ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 09-11-2022 20:19

Yün Çorap

Yazan: Kenan Gül - YÜN ÇORAP

Yün Çorap

YÜN ÇORAP

Bu sene kış sanki biraz erken gelmişti. Odayı sinsice aydınlatan gaz lambasının ışığında, ayaklarını yorulmadan taşıyan yün çorabının tabanını onarmakla meşgüldü.

Belli belirsiz bir gülümseme geçti çorak yüzünden. Gelin olduğu, kız yüküyle geldiği günlere döndü. Hayıflandı.Bir çift öküz, iki  dönüm kıraç tarlaya vermişlerdi sorgusuz. Olmaz, olamaz demeye güçmü yeterdi. Alıp yüklenmişti henüz onyedisinde kaderini, henüz kamburlaşmamış sırtına.

Yalnız bir kez görmüştü erini, o da uzaktan ahlatın gölgesi altında.Yine de yürüdü peşi sıra.
Başka düğünlerin sesi geliyordu uzaklardan çalgılı. Umursamadı. Yürüdü.

Akşamın ışıkları karanlıkla azap olmaya başlarken önünde yürüyen adama bakmıştı göz ucuyla. Kim bu? diyordu. Yabancının, sadece bir kaçamak bakışı değecekti tenine. Kafasında binlerce cevapsız sorular gecenin zifiriyle birleşince daha da geri gitmeye başlamıştı adımları. Araftaydı.

Ve baykuş seslerini bastıran hoyrat ama bir o kadar da sıcak bir ses duydu.
"Gel hele, yanımdan yürü, kıyamam sana.."
Kıyamam,
yıllarca sabahın köründe abdest suyunu ısıttığı babasından duymamıştı bu cümleyi.

Geceye inat aydınlandı yüzü.
Henüz bırakamadığı çocuk tadında seke seke yerişti erinin yanına.
Yüzündeki masum tebessüm görünsün istemiyordu... Aslında görünsünde istiyordu.
Elini sıkıca tuttu eri.O da bırakmadı.
Hiç bırakmadı...

Teneke sacıyla yamanmış tek göz odadan içeri girdiğinde soğuktu.Üşüdü.
Adam, 'sen otur hele biraz,' dedi karanlıkta zor seçilen eski kereveti gösterek. İtaatkar bir tavırla ısrarsız oturdu.

Cebinden çıkardığı muhtar çakmağıyla yaktı gaz lambasını adam. Sonra köşedeki ocağa biraz çırpı attı.Tutuşturdu. Üzerine de önceden özenle kesilmiş odunları attı.Odunların kesiliş biçimi sanki yarınki yaşamını tarif ediyordu.Biraz daha rahatladı...

Odanın içine yayılan ılıklık bedenini de sardı.
Adam sessizce külle yıkanmış demliğe çay suyu koydu. Alışkın değildi böyle şeylere.Yine de tılsım bozulacak korkusu sıkıştırıyordu göğsünü.

Adam, yanına ilişti.Eski bir tabaka çıkartıp kaçak kağıda sardı tütünü. Sıradanlığıyla yaktı. Bir nefes aldı... Salıverdi. Bir nefes daha,
bir nefes daha. 'Ne olacak?' diye düşünüyordu kuşkulu.

Olmadı hiç düşündüğü gibi olmadı.
Adam kaba elleriyle yumuşacık tuttu elini.Gözlerinin içine bakarak;
"Hoş geldin..Bu gece kendi evinin misafirisin. Çaylar benden"
Kulaklarına inanamadı. Şaşkınlığını belli etmek istemiyordu ama kendi evi fikri dağdan da büyüktü.

Adam çayları doldurdu. Birbirlerine bakarak içtiler ilk çaylarını... Sonra kalktı." Bu kadar misafirlik yeter" dedi.İkincileri kendi doldurmuştu..
İşte o günden bu yana evin sahibi o olmuştu.

Kör ışıkta yamaladığı çoraplara gülümseyerek bakarken yine aynı ses geldi kulağına;
 "Ya hanım ,bırak artık o çarapları.Yazık gözlerine, kıyamıyorum sana."

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi