ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 03-09-2022 22:45

Tehlikeli Oyun

Yazan: Fatma Karataş - TEHLİKELİ OYUN

Tehlikeli Oyun

TEHLİKELİ OYUN 

Beni duyabildiğini biliyorum. Kapıyı aç yalnızca seninle oynamak istiyorum.

Her yer zifiri karanlık. Karanlığın içinde bir siluet eve doğru geliyordu. Korku içinde ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Dışarda ki siluet durmadan ürkütücü olan sesiyle şarkı söyleyerek beni yanına çağırıyordu. Kapıyı çalmaya başladı. 

“din-dong  aç hadi kapıyı. Kapının arkasında olduğunu biliyorum. Yalnızca seninle oynamak istiyorum" 

İçeri girmek istiyordu. O içeri girmeden saklanmam gerekiyordu. Telaşla morg'un kapısını açıp içeri girdim. O kişi her kimse beni burada bulamaya akıl edemezdi. 

Kapı sesi geldi. O kişi içeri girmişti. Kan ter içinde etrafıma bakındım. O sıra da yine aynı şarkıyı söylüyordu. 

“İçeri girdim. Hadi oyun başlasın" 

Kapı sesleri gelmeye başladı. Anlaşılan odaları tek tek arayacaktı. Şarkıya devam etti.

“Acemi küçük kız çocuğu yatağın altında yok.”  Tık tık sesleri geliyordu. Bir dolaba vuruyor olmalıydı. “tık tık orda mısın yoksa?” 

Sığındığım küçük masa arkasından yavaşça çıktım. Beni burada bulabilirdi. Korkuyla önümde duran küçük ceset odacıklarına baktım. 

Gözlerimi hemen o taraftan çektim. Bunu yapamazdım. Ben korkuyla nefes nefese kalmışken içerden tekrar ses gelmeye başlamıştı. 

“ Seni bulmama az kaldı. Oyunu ben kazanacağım" 

Başka bir seçeneğim yok gibiydi. Onlardan birine girmek zorundaydım. Ses çıkarmadan parmak uçlarımla cesetlerin bulunduğu odacıklara doğru yürüdüm. Bugün deney için gönderilen cesedin   yeri boşaldığı için Tanrıya şükrettim. Yoksa bu cesetlerden birinin yanına gitmek zorunda olacaktım. Adım sesleri yaklaştıkça elim ayağım bir birine dolanıyordu. Ses çıkarmamaya özen göstererek yavaşça odacığın içine süzülmeye başladım. 

Tüm bedenimle içeri girince, odacığın soğukluğu ürpermeme neden oldu. Buradan çıkmak için hâlâ bir şansım olabilirdi.

Adım seslerinin daha da yaklaştığını duyunca  çaresizce kapıyı içerden kapatmaya çalıştım. Bir dakika geçmedi ki kapı hızla açıldı.

Siluet, ceset odacıklarının yanlarından tek tek geçerek kapılarına vurmaya başladı. 

“Tık-tık orda mısın? “ kapıyı açar ve içerde berbat hâlde olan cesetlerle karşılaşır. Diğer odacığa doğru gider. “ tık-tık burada mısın yoksa" kapıyı yine hızla açar ve bir başka ceset görür. 

Bu sefer benim kapımın önünde ayak sesleri sonlandı . Çok korkuyorum. Her yer karanlık. Tek bir ışık yok. Bu lanet yerde tüm hatlar kapalı. Yardım isteyebileceğim bir kişi veya bir yer  yoktu. Bu lanet yerde kaçak ceset hırsızlığı yaptığımız için yakınımızda tek bir canlı yoktu. Yalnızca ben ve benimle  tehlikeli oyun oynamak isteyen bir siluet. 

Kapımı iki kez tıkladı. O beni çıkarmazsa eğer, ona gerek kalmadan burada donarak ölebilirdim. Kapının açılmasını bekledim fakat açılmadı. Siluet tekrardan şarkı söylemeye başladı. 
“ ding-dong  oyunu kazandığını mı sandın işte buldum seni. Kaçacak yerin kalmadı seni yakaladım” 

Zihnim donmaya hazırlanırken şarkı sonlandı ve anında kapı açıldı. Fal taşı gibi açılan gözlerle siluete baktım. Karanlıktı çok karanlıktı ve kara bir siluetten başka bir şey göremiyordum. 
Odacıktan dikkatlice çıktım ve kendisini  net göremediğim siluetin karşısına geçtim. Yine şarkı söylemeye başladı. 
“ding-dong  buldum seni. Şimdi sıra sende" diyerek az önce çıktığım ceset odacığına girmeye başladı. Ne yaptığını anlamadan koşarak odadan çıkmaya başladım. 

Kapı sıkışmış açılmıyordu. Korkuya arkama baktığımda siluetin hâlâ ceset odacığına girmeye çalışıyor olduğunu gördüm. Önüme dönerek tüm gücümü kullanarak kapıyı açmayı başardım. 
Karanlığın içinde çıkışı bulmaya çalıştım. İçerde koştukça bir şeylere çarpıp, kırdım. Sonunda çıkışı bulduğumda hızla kapı kolunu çekerek dışarı, zifiri karanlığın içine karıştım. 

Nefessiz kalana kadar koştum.  Gücüm tükendikçe yavaşlamaya başladım. Bir ağacın altına geçerek etrafıma bakınmaya başladım.

Nerde olduğumu yeni idrak etmiştim. Tek başıma binlerce kötülüğü içinde barındıran karanlık ve sonsuz ormanın içine girmiştim. 

Yeni bir korku daha gün yüzüne çıkınca nefes almakta zorlandım. Nerde olduğumu, tüm bunlardan nasıl kurtulacağımı bilmez halde öylece boşluğa dolu gözlerle bakmaya başladım. Uzaklarda yine şarkı sesi gelmeye başladı. 
Peşimden buraya kadar gelmiş olamazdı. Ağaca daha da sığındım. Başıma nelerin geleceğini bilmeden sessizce beklemeye başladım. 

“ ding-dong benden kurtulamazsın. Oyun henüz bitmedi. Ding-dong beni aramadın.“
Birden fazla ses geliyordu. Bir kişi değillerdi. Nefesimi tutup ağaç altında beni bulmamaları umuduyla saklanmaya çalıştım.

Bu sefer siluetler hiç duraklamadan şarkıyı söyleyerek olduğum yöne doğru geliyorlardı. Hemen yan tarafımda çalı sesi gelince korkuya o yöne baktım. Korkunç  durumda olan bir siluet görmemle kendime hakim olmadan çığlık atmaya başladım. 
Yüzü soyulmuş, bir gözü yerinden çıkmış, burnu koparılmış her yeri  kan içinde kalmış biri duruyordu. 

Az önceki çığlığımla diğer siluetlerin yerimi bulmaları çok zor olmamıştı. Etrafım az önce ki  korkunç siluetlerle sarılmıştı. Bu sefer kaçacağım hiç bir yer yoktu. 

Etrafımda dönüyor karşımda ki korkunç siluetlerden kaçma yolunu bulmaya çalıştım. Ama nafile. Onlardan çıktıkça çıkıyorlardı. Hepsi tek bir ağızdan çıkıyormuş gibi şarkı söylemeye devam ettiler.
“ding-dong yolun sonuna geldin  cellat. Şimdi işkence ettiğin cesetlerin hesabını sorma vakti geldi. Ding-dong  oyunu kaybettin bizimle sonsuzluğa gelme vaktin geldi. Ding-dong  olacaklar çok acılı olacak" 

Söyledikleri şarkıdan neyin peşinde olduklarını anlamam geç olmadı. Ama bu nasıl olurdu? Benim önderliğimle deney için hazır  duruma getirilen denekler nasıl burada olabilirlerdi. 

Bir siluet bana yaklaşınca işin mantığını bir kenara attım. Kendim içim yapabileceğim hiç bir şeyim kalmamıştı. 

Ne korku ne de başka bir şey. Hiç bir duygu yoktu  artık. Karşımda duran siluet nefretle gözlerimin içine baktı.

Ne olduğunu anlamadan hızla ellerini yüzümün hizasına getirip hiç zaman kaybetmeden parmaklarını sol gözüme soktu. Tüm gücümle acı içinde çığlık attım. Siluet tek seferde gözümü, gözü gibi yapmıştı.

Tarifi edilemez bir acı içinde yere kapandım. Dayanılmaz bir acıydı. Ellerimle gözümü siper ettim. Ellerim kan içinde kalmıştı. 

Hepsi bana doğru koşarak geldi. Son nefesime kadar tüm intikamlarını aldılar.  O kadar çok acı dolu anlar geçti ki uyuştum. Son olarak benimle oyun oynamak isteyen siluet bana yaklaşınca yer şiddetli bir şekilde sallanmaya başladı. Yerler sallamanın etkisiyle ikiye ayrıldı. Her yerde çığlık  sesleri yükseldi. Bir şeyleri anlamama gerek kalmadan gözlerimi sonsuzluğa kapattım. 

Mezar hırsızlığı yaptığımız, cesetlere korkunç işkenceler ettiğimiz için bunu hak etmişim aslında. Tanrı'nın beni böyle cezalandırılacağını bilseydim buraya asla gelmezdim. Her şey bitti. Ruhlar, siluetler terk etti bizi. Geriye hesap vermek kaldı.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi