DENEME
Giriş Tarihi : 08-10-2022 04:12

Sen Kimsin?

Yazan: Betül Eren - SEN KİMSİN?

Sen Kimsin?

SEN KİMSİN?

Bu soru, ilk duyduğum andan itibaren beni çok etkilemişti. Sahi, ben kimdim?

Birkaç yıl önce bir kişisel gelişim eğitimindeydik. Eğitimi veren Liz, İngiliz bir eğitmendi. Eğitimin sonlarına yaklaştığımızda, bu soruyu sordu hepimize.
“Sen Kimsin?”
Sırayla cevap vermeye başladık. “Ben…” diye başlayan cümleler kurduk sürekli.
“Ben oyum...”
“Ben buyum…”

Hep kendimizi tanımlıyorduk. Ya ismimizi, ya mesleğimizi, ya da kim olduğumuzu…
Liz ise bıkmadan usanmadan o yumuşak ses tonuyla, hep aynı soruyu tekrarlıyordu.
“Sen kimsin?”

O kadar çok özelliğimizi söyledik ki…
Aklımıza gelmeyenler aslında aklımıza gelenlerden çok daha fazlaydı. Sıfatlar… Bizi tanımlamaya yetecek sıfatlar…

Ya da genel tanıtımlar… Dikkat etmiştim soru hep aynı şekilde devam ettikçe, yeni özelliklerimiz ortaya çıkmaya başladı. Liz, devam ediyordu aynı soruyu sormaya. Bizse hala anlatmaya çalışıyorduk kendimizi. Hep ben merkezliydi anlattıklarımız hep “Ben” ile başlıyordu cümlelerimiz.  Yıllar önce aynı liseden mezun olan pek çok kişi bir yemekte toplanmıştık. Herkesten kendisini kısa cümlelerle tanıtması istenmişti. Ayağa kalkan kişi, yine “Ben…” ile başlayan cümlelerle, kendini tanıtmaya başladı.

Sadece bunca yıl kendimize  neler kattığımızı anlatıyorduk. Hepimiz sözlerimizi bitirdikten sonra, bir sivil toplum kuruluşunda başkan yardımcısı olan ve bizlerle aynı liseden mezun bir kadın, ayağa kalkarak konuşmaya başladığında, hepimiz kaçacak delik arıyorduk. Şöyle hitap etmişti bizlere:
“Hepiniz kendinize neler kattığınızı güzel güzel anlattınız. Peki, siz içinde bulunduğunuz toplum için ne yaptınız? Ne kattınız bu topluma? Hatta dünyaya?...” diye başlayan konuşmasını hiç unutmamıştım. İncecik, zarif, çelik bakışlı kadın, birkaç cümleyle o salondaki egoyu tümden yıkmayı bilmişti. Şimdi aynı soru başka türlü gelmişti karşımıza, sahi;
“Biz neydik?”

Her ne kadar bazı özelliklerimizi yitirmeye başlamış, unutmuş  olsak da, en başta insandık… Dünya gezegenini tesadüfen aynı zaman diliminde paylaşması gereken insancıklar. Birbirine üstünlük sağlamaya çalışan insancıklar…

Hatta dünya bile yetmezdi, aynı galaksinin milyarlarca gezegeninden bir tanesinde, sınırlı bir zaman diliminde birlikte yaşamaya çalışan insancıklar…
Başka neydik?

Bu yaşadığımız süre boyunca, birilerinin çocuğu, birilerinin eşi, sevgilisi, annesi, babası, kardeşi, dostu, arkadaşı…

Yine bu yaşadığımız süre boyunca edindiğimiz bazı özelliklerimizle başka bir şeyler de olabilirdik. Herhangi bir meslek sahibi olabilirdik. Örneğin; mühendis, doktor, öğretmen, işçi, çiftçi, gazeteci gibi…

Evrenin tarihinde, belki de bir an kadar kısa sürecek yaşamımız boyunca, sadece kendi rahatımız için bir ev, bir araba, rahat yaşamamıza yetecek para gibi maddi olanaklar sağlamaya çalışan insancıklar…
Hiç ölmeyecekmiş yaşayan, hırslarına yenilen ve her şeyi kendilerininmiş gibi gören insancıklar…
Kafamdan binlerce soru geçiyordu. Liz’se hala sormaya devam ediyordu.
“Sen kimsin?”

Soru devam ediyor, istenen cevaba bir türlü ulaşamıyorduk.

Her eğitim gibi o eğitimin de sonu geldi. Bence Liz, istediğini başarmış ve zihinlerimizde kim olduğumuzu sorgulayan yolları açmıştı. Hepimiz birbirimize baktığımızda aslında ne kadar küçük, ne kadar güçsüz ve ne kadar zavallı olduğumuzu düşünmüştük…

O eğitimin bittiği günden beri, bazen umutsuzluğa kapıldığım anlarda, aklıma Liz’in o yumuşak sesiyle sorduğu soru geliyor. “Sen kimsin?”

Bence, düşünmeliyiz, kim olduğumuzu, amacımızı, olmak istediğimizi ve insan olabilmek, var olabilmek için yapmamız gerekenleri…

Etrafımız savaş tamtamları ile çevriliyken, savaşların biri bitmeden biri başlarken, çocuklar, gençler, yaşlılar, askerler, dostlarımız, arkadaşlarımız, ailelerimiz ve komşularımız, gözümüzün önünde acı çekerken, kendilerini çok önemli bireyler sananlara sadece şu soruyu sormak geldi içimden:
“Siz kimsiniz?”
Ve…
Eklemek istediğim binlerce söz geldi peşinden…

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi