DENEME
Giriş Tarihi : 28-02-2023 18:27

Toprağım Benim!..

Yazan: Yusuf Sarıkaya -TOPRAĞIM BENİM!..

Toprağım Benim!..

TOPRAĞIM BENİM!..

Bu sıcak ifade özellikle gurbette olanların bir birine yakınlaşmasını sağlayan sıcak bir dostluk ifadesidir hatırlanacağı üzere. İnsanoğlunun toprakla olan serüveni yaratılışıyla yaşıttır.

Atamız Âdem a.s. topraktan yaratıldı. Yani toprakta bulunun tüm yapı taşları bünyesinde yer aldı. Ondan sonra gelen tüm torunları da aynı özellikleri taşıyor bünyesinde. Yani biz toprakla dostuz. Nihayet Veysel de, “Benim sadık yârim kara topraktır.” diyerek insanın toprakla olan bağını anlatmıyor mu?

'İnsanın imkânları çok iyi, gösterişli bir hayatı da olsa neden şartları iyi olmadığı halde doğduğu yerleri özler' diye hep düşünmüşümdür. Ben bunun 'toprakla olan bağındandır.' diye düşünüyorum. Çünkü anne ve babasının aldığı gıdalardan Rabbimizin takdiri ile dünyaya gelen insanı o topraklar kendine çekiyor. Doğduğu ve çocukluğunun geçtiği topraklara özlem duyuyor insan bu sebepten. Şartlar el verdikçe mutlaka köyüne, mezrasına ve şehrine gitmek istiyor. Öldüğünde de çoğu zaman hatıralarının olduğu, büyüklerinin medfun bulunduğu topraklarda mezarının olmasını arzu ediyor. Bunu sebebi de işte yukarıda açıklamaya çalıştığım toprakla olan bağımızdır, diye inanıyorum. 
        
Bu özlemi sadece maddi bağlantı ile açıklamak doğru değil elbet. Bu özlemin altında çocukluk, gençlik anıları da var. Gerçekleşmeyen aşklar var. Gerçekleşmesi önemli değil ama tatlı hayali bile mutlu eden aşklar yaşanmıştır o topraklarda. 

Doğduğu yerde ilk defa ayağa kalktı yürüdü, düştü, yuvarlandı. Büyükleri tuttu kaldırdı. Zorda kalınca destek olacakların olduğunu orada öğrendi. Belki de toprak üzerinde uyudu kaldı eli yüzü toprak içinde uyandı tıpkı Ebu Türab (r.a.) gibi. O topraklarda askere gitti, o topraklarda halay çekti. O topraklarda oyunlar oynadı. Bahçe yaptı bağ yaptı. Türkü söyledi, türkü dinledi. Dede Korkut Masallarını, Hz. Ali ve Kesik Baş hikâyelerini, Battal Gazi Cenklerini dinledi köy konaklarında. Daha nice hatıralardır insanı doğduğu yere bağlayan. Bu nedenle de “ Vatan sevgisi imandandır” denmiştir. Bu nedenle kuru toprak kutsal vatan  olmuştur.

Dört ana madde evrenin temel taşıdır bilindiği üzere. Ateş, toprak, su ve hava diye sıralanır. Bunlarsız hiçbir canlının yaşama imkânı yoktur. Ateş mesafeli olunması gereken maddedir. Çok uzak ve çok yakın olmaksızın istifade edilen bir maddedir. Ya toprak öyle mi? O dur bizi bağrında barındıran. Odur bize Allah’ın izniyle rızık veren. O dur bizi sarıp sarmalayan. Ölümüzü de kabul eden o Dirimizi de kabul eden o. Sadece sünnetullahın, yeni dilde tabiatın gücüne kafa tutmamak şartıyla. Allah’ın koyduğu fizik kanunlara karşı gelmeksizin bize güler toprak. 
Evrene konan yasalara kafa tutarsan işte o zaman ölümcül olur toprak.

Bugün başımıza gelen felaketlerin başında işte Allah’ın evrene koyduğu bu yasalara kafa tutmamız yatmaktadır. Bitmek tükenmek bilmeyen hırslarımız, çok kazanma tutkumuz, “dünyaya bir defa geldim aman ne tüketirsem kârdır." anlayışımız acısı tarif edilemez felaketlere sürüklüyor bizi. 

Ölümcül beton yığınlarına dönüşen evlerimiz her şeyimizi aldı bizden. Komşuluk bağlarımızı, ziyaretlerimizi, yardımlaşma duygularımızı köreltti bu beton yığınları. Modern mezarlar haline döndü evlerimiz. 

Estetikten yoksun, toprakla bağımızı koparan birer ucube halinde yuvalarımız. Adına, "Residans" diyorlar şimdilerde. Bize her yönden yabancı yapılar bunlar. Sanayileşme bizi köyden kopardı ama hayattan da kopardı maalesef. Anadolu’dan gelen insanların burun kıvırarak baktığımız adına da gece kondu denilen evler yanında residans denilen adı bile bize yabancı yapıların ne anlamı olabilir ki? Gecekonduların önünde ufacık bir bahçesi, içinde soğanı, maydanozu, bir köşede de birkaç tavuğu vardı. Ayakkabıları toprağa koyarak çıkmanın, hemen toprakla temas kurmanın tadını hangi gökdelenler verir acaba! 

Bir deprem yaşadık, halen artçıları devam ediyor. Hepimiz sarsıldık. Göz pınarlarımızda yaş kalmadı kardeşlerimizin başına gelen sıkıntılardan dolayı. Elli bine yaklaşan vefat sayımız, binlerce yaralımız, yetim kalan çocuklarımız, çocuksuz kalan analar, babalar, hepsi yok olan aileler var. Yüreğimize akıtıyoruz acılarımızı. Bir de bilgi kirliliği ve iftiralarla uğraşıyoruz. Allah bunları da ıslah eylesin. Elhamdülillah bir olduk. İri olduk. Diri olduk. “Bu da Geçer ya Hu!” diyerek yolumuza devam ediyoruz. 

Ölenlere rahmet dileyerek, hastalara acil şifalar temenni ederek. Hepimizin başı sağ olsun diyerek.

Konuyu şuraya  bağlamak istiyorum; öncelikle yardımların kesilmemesini, evini açan hayır ehli kardeşlerimizin depremzede kardeşlerimiz yeni yuvalarına kavuşuncaya kadar desteklerinin devam etmesini özellikle belirtmek isterim. Biz bu yükün altından kalkarız Allah’ın izniyle. Depremde sarsılan kardeşim senin acıların bizim de acımızdır. Bundan emin olun. Biz güçlü bağlarla, iman bağıyla bağlıyız birbirimize. Bundan sonra sabrı, tevekkülü hep birlikte göstereceğiz. Güçlü bir Devletimiz, samimi ve işin ehli bir Hükümetimiz var. Eksiklerimiz ve kusurlarımız olur. Kusursuz bir Allah’tır. Zaman kusur arama zamanı değil yaraları sarama zamanıdır.

Çok daha önemli bir hususu daha sizlerle paylaşmak istiyorum. Yazıma “Toprağım Benim!” başlığını koyarak insanın toprakla bağına vurgu yaptım. İşte bu bağı koparmayın. Asla şehrinizi temelli terk etmeyin. Hatıralarınızı asla unutmayın. Köylerinize, şehrinize tekrar dönün. Siz zaten Anadolu’sunuz. Anadolu insanı hatıralardan beslenir. 

Medeniyetimizin temel taşları hatıralarla yükselir. Hatıralarını, masallarını unutan milletler yok olurlar. Bu nedenle topraklarınızı asla boş bırakmayın bu ayrılışlar geri dönüşü olan ayrılışlar olsun diyor, tekrar hepimize geçmiş olsun diye dua ediyorum.
Selam ve dua ile…

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi