi Ahmet Köyü nerde? Çomaklıdede’de. Akhisar Atatürk Orta Okulu nerde?

Kışın 6 da; yazın 4 de kalkacaksın. Dükkana geleceksin. Genelde siftahını Avcılar Kulübü’nde sabahlayan kumarcılarla ya da ciplere bindirdikler av köpekleriyle ava giden avcılarla yaparsın. Yemeğini yersin, harçlığını alırsın, okula yürüyerek gider gelirsin. Yunanistan'daki Sparta disiplini ile yapılan Termofil Savaşı’nı çocuk ayaklarımla her gün verdim. O yüzden “Çocuk Hakları” denildiğinde dikkat kesilirim.

Okul yeni. Bahçesinde ara sıra mezar kalıntıları, insan kemikleri çıksa da sevdik. Tam gün olduğu için voleybol maçları öğlen aralığında, seyredeni çok. Öğretmenler de oynardı. Çoğu kez öğleden sonraki ders saatlerine taşar, örtülü operasyonlarla derse giriş zili geciktirilirdi. Müdür Uşaklıoğlu geciken zille alakalı endişeleriyle öğretmenler merdiveninde şöyle bir görünür, saatini kontrol eder, daha ileriye gitmez, prensiplerine rağmen tolere ederdi. Can Köfte’nin sahibi rahmetli Figen’in eşi Ali Osman’ı oradan tanıdım. Köyünü yanlış hatırlamıyorsam Büknüş’den Akif’İ de...  Yükselirler sert bir vuruşla filenin altındaki sınır çizgisine yakın  küt atarlardı. Daha sonra, bu spor liderliklerinel lise pansiyonundan Adil katılacaktı. Uzun zayıf boyları ve kolları vardı.

Bu minval üzere akıp giderken, hayatımızda bir sorunumuz da oluştu. Klasik WC  yanında pisuvar da var. Kimsenin alt kültürleri yoktu. Var da ne bu? İşlevi ne? El de yıkanmıyor. Bir gün erkekleri Müdür Yardımcısı Erdinç Bey,  tuvalete topladı, köy çocuklarına pisuvar konulu ilk hizmet içi eğitimi verdi…

Kıbrıs gazisi olduğu da söylenirdi. Sürekli briyantinli taranmış saçlarını, yüksek desibelli oyun oynayışını hiç unutmadım. Kim bilir belki biriçin doğası böyle…
Sosyalizasyon böyle sancılı bir şey….

Öğretimde; örgün, planlı, programlı, müfredata dayalı, öğrenme yanında; eğitim yoluyla disipliner, insana istendik davranışlar kazandıran, onu değiştirerek dönüştüren, donanımlı kılan, grup mensubiyeti kazandıran, grubun onurlu üyesi kılan, içinde yaşadığı çağa hazırlayan bir yanı var.

İyi eğitimli birey; sorunlarını algılar, sorunun tanımını doğru yapar, içinde bulunduğu problemlerin değişkenlerini gözlem ve ampirik yollarla saptar; bu değişkenlerin istendik, kontrol edilebilinir değişken mi yoksa sabit, değişmez değişken mi olduğunu ayrımlar; istendik değişkenlere iradi müdahaleler yaparak sorununu çözebilen, asgari sorunla birlikte barışık yaşama kabiliyeti kazanandır…

Bilimsel düşünme yöntemini kazanmış, birey, hem kişisel açmazlarını başarıyla çözer hem de ülkesinin verimli insan kaynağını oluşturur. Hülasa özet, Sheakspear deyimiyle bütün meselesi bu olur veya olmazı olan, hayatın bel kemiği; eğitim yoluyla kazanılan ağaçlara takılmadan ormanı görebilme yetisidir….

***

- Bir Kent Masalı /1 okumak için tıklayınız...

- Bir Kent Masalı /2 okumak için tıklayınız...

- Bir Kent Masalı /3 okumak için tıklayınız...

 

 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi