DENEME
Giriş Tarihi : 20-10-2022 14:23

Taş Medeniyeti ve Kalp Medeniyeti

Yazan: Yusuf Sarıkaya - TAŞ MEDENİYETİ ve KALP MEDENİYETİ

Taş Medeniyeti ve Kalp Medeniyeti

TAŞ MEDENİYETİ VE KALP MEDENİYETİ

​​​​​​Taş devrini mi yaşıyoruz günümüzde, yoksa insanlar taşlaşmaya mı hayran? Neden duygular kaba ve yüzeysel acaba?

Kalpler et olmaktan çıkmış, kaskatı. Ürpermek, korkmak, sevmek, sevilmek gülmek ve ağlamak gibi yüce duyguları söküp atmış içinden insanoğlu. Kalpler eski işlevini yitirmiş gibi.

Kalpte kalbi mi arıyor desem? O eski günlerini taşlaşmış bir sarhoşlukla arıyor ve bulamıyor mu desem? Ne desem bilemiyorum. Yoksa hayatın uçuruma giden akışına o da mı kendini kaptırdı desem? “Vücutta bir et parçası vardır o bozuldu mu tüm vücut bozulur” mu tecelli ediyor acaba?

Taşlaşmış bedenlerde etten kalp bulmak olanaksız. Taştan ayaklar üzerinde taştan bir gövde ve taş kafa. Her şey kaskatı, robotça bir hayat ve robotça bir yaşamla karşı karşıyayız. Elbette bu kalabalıklar arasında bu duygularını yitirmemişler vardır. Bir kuşun kanat çırpışından, suyun şırıltısından, yetim ve kimsesizlerin gözyaşından, hastaların iniltisinden haberdar olanlar vardır ama o kadar az ki bu kadar katılığa ve camitliğe yetişmeleri mümkün değil. Adeta şairin deyişiyle:
“Taş, taş bağrındır taş senin,
Nereni nasıl yaksın bu ateş senin?” 
Nereye koşsun kalp medeniyetinin işçileri, kime yetişsin vahyin inanmışları?

Aynı frekans üzerinde buluşamıyor kalpler. “Kalpler paramparça”  Kalpten kalbe yol gider ama sanırım bu işlevselliğini yitirmemiş kalpler içindir. Taşlaşmış kalpler için değildir. Çünkü taşlaşmış kalplerin kaynağı nefsin çirkin arzularıdır. Kaynağı nefsin çirkin arzularına ve tutsak olmuşların kalplerinde yüce duygular yeşermez. Taşlaşmış kalplerde yüce duyguların tüm menfezleri kapatılmıştır. Adeta atar-toplardamarlar tıkalıdır. Kalbe yüce duyguları taşıyabilecek özelliklerini yitirmiştir. Tek beslenme kaynağı biyolojik temel ihtiyaçlarından ibarettir bu tür kalp sahiplerinin. Tüm dertleri yeme, içme, giyinme ve diğer ihtiyaçlar. Başka şeyler bu tür taşlaşmış yüreklerin gündeminde yoktur. Kısacası taş kentin taşlaşmış kalpli insanları etten kalp taşıyamazlar.

Bu insanlardan sevgi örneklerine de şahit olursunuz zaman-zaman. Ama bu aristokratik bir sevgidir. Tepeden bakıcı ve aşağılayıcı, yapmacık ve geçicidir. Törenseldir. Kendini akıllı ve dünyanın en becerikli, yetenekli kişisi gibi algılarken,  karşısındakini zavallı ve fazladan varlık olarak görür.

Acıma duyguları kendini üstün görme kompleksindendir. Yani acıma gibi kutsal yüksek duyguyu da kendi çıkarlarına kullanır bu tipler. Bu nedenle de gösterdikleri sevgi ve acıma gösterileri faydasızdır ve de muhatabını inciticidir. Zaman-zaman yarar yerine zarar verirler.

Sevgi ve şefkat gösterileri için özel günler ayarlar ve seçerler. Arkalarında basın ordusuyla ve acıları dinleyerek, uydurma gözyaşlarıyla tören icra ederler. Geçicidir bu dakikalar. Taş kalpli insanların sürekliliğe tahammülleri yoktur. Birkaç cilalı söz ve iş tamamdır taa ertesi yıla kadar.

Taş medeniyetinin insanları taş yürekler büyütürler kucaklarında. İşte belki işin en acımasızı da bu noktadadır. Taş kundaklarda büyütülen, taş kucaklarda yetiştirilen bebekler Taş Medeniyetinin yeni üyeleri olarak yetiştirilirler. Bu düşünce ancak böyle nesiller yetiştirir. Taş kentlerin, taş sokaklarına taş nesiller imal edilir. Yanlış yapmamaları, bu hayatta asla acımaya yer olmadığı; düşmemek için düşürmek gerektiği öğretilir yeni nesillere. Onlara göre bu, hayatın değişmez kuralıdır. Bu kuralın dışına çıkan tutunamaz hayatta. Anne karnını evrenin en geniş yeri sanıp doğarken çığlık atan bebeklerin feryatlarına benzer bu anlayış. Hâlbuki başka ve daha geniş bir ortama geldiğini bilse çığlık atmayacaktır bu bebek. Ama bilgisizliğinin kurbanıdır. Ancak bebek için mazeret sayılan bu durum taşlaşmış kimselere asla mazeret olamaz.

Bütün Peygamberler ve onların izinden giden seçkin kişilerin tüm mücadelesi işte bu anlayışla mücadele olmuştur. İlk gelen vahiy de, son gelen vahiy de Taş Medeniyeti mensuplarını muhatap almıştır.

Taşlaşmış yüreklere hitap eden kutlu davetçiler, sert tepkilerle karşılaşmışlardır. Ama onlar bu mücadeleden yılmamış ve bıkmamışlardır. İbrahim, Nuh, Hud, Hz. Muhammed a.s. hepsi bu mücadeleye zorunlu olmuşlardır. Yirmi üç yıl bu mücadeleyi yürüten Hz. Muhammed hep aynı mücadeleyi sürdürmüştür. Çıkarcılıkla, dünyaperestlikle, haksızlık ve adaletsizlikle mücadele ile sürdürmüştür hayatını. Hep yüce duyguları gündeme taşımış ve bir ömrü buna adamıştır.

Kalp Medeniyeti sevdalılarının tarih bilincinde Taş Devri ilk çağ değildir. Taş devri kalp medeniyetinden sapma sonucu olmuştur. İnsanlığın başlangıcı medenidir. Bilinçsiz başlangıç değildir. İnsanı maymunlaştıran ve sürüngenleştiren Taş medeniyeti düşüncesidir. Bu düşünce aslında insanoğlunu köleleştiren ve taşlaştıran bir düşüncedir. Ama ne yazık ki, dünyaya hâkim olan ve insanlığa kan ve göz yaşı armağan eden bu taşlaşmış düşünceler ve onların örgütlediği taşeron zihniyetlerdir. 

İlk başkaldırı ve isyan ruhunun, haddini bilmeme ve çıkarcılığın atası olan Kabil zihniyeti aslında hiçbir zaman yok olmamıştır, yok olmaz da. Kalp medeniyetlerinin gerilemesini ve zaaflarını gözetlerler. Vahiy işçilerine düşen bu anlayışa fırsat vermemektir. Kendinden önceki peygamberin davetini yenileyen ve üzeri küllenen vahiy nurunu yeniden canlandıran kutlu önderler aslında taş medeniyetine karşı savaş veren hakikat işçileridir.

Taş Medeniyetine medeniyet demek sadece şekilseldir. Çünkü Medeniyet insanlığa güzel şeyler sunmak, onları mutlu kılmak, insan onuruna yaraşır hayat vermek içindir. Tabiatı, çevreyi, ekinleri ve doğayı bozan, insan onurunu ayaklar altına alan, açlığın ve savaşın insan neslini yok etmesine göz yuman ve buna sebep olan zihniyetin örgütlenmesine medeniyet denemez. 

Âdem as. Bu kutlu medeniyetin ilk halkasıdır. Muhammed as. İse bu halkanın son ucudur. Aslında son uç ile başlangıcın aynı noktada buluşması demektir. Yani peygamberlerin bütün amaçları Âdemi öze döndürmektir insanlığı. Mutlu olmak isteyenin son hedefidir Âdemi öze dönmek. Kısacası tüm peygamberlerin hedefi sapma gösterilen noktalarda insanları Âdemi öze çekmektir.

Taş Medeniyetinin ilk mimarı Kabil, aslında sapkınlığın ve isyanının sembolüdür. İradeyi kötüye kullanmanın, bencilliğin, hatayı kendisi yerine başkasında aramanın ilk adımıdır bu. İnsanoğlunun başını hep taştan taşa vurmasının ilk müsebbibidir.

Kabil. Kötülüğün ve kötülük senaristlerinin öncüsüdür. Habil ise kanaatin, kulluğun ve vahiy medeniyetinin işçisidir. “Sen bana elini uzatsan da ben sana elimi uzatmam”  diyerek kan içiciliğe ve sınır tanımazlığa yiğitçe baş kaldırmış bir misyonunun temsilcisidir. Özet olarak: Aslında insanlık iyilikle kötülüklerin mücadelesine tanık olmaktadır hep. İyilik muştuları olan yerlerde insanlar mutlu; katı ve acımasız Taş Medeniyetinin dişliler arsında kalan kötülük hâkim olan yerlerde ise mutsuz. Sözüm her hangi bir kimseyi suçlamaya yönelik değildir. Bir zihniyet ve düşünce sapmasını dile getirmektir. Sözüm herkese veya hiç kimseyedir. Haydin tüm insanlık Kalp Medeniyeti inananı olmaya…


                                                                                               

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi