Eskiden bir doğum günü, yalnızca pasta ve mumlarla kutlanmazdı. Masanın üzerine iliştirilen bir kitap; içinde kelimelerden bir dünya, satır aralarında bir armağan saklardı. Kitap hediye etmek, bir kalbe pencere açmaktı; bir düşünceyi, bir inancı, bir ışığı sunmaktı. Çünkü bilinir ki kelimelerin de bir rengi, bir kokusu, bir sesi vardır. Okuyan duyabilir ancak.

Flilozof ve Sosyolog Herbert Spencer’ın dediği gibi: “Bir insanın değeri, okuduğu kitapların değeriyle ölçülür.” Bu söz artık uzak bir çağın yankısı gibi gelse de hâlâ gerçeğin kendisidir. Çünkü bir kitabın kapağını araladığınızda, yalnızca bir hikâyeye değil, kendinize doğru bir yolculuğa başlarsınız.
Sayfalar ilerledikçe, değişirsiniz. Biten her kitap, içinizde yeni bir başlangıç olur. Aynı insan olarak kapağını kapatamazsınız artık. Okumak; bakmakla görmek arasındaki uçurumu kapatır. Kabalığın ortasında zarafeti bulur, hoyratlık içinde bir çiçeğin inceliğini keşfedersiniz. Oysa bugün, birine kitap hediye etmek pek rağbet görmüyor. Değer bilinmediğinden değil, değer vermek unutulduğundandır. Çünkü artık elimizden hiç bırakmadığımız cep telefonları, masanın üstünde bilgisayar var.
Meraklı olan, o cihazlardan yararlanıyor. Kutsal kitabımızda İlahi bir emirdir: “İkra!”; yani, “Oku!” Ama unuttuk. Oysa kitap korkuturdu zalimi. Emile Zola’nın dediği gibi, “Pırlantadan vergi alınmazken, kitaptan alınırdı.” Çünkü kitap, zihni özgürleştirir; özgür zihin ise boyun eğmez. Ve bu yüzden korkulandı.
Sahaflar Çarşısı’na gittiğim zaman, bir kitap fuarında sergilenen o eski fotoğraf gelir aklıma. Fotoğrafta, İkinci Dünya Savaşı’ndan kalma bombalanmış bir kütüphane vardı.
Duvarlar yıkık, raflar paramparça. Ama üç adam, o yıkıntıların ortasında ellerinde kitap, ayakta kitap okuyorlar. Bombalar düşmüş, şehirler yanmış. Ama kitaplar hâlâ ayakta. Onlar, savaşın ortasında barışı okuyorlar. Sözün gücüyle kötülüğe başkaldırıyorlar. Çünkü bilirler ki: Bir toplumun ilerlemesi, aydınlanması istenmiyorsa önce kitaplar yakılır, sonra insanlar.

Bugün benim en çok sevdiğim kitap kokusundan uzaklaşan nice kalabalık var. Ama hâlâ bir yerlerde o kokuyu sevenler de var. Bazı insanlar, bombalar düşerken bile kitap okur. Çünkü bilirler ki savaş, önce düşünen, bilen beyinlere saldırır.
Bugün kitap kokusundan uzaklaşanlar olsa da hâlâ bir yerlerde, gecenin sessizliğinde bir lamba ışığı altında kitap okuyan insanlar da var. Onlar sayesinde hâlâ umut var.
Kitap sadece geçmişin değil, geleceğin de anahtarıdır. Okumayı seçenler, yalnızca bilgiyle değil, insanlıkla da beslenir. Çünkü kitap, yalnızca bir kâğıt değil; bir ruhtur. İnsana aittir.
Herkese bir kitap kadar sıcak, bir satır kadar derin, bir cümle kadar umut dolu günler diliyorum. Selam, saygı ve sevgilerimle.
***
Yusuf Sarıkaya
Bizim Kuşak /4
Mine Çağlıyan
Özgürlük
Sedat İlhan
Sami Çelik Bey’e
Ümmügülsüm Hasyıldırım
Bir Mum Işığına Tutsak
Suna Türkmen Güngör
Ruhun Terazisi
Ümit Polat
Hakan Bahçeci’nin Öykü Yoculuğu
Dilek Tuna Memişoğlu
Sudan Ağlıyor
Ebru Bozcuk
Yaşam Gustoluğu
Musa Aşkın
Sudan’ın Sessiz Çığlığı
Gevher Aktaş Demirkaya
Sakarya Savaşındaki Gazi Kovan'ın Hikâyesi
Mehmet Şahan
Hasene ve Hasenat
Serhan Poyraz
Goriot Baba / Honore de Balzac
Ayşe Parlar Gürkan
Duyguların Matematiği
Hilmi Yavuz
Okuma Takıntısı
Prof. Dr. Nevzat Tarhan
Sevgi Yönetimi
Haluk Özdil
Nazilerin Gizli Silahı Lili Marleen
Ahmet Furkan Demir
Çağımızın Hastalığı: Gösteriş
Hüseyin Uyar
İstanbul Senfonisi
Nevin Bahtişen
Hayata Dair
Ayfer Güney
Dur
Deniz İmre
Anlam Arayışının Sessiz Çığlığı
Hamiyet Su Kopartan
Meşguliyet
Sami Çelik
Ey Zımni
Turan Demirci
Yapılmayacaklar Listesi
Muhammet Çavdar
Bir Uyku Bin Ölüm
Reyhan Mete
Ey Ruh! Geldiysen Üç Kez Tıkla
Esedullah Oğuz
İçimiz Dışımız Suriye
Hakan Cucunel
Türk Edebiyatı ve Türkçe Edebiyat
Cengiz Hortoğlu
Mutlu Olmak mı Nasıl Yani?
Ufuk Batum
Yediği Ayazı Unutmamak
Şükrü Doruk
Alma Ağacı
Uzman Klinik Psikolog, Dr. Ezgi Yaz
Hayat Gökyüzüdür, Bakış Açımız da Teleskop
Demet Mannaş Kervan
Sözde Hayvanseverin Eseri: Sokak Köpeği
Tamer Şahin
Dünyalı Barış Manço
Kadir Çelik
Affet Bizi Güzelhisar