ANI
Giriş Tarihi : 18-05-2023 20:10   Güncelleme : 18-05-2023 20:20

Yağmur Gelini / Yusuf Sarıkaya

Yazan: Yusuf Sarıkaya -YAĞMUR GELİNİ

Yağmur Gelini / Yusuf Sarıkaya

YAĞMUR GELİNİ

Anadolu’da bahar mevsimi ayrı bir sevinç vesilesidir. Çocuklar çiğdem, pırçalık kazmaya, kenger kesmeye çıkarlar. Kadınlar madımak toplamayı ihmal etmezler. Baharla birlikte yeni doğan kuzuları sahiplerine getirip yumurta hediye almak için yarış eden çocuklarla dolar meralar.

Çocukluğunu köyde geçiren Bekir, arkadaşları ile birlikte her bahar geldiğinde yapılan bir etkinlik yapmaya karar verir. Yağmur gecikmiş. Ekinler, bağ bahçe suya ihtiyaç duyar hale gelmişti.

Camide bir cuma sonrası imam efendinin duasına cemaat hep birlikte “amin” diyerek yağmur duasına çıkmıştı. Ama çocuklar da temiz kalpleri, günahsız çehreleri ile bu duaya yağmur gelini etkinliği ile katılmak istiyorlardı.

Bekir arkadaşları Lütfi, İdris, Adil ve diğerlerine dedi ki;
“Arkadaşlar, önce eski bir ceket veya gömlek, bir tane kalpak, iki tane sopa gerekiyor.” 

Hemen herkes denileni yaptı. Bir kişi de kuru iğde dalının dikenlerine topladıkları çiğdemleri takarak mahallede gezmeye başladılar. Tabi verilen hediyeleri toplamak üzere de bazı çocuklar önceden tedbir almayı unutmadı.

Önde kendi elleri ile yaptıkları ve ellerinde taşıdıkları bostan korkuluğu şeklindeki "Yağmur Gelinini" iki çocuk taşıyor ve arkalarındaki çocuklar olduğu halde bir evin önüne geliyor ve koro halinde şöyle sesleniyorlardı;
“Yağ yağ yağmur,
Teknede hamur,
Ver Allah’ım ver, 
Sulu sulu yağmur.
Yağ verenin oğlu olsun,
Bulgur verenin kızı olsun,
Hiç vermeyenin…”

Ziyarete gidilen evin hanımefendisi durumuna göre çocuklara hediye verir. Bostan korkuluğu şeklindeki kuklanın üzerine su döker. Yağmur vermesi için Allah’a dua eder.  Çocuklar yüksek sesle “amin” der. Çocuklar da topladıkları çiğdemlerden hediye ederler. Buradan diğer evleri ziyaret ederek aynı sözleri söylerler.

Böylece mahallenin tüm evlerini gezerler. Ziyaret bitince çocuklar hep birlikte kırda uygun bir yere giderler. 

Organizeyi yapan Bekir arkadaşlarına;
“Arkadaşlar gezecek ev kalmadı. Verilen hediyeleri ortaya koyalım. Tencere tavayı, ekmeği kim getirmişti?”
İrfan ve Salih:
“Biz getirdik.” diyerek karşılık verdiler. Herkes yaptığı hazırlığı ortaya döktü. Pilav pişirmek için odun topladılar. Ocak kuruldu ateşlendi. Tereyağı tavaya kondu, başladı cosur-cosur ses çıkarmaya, etrafa inanılmaz iştah kabartan kokular sardı. Bulgur biraz yağ ile kızartıldı, su tavaya yavaş yavaş döküldü. Bu sefer daha fazla coss… Sesi etraftan bile duyuldu. Yemek pişti, yufkalar üst üste serildi. Tavada pişen pilav serilmiş ekmeğin üzerine döküldü. Soğuk suda yapılan ayran, yanında kuru soğan eller sofraya;
“Bismillahirrahmanirrahim” diyerek biri indi öteki kalktı. 

Afiyetle yenen bu yemekle birlikte yağmur için dualar edilir. Çoğu zaman dualarla birlikte Allah rahmetini gönderir. Böylece çocuklar büyüklerinin dualarına katılmış, arkadaşlık bağları kuvvetlenmiş, sorumluluk üstlenmiş, yeniden diriliş mevsimi baharı hatırlamış ve sosyalleşmiş olurlar.

Anadolu'da, daha nice böyle güzel hikayeler vardır. Yeter ki yaşatalım. Yeter ki, yaşayalım.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi