DENEME
Giriş Tarihi : 09-06-2023 17:21

Tencereler / Betül Eren

Yazan: Betül Eren -TENCERELER

Tencereler / Betül Eren

TENCERELER

İzlediğim bir belgeselde diyordu ki; toprak kaplar ile birlikte insanlık çiğ yemekten sulu yemeklere geçiş yapmış. Yani tencereler ilk çağlardan beri önemli bizler için…

Ben çocukken evdeki tüm yemek yenilen ve ısıtılan kaplarımız bakır tencereler ve kaplardan oluşuyordu. Zaman zaman kapıya gelen kalaycıya kalaylanan gümüş gibi parlayan, kocaman bakır tencereler ve çeşitli boylardaki kaplar mutfaklarımızı süslerdi. Etrafları şekillerle süslenmiş kaplar. Hepsi analarımızın, ninelerimizin çeyizlerinden...

Mutfaklara ayrı bir güzellik verirlerdi. Yıllarca bu kaplar kullanıldı. Bizim gibi kalabalık ailelerde tencerelerin ebadı da önemliydi.

Annem fasulyeyi bir pişirdi mi en az iki kilodan pişirirdi. Bu tencerelerde pişen yemeklerde ayrı bir tat hatırlıyorum. Mesela köfte, patates yapılırdı yağda kızaran, yine o tencerelerde kızartılırdı. Sonra bir başka tencerede, hafif dinlenen muhteşem lezzetli köfteler ve canım patatesler servis edilirdi… Eee, tabii yanlarında ya pilav ya da makarna eşlik ederdi.

Tencerenin kapağını açtığınızda yüzünüze gülen güzelim domatesli pilavlar...  Ah o kokuları burnumuza dolan güzelim yemekler…Özlediğimiz neydi? Yemekler mi yoksa o kalabalık sofralardaki güle oynaya neşeyle yemeklerini yiyen insanlar mı? Yemeklerde mi o tat yok, bizde mi, ya da yemek yapılan malzemelerde mi? Belki de yavaş yavaş sahneden çekilip de bizleri buralarda yalnız bırakanların yüzündendir, kim bilir…

Yıl 1970′lere doğru geldiğinde, bir alüminyum kap modası başladı. Kalaylı tencerelerin sıhhi olmadığı, alüminyum kap ve tencerelerin ne kadar sıhhi olduğu konusunda propaganda yapılıyor ve giderek evlerdeki bakır kapların tamamı eskicilere doğru yolculuğa çıkıyordu.

Bu arada, tepsiler, tencereler, çaydanlıklar, karnı yarık tencereleri gibi irili ufaklı pek çok alüminyum kap mutfakları kaplıyordu. Rengarenk kapakları ile albenisi artırılmış, kızartma tencereleri bile alüminyuma dönüşmüş bir dönem yaşadık. Sanki, tek derdimiz tencereleri değiştirmekti. Kızların çeyizlerinde alüminyum kaplardan oluşan mutfak setleri verilirdi. Ucuzdu da… Alüminyum kapların saltanatı da en az 10 yıl sürdü.

Derken ortalığa birdenbire emaye kaplar çıktı. Artık tencereler ve saklama kapları için yeni bir dönem başlamıştı. Pırıl pırıl, rengarenk, dışları süslemeli kaplar. Sulu yemekler bu kaplarda rahat pişirilse de örneğin pilav gibi yiyeceklerin dibi tuttuğundan aslında kullanışsızdı. Sonra bir baktık ki, bunlar temizlenirken emaye kaplamalar bozuluyor, çizik çizik oluyordu. “Aman dikkat!” dediler uzmanlar, “Sakın bu çizilmiş kapları kullanmayın, kanser yapar.” Kızların çeyizlerinde bugün bile mutlaka kapaklı saklama kapları olarak varlar. Her ne kadar kullanılmaya devam edilse de artık eskisi kadar yaygın değiller.

Yıl, 1980′lere geldiğinde, dünya harikası gibi tanıtılan çelik tencere ve kaplarla tanıştık. Birdenbire alüminyum kaplarla bezenmiş olan ülkemizin tüm mutfakları çelik kapların istilasına uğradı. Artık yatıp kalkıp çelik kapların ne kadar iyi olduğuna dair bombardımana tutuluyorduk. Çelik kaplar şöyle sıhhiydi, böyle sıhhiydi derken hep aynı ürünler aynı şekilde gitmeyeceğinden, bu kapların içleri kaplanmaya, dışı çelik olarak kalmaya, cam kapaklarla süslenmeye, üzerlerine süsler yapılmaya başlandı. Çeşit çeşit, boy boy tencereler, süzgeçler, saklama kapları, çaydanlıklar, cezveler… Bu arada evlerimize, anneler bir yandan çalışma hayatına da atıldıkları ve zamanları kısıtlı olduğu için çabuk pişirmesi açısından özellikle çelik düdüklü tencereler de girmeye başladı.

Yıl 2010’ları bulduğunda çeliklerin saltanatı eskisi gibi olmasa da hala sürüyor…
Arada bir yerlerde 80 sonrası yıllarda asıl malzemesi zift gibi bir şey olan teflon tencere ve tavalarla tanıştık. Bu seferde özellikle köfte, et gibi malzemelerin pişirilmesinde yağ kullanmadan, tavaya yapışmadan pişirmeye başladık. Bu arada “meşhur beslenme uzmanlarımız” yağın ne kadar zararlı olduğunu her gün 24 saat kulaklarımıza fısıldıyordu. Bu arada sadece yağ değil, "Kırmızı et de zararlı." diyorlardı ama o başka bir yazımızın konusu olsun. Derken yine teflonlara tam alıştık, bu tavalar dünya harikası derken, bu sefer başka “uzmanlar” o kaplarında zararlı olduğunu dillendirmeye başladılar. Günümüzde teflonların zararlı olduklarını bile bile hala, inatla kullanmaya devam ediyoruz...

Derken 2020’li yıllara geldiğimizde önce seramikler, sonra granitler çıktı meydana. Çelikler, hala savaşı bırakmadılar, direniyorlar.  Yine “uzmanlar”, bu sefer toprak tencereleri, eskiye dönüşü anlatmaya başladılar. Günümüzün en çok insan hayatının kalitesini etkileyen hastalıklarından olan Alzheimer’ın da alüminyum kap kullanma devrinden bize miras kaldığı ve beyinlerimizde alüminyum birikmesinden kaynaklandığını anlatan makaleler yayınlanmaya başladı.

Son zamanlarda, yemek pişirmek için sıcak hava sirkülasyonu kullanan “yepyeni, müthiş, efsane” diye tanıtılan küçük ev aletleri türedi. Her marka birbiriyle yarışır, ürün hakkında yapılan reklamlar yeri göğü tutar oldu. Daha sonra bunların ne zararları ortaya dökülecek ve “sevgili uzmanlarımız” bu ürünlerin hakkında neler anlatacaklar bakalım?
Bildiğim tek bir şey var… Çocukluk yıllarımdan itibaren yaşanan tencere savaşları, tüm hızıyla hâlâ sürüp gidiyor. Merakla bekliyorum, bekliyoruz.  Sonraki nesiller nasıl kaplarda pişenleri yiyecekler? Ya da yemek yiyecekler mi veya bilim kurgu filmlerdeki gibi hapla mı beslenecekler? Yemek kültürü ortadan kalkarsa, tencere sektörüne ne olacak? Hatta fırınlara da? Şu anda çok revaçta olan yemek pişiren şefler, lokantalar, bu lokantalarda çalışanlar, satın almacılar, garsonlar, temizlikçiler… Ne kadar çok insan işsiz kalabilecek… Bir tencereden yola çıkıp nerelere geldik değil mi? Gelecek beni ürküttü biraz. Ya sizleri?

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi