ANI
Giriş Tarihi : 19-11-2023 19:48   Güncelleme : 14-12-2023 20:45

Tuzlalı Günler / Ümmügülsüm Hasyıldırım

Yazan: Ümmügülsüm Hasyıldırım -TUZLALI GÜNLER

Tuzlalı Günler / Ümmügülsüm Hasyıldırım

TUZLALI GÜNLER

Bir ömre bir hayal yeter mi? Yetermiş. Hayal hanemin kapıları zorlanmış, aralanan kapılardan ışık sızmaya başlamıştı. Işığa koşan kelebekler gibi sürüklendik.

Bitmeyen yollar keyifli ama uzundu. "İstanbul denince bir il değil, bir ülke tahayyül etmeli" dedim içimden. Öyle güzel, öyle çekici ve büyüleyici ki. Her ilçe bir şehir. Her semt koca bir ilçe.

Her güzelde bir kusur olurmuş. İstanbul'un kusuru da trafikti. İki semt arası bile saatler sürebiliyordu. Eskiden, "Boğulursam büyük denizde boğulayım. Dereye düşüpte kenarını aramayayım" derlermiş büyüklerimiz. Ne demek istediklerini, o koca şehrin sokaklarında anlıyor insan.

Cumartesi günü heyecan fırtınasına tutulan beden hanemiz yorgun, sabırsız ve aceleciydi. Uykusuz geçen bir gecenin ardından, aceleyle yapılan kahvaltı sonrası, erkenden çıktık yola. İstikamet; “Tuzla Kitap Fuarı”

Telefondan konum bilgisini girip navigasyona yükledikten sonra, bilmediğimiz yollarda savrula savrula yol aldık. Kâh yanlış saptık, kâh yolu ıskaladık. Fakat aradığımız fuar yerini bir şekilde bulduk. Sahilde, geniş bir park içine kurulmuş, her tarafı "Sezai Karakoç Anısına Tuzla Kitap Fuarı" yazan brandalarla donatılmış, koskocaman çadır binaydı.

Ürkek, heyecanlı, ilk deneyime beynen hazır olmaya çalışan bir yürekle girdik içeriye. Etrafımıza, çevreye ilgiyle ve merakla bakan gözlerimiz, Sezai Karakoç ismini görünce, üstadın "Mono Rosa" şiiri yankılandı kulaklarımızda.

Çekingen bakışlarla kendi standımızı arayan gözlerimiz, kitaplardan bir türlü ayrılamazken "Truva Yayınları" standı tebessümle karşıladı bizi. Yaklaşıp selam verdik görevli arkadaşlara. Bizim gruptan ilk gelen biziz tabii ki. Sevgili Özlem, hemen yer gösterip oturttu bizi. Tanışıp, kaynaşma çok sürmedi o sıcacık ortamda. Ardından Dilek Hanım elinde telefon canlı yayın yaparak yaklaştı yanımıza. Doğal, samimi, profesyonel bir girişle selamladı hepimizi.

Öğle namazı olmuştu. Biz, eşimle namaza gitmiştik. Ben önden geldim standa. Dilek Hanım’la muhabbet ederken Abdülrahim Bey teşrif etti. İlerleyen zamanda, Sami Bey ile Ayfer Hanım'ın teşrifi gerçekleşti. Yıllardır tanıyor gibiydi herkes birbirini. "Biz bir aileyiz" derken, bu sözcük sadece kelimelerden ibaret değildi. Gerçek bir aile ortamıydı.

Sonra eşim namazdan döndü ve tanışma gerçekleşirken Abdülrahim Bey'in, "İşte, yaşayan Sezai Karakoç" demesiyle şaşırıp kaldık. Eşim anlamadı ne demek istediğini. Benimse hiç aklıma gelmemişti. Doğrusu resmini dahi hatırlamıyordum. Israrla ne kadar çok benzediğini söylüyordu. Dayanamayıp internetten resmini açıp baktık. Sahi ne çok benziyordu eşim Sezai Karakoç'a. Şaşkın bakakaldık.

Şiirler, şakalar eşliğindeki sohbetler; çay, simit ve poğaçaların lezzetine lezzet kattı. Sami Bey ve Abdülrahim Bey'in atışmalı şiir karşılaşması müthişti. Sevgili Betül, fotoğraf çekerken tebessüm eden yüzüyle hiçbir kareyi kaçırmadı. İlginç kareleri ustalıkla yakalaması, soğuk bir günü sıcacık etmişti.

Şiirler okunurken "Sezai Karakoç" anısına düzenlenen bu fuarda, ondan şiirler okumadan geçmek olmazdı tabii ki. Abdülrahim Bey'in "Mono Rosa" şiirini,
***
"Yağmurlardan sonra büyürmüş başak.
Meyveler sabırla olgunlaşırmış,
Bir gün gözlerimin ta içine bak,
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış. 
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak."
***
okuyup, sonra da Ayfer Hanım eşliğindeki tahlili müthişti.

Bu şiirin sözleriyle döndüm kendime. Hakikaten yağmurdan sonra büyüyordu başaklar. Benim hayatım gibi. "Olmayacak hayalin peşinden koşuyorsun" demişlerdi. Yıllarca sabretmiştim. Koruk, meyve olsun diye. Elimde bana ait olan üç adet meyvem vardı. Bir ömür boyu hayalini kurduğum, birçok yaşanmışlığın ardından, yağmur suları büyütmüştü başakları. Başaklar büyümüş, meyveler olgunlaşmıştı. Benden sonra beni yaşatacak satırlarım hayat bulmuştu buradaki imzalarla.

Atılan imzalar, okuyucularla yapılan samimi sohbetler, içilen çayın ve kahvenin lezzeti; bir ömür boyu sinemde taşıyacağım hazine değerindeki hatıralardı.

Tuzla Fuarı, ilk imza günümün tarihiydi. Doğru adresin, dürüstlüğün, verilen sözlerde ki samimiyetin, hakikatli dostluğun tarihi. Hani insanın hayatında dönüm noktaları olur ya, işte o dönüm noktasının tarihiydi.

Kalıcı dostlukların adresini çoktan bulmuştum. Artık çok güzel ve değerli anılar biriktirdiğim bu fuardan ayrılma vakti gelip çatmıştı. Lakin Sami Bey, veda yemeğiyle noktalamayı uygun görünce; nezih bir ortamda, leziz yemeklerin ve sohbetin damağımızda bıraktığı lezzetle tekrarının hayaliyle ayrıldık o müthiş ortamdan.

Nice halis dostluklara.. 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi