ANI
Giriş Tarihi : 21-11-2023 23:03   Güncelleme : 21-11-2023 23:15

Unutulmaz / Hatice Gülsüm Demircan

Yazan: Hatice Gülsüm Demircan -UNUTULMAZ

Unutulmaz / Hatice Gülsüm Demircan

UNUTULMAZ

Mersin Kitap Fuarı günlerimiz bittikten sonra, memleketim Adıyaman’a gitmeye karar verdim.

Depremden sonra memleketime gitme kararı aldıysam da, gerek ailem gerekse çevremdekiler, kalp rahatsızlığımdan dolayı gitmememin daha uygun olacağına, beni ikna etmeyi başarmışlardı.

Bana bıraksalar, o zaman ben durmazdım. Memleketimle ilgili deprem haberlerini videolarını hep izlemiştim; yüreğimin sıkıştığı anlar, hüngür hüngür ağladığım anlar çok olmuştu ama hep dayandım. Dayanmak zorundaydım.

Bu olay başımıza gelmişti, yapacak bir şey yoktu; Allah’tan gelendi. Dileğim, bir daha böyle acıların yaşanmaması.

Nereye kadar kaçacağım memleketimden; yüzleşmem gerekiyor bir şekilde, zira meraktan ölüyorum.

İşte, Mersin Kitap Fuarı hayırlara vesile oldu.

Fuar sona erdiğinde, fazla kimseye haber etmeden otobüse binip memleketime doğru yola koyuldum.

Otobüsün içi, Adıyamanlılarla doluydu. Onların sohbetleri, kendimi bir nebze de olsa, aile ortamında hissettirdi.

Adıyamanın durumunu öğrenmeye çalışıyordum; aradan aylar geçmişti, bir gelişme olup olmadığını merak ediyordum.

Tabi ki herkes çok üzgündü, belli ki anlatmaktan usanmışlardı.

Kendi kendime; “Şöyle ya da böyle, gidince göreceksin” dedim.

Der demez, Adıyaman Gölbaşı’na vardık. Gece vaktiydi ama yine de etrafı görmek istiyordum.

İlk gördüğüm şey, konteynerler oldu. Gözyaşlarımı tutamadım için için ağladım kimseye belli etmeden. Sonra, şükrettim en azından çadırda değiller diye.

Derken, gece Adıyaman’a indim. Yeğenim, beni arabasıyla aldı, evlerine gitmek için yola koyulduk. Merakla etrafıma bakıyordum, çoğu yer, düz tarlaydı. Gideceğimiz güzergahta, yıkılan evlerin enkazları kalkmıştı ya da karanlıkta ben o kadarını görüyordum.

Birkaç gün sonra, Adıyaman’ı gezmeye çıktım; donup kalmıştım yıkılıp yok olan yerleri görünce.

“Nerdeyim ? Neresi burası?” diye sordum oldum kendime; tanıyamadım çoğu yeri.

Gözyaşlarım donmuştu sanki, tepki veremiyorum sadece seyrediyordum sonra şunu anladım ki, ben kendimi hazırlamıştım bu manzaraya, ya da deprem zamanı, yasımı tutmuş tamamlamışım, o sebeple gözyaşlarım akmıyordu.

Çoğu yerleri gezip tek tek resmettim. Yıkık yerleri de, güzel yerleri de durmadan çektim, durdum.

Beni sevindiren şeylerde oldu. İnsanların, hayata sıkı sıkı sarılmış olmaları, işlerini canla başla yapmaları beni ziyadesiyle mutlu etti, çünkü hayat devam ediyordu.

Sonra bazı yerler restore edilmiş, halkın gidip dinlenebileceği bir çay ,kahve içebileceği yerler açılmıştı.Bu faaliyetleri görünce, yüreğime su serpildi hatta biz de yararlandık.

Yaşayan dost ve akrabalarımı görmeye çalıştım, hasret giderdim.

Sonra mezarlığa gittim; kaybettiğim annemi, babamı, kardeşlerimi, dostlarımı ve arkadaşlarımı ziyaret ettim. Gözyaşları içerisinde, mezarlığın uçsuz bucaksız olduğunu ilk defa görüyordum.

Adıyaman’da çok yol kat edilmişti. Daha da iyi olacağına inanıyorum.

Orası, bizim doğup büyüdüğümüz memleketimizdi. Taşına, toprağına kurban olurum. Vakit dolunca yaşadığım yere, içim biraz hüzün, biraz keder, biraz da gönül rahatlığıyla döndüm.

Demem o ki, her ne olursa olsun, Adıyaman’ımdan vazgeçmem. Kimse de vazgeçmesin. Kimse kaçmasın toprağından, sahip çıksınlar derim.
Sen kaç, ben kaç, nereye kadar?..

Hayat, istediğiniz gibi olsun efendim. 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi