ÖYKÜ YARIŞMASI
Giriş Tarihi : 05-03-2024 23:04   Güncelleme : 12-03-2024 03:51

Sayıklamalar / Gülçin Granit - Truva Edebiyat Dergisi 7. Öykü Yarışma Birincisi

Yazan: Gülçin Granit - SAYIKLAMALAR / TRUVA EDEBİYAT DERGİSİ 7. ÖYKÜ YARIŞMA BİRİNCİSİ

Sayıklamalar / Gülçin Granit - Truva Edebiyat Dergisi 7. Öykü Yarışma Birincisi

SAYIKLAMALAR

Su yüzeyinde kıpraşıp duran gün ışınları tüm haşmetiyle pencereme vururken, güneşin şavkı, sarı saçlarında yansıyordu. Elindeki tarağı balkonun kenarına bıraktı ve saçlarını tokadan kurtardı, örükleri teker teker çözüldü. Her bir tutam saç bir etek gibi açılarak, o ince beline döküldü. Bu güzellik karşısında erimemek mümkün müydü? Odamın pençesinden onu soluksuz izliyordum.  Yanına bir kız çocuğu seğirterek geldi, bu kardeşi olmalı diye düşündüm, tıpkı ona benziyordu. Evimiz karşılıklı olsa da ne konuştukları duyulmuyordu.  Onu ilk defa gördüm, o günden sonra bir daha inanmazsın Hamdi, işe zor gider oldum. İlk görüşte aşk böyle bir şey olsa gerek diye düşündüm.

Biliyorsun, buraya taşınalı henüz bir hafta oldu.  Bu kısacık sürede nasıl büyüdü bu aşk bilmiyorum. Akşamları sanki karım bekliyormuş gibi geliyorum eve, kendimi perdenin arkasına atıyorum. Doğru dürüst yemek bile yemeden atıştırmalıkları tabağıma alıp, mesken tuttuğum tek kişilik koltuğuma geçiyorum.  Onu bir dakika görebilmenin hayaliyle günümü nasıl geçirdiğimi düşünüyorum. Pencerenin karşısına yerleştirdiğim koltukta uzun saatler boyunca oturup onun siluetini görmek için vakit geçiriyorum. Televizyondan, maçtan, yemekten ve hatta yazmaktan da vaz geçtim. Büyük bir fincan kahveyle birlikte her gece dualarımı da alıp, geceye yüklüyor ve gündüzün kucağına bırakıyorum.

“Tanrım! Bu kızın müphem ve duru güzelliğinin içinde beni yok et. Şu yağan yağmurun, yeryüzüyle sevişmesi gibi beni de, onunla hemhal et” diyorum. Onun güzelliği karşısında eriyorum, gümrah kirpiklerinin altından bakan derin ceylan gözleri yüreğimi bir ok gibi delip geçiyor. Sağanak yağmura hiç aldırmadan sigaramdan derin bir nefes alıp, dualarıma doladığım dumanı sonsuzluğa bırakıyorum.

Yüreğimin cephelerinde amansız bir savaş başlıyor, “Tanrım! Ya bu kız beni görmezse, ya beni görür de beğenmezse? Aman Tanrım” derken koca bir öküzü kemikleriyle birlikte yalayıp yutmuşum gibi hissediyorum. Bu his böğrüme oturuyor. Kalbim sıkışıyor, nefesim daralıyor. Yüreğimin ut gibi çalması, kalbimin ritim tutması, kulaklarımın çınlaması, dizlerimin zıngırdaması ve ayaklarımın yerden kayması…“Ne olur benim aşkımı da gör Tanrım! Onu bana yar et”diye yalvarırken, nefesim açılıyor, yüreğime bir hoşluk yayılıyor. Duanın gizine inananlardanım. Tüm hücrelerimle onu istiyorum. Diş etlerim çekiliyor, içim gıcırdıyor. Bu duygu ağzımda derin izler bırakıyor. Damak tadım ekşiye çalıyor. Söylesene Hamdi, aşk bu kadar yakan bir şey mi?

Başı dara düşse, evlerine hırsız girse ya da evlerinde yangın çıksa. “Ah bir imdat!” diye bağırsa, ben de koşup gitsem onu kurtarsam, böylece tanışırdık gibi delice fikirler üretiyorum. Bana ne oldu Hamdi, ben böyle biri değildim. Dün evlerinde hummalı bir telaş vardı. Balkona giren çıkan belli değildi. Onu göremedim, hiç balkona çıkmadı. Herhalde misafirlere koşturuyor diye düşündüm. Kimdi bunlar neyin nesiydi, neden bu kadar kalabalık gelmişlerdi? Kafamda sorular sivrisinek gibi vızıldayıp duruyordu.  Ertesi günü öğrendim, babası ölmüştü. Kalabalık taziyeye gelmiş meğer. Aradan geçen günlerde onu bir daha balkonda göremedim. Bir akşam, aracımın fren balatasına baktırmak üzere tamirciye götürdüm. Ustaya seslendim. Bir de kimi göreyim dersin Hamdi, gözlerime inanamadım. Yüzü gözü simsiyah o ceylan tamirhanede çalışmıyor muydu? Sonradan öğrendim ki, babasından kalma işyerini işletiyormuş.

Şaşkınlığım yüzüme tokat gibi indi. Bir müddet kendime gelemedim. Fren yerine gaza bastığımı da söylemeden edemeyeceğim. Bu ceylan, sıra dışı biriymiş meğer. Ona bir de hayranlık duydum. Aracımın neyi olduğunu sorduğunda kekeleyerek fren diyebildim. Aracımı kontrol ettikten sonra; “Yanmış balatalar” dedi. Adını sordum; “Feride” dedi. O andan sonra, tüm kadınların adı benim için Feride oldu Hamdi.  “Yarın akşam aracınızı teslim alabilirsiniz efendim” dedi. Yüzü gözü simsiyahtı. Ona duyduğum aşk birden şekil değiştirip hayranlığa dönüşmüştü. Kendisine başsağlığı diledim, çok şaşırdı. Hemen bir sevinçle, komşu olduğumuzu söyleyebildim.

Bu aşk denilen olgu, denizanası gibi bir açılıp, bir kapanarak şekil mi değiştiriyor Hamdi? O gece güzel hayallerle ilk defa derin bir uyku çektim, artık adını da öğrenmiştim, Feride, ceylan gözlü Feride. Ümit gönlümün ekmeğiydi, yarın ola hayır ola diyordum. Akşam aracımı almaya gittiğimde Feride’nin ustabaşıyla karşılaştım. Feride zemheri kara gözlerini şapkasının altına gizliyordu. Ustabaşının gözleriyse kıskançlık kurşunlarıyla ateş ediyordu. Artık ben de Feride’ye nasıl baktıysam? Kendimi toparladım, borcumu ödeyip aracımla oradan uzaklaştım. Telefon numarasını istemediğime hayıflandım. Dün Feride yalnızdı ve ben bunu değerlendirememiştim. Kendime, uzun soluklu küfürler göndermeyi de ihmal etmedim.  Nereden çıkmıştı bu ustabaşı, aslında benim onu kıskanmam gerekmez miydi Hamdi? Sanki bana sıra gelmemişti, oradan hızla uzaklaştım.

Aracımı yeniden bozmayı planladım. Feride ile konuşmanın başka bir yolu yoktu. Ertesi akşam, marş kablolarını kopartarak tekrar tamirhaneye gittim. Feride yalnızdı. Ellerimle koparttığım kabloları öpesim geldi. Evet, plan işe yaramıştı. Dükkânda bizden başka hiç kimse yoktu. Kendimi sağrısına yel değmiş tay kadar hafif hissettim. Ayaklarım yerden kesilmiş adeta uçuyordum. Feride aracın arızasını sorunca; gece hırsızların aracı çalmaya çalıştıklarını söyledim. Marş kablosunun kopmuş olduğunu ekledim. Tornavida tutan elleri yer yer nasır tutmuştu. O ceylan bakışlı Feride’yi ilk defa bu kadar yakından görüyordum. Yaşı hemen hemen benimle aynı olmalı, ben onu daha küçük zannediyordum oysa. Meğer olgun bir kadınmış.  Üstü, başı, yüzü gözü kir pas içindeydi. Ayaklarında ise yırtılmış spor ayakkabısı vardı. Aracın şoför mahalline geçip tamire başladı. Bense onu izlemeye. “ Şey! Telefon numaranızı unutmadan alabilir miyim?” diyebildim kekeleyerek. Başını usulca salladı. “Peki, elbette veririm,” dedi.

Yüz binlerce kelebek kalbimden ağzıma doğru uygun adım yürüyordu. Nefessiz kalacağımı hissettim. Kalbimi tuttum.  Güm güm atıyordu. Bana dönerek bir saat sonra gelmemi söyledi. “Ben burada beklemeyi tercih ederim” deyince bana çay söyledi. Çay gelmiş ve soğumuştu, onu seyretmekten çayı içmeyi unutmuşum. Nasırlı elleri altında, açık pembe teni, siyah boyalı yüzünde ise nur ala nur vardı. Bendeki nasıl bir hayranlık ki, gözlerimi üzerinden alamıyordum Hamdi. Bakışlarımdan rahatsızlık duyacak diye de tedirgince bakıyorum. Sanki koca adam değil de, liseli bir gençtim. Birden tamirhaneye hızlıca bir araç girdi ve ani bir fren yaparak durdu. İçinden ustabaşı indi. Üzerime hoyratça bir bakış fırlattı. Taktı bana usta, taktı Hamdi.

Büyük göbeği üzerinde bir bulut gibi dönerek yanıma geldi. Gözleri kan çanağı gibi, nefesi alkol kokuyordu. Ökçeli ayakkabısından çıkan gürültülü sesle, aracına tekrar geri dönerek kapıyı açtı, içinden bir demet kırmızı gül çıkarıp masanın üzerine bıraktı. Gözlerini gözlerime dikip sessiz ve sözcüksüz konuşuyordu. “Sakın Feride’me yan gözle bakma, başını balık gibi kopartırım” diyordu. Korkmuyordum! Ben de gözlerimi ona dikip, “Bir sorun mu var?”dedim. Feride başını araçtan çıkarıp dışarıda olup bitenleri anlamaya çalışıyordu. Ustabaşı, Feride’yi yanına çağırıp gülleri uzattı. Sarhoş kafayla, içki kokan nefesiyle gülümsedi. Feride irkildi. Gülleri almak ve almamak arasında salınıp durdu. Feride sinirlenip gerildi, gözleri kısıldı, şakakları şişti. Gülleri yere atıp işine geri döndü. Ustabaşı arkada duran sandalyeye bir çuval gibi bedenini saldı. “Ah! Ah! Feride Ah! Demek bana yar olmayacaksın” diye fısıldadı. Feride araçtan çıkıp elindeki tornavidayla ustaya yaklaştı ve dükkânın anahtarlarını teslim etmesini söyledi. Ustayı işten çıkarıyordu.

Usta kılçıkları alınmamış küfürleri savurup aracına binerek oradan hızla uzaklaştı. Belli ki, Feride şişmiş, Feride yorulmuş. Bu kaçıncı ustabaşı? Diyerek, ustanın kalktığı sandalyeye ince bedenini bırakıverdi. Gözleri üzerimde, bıkmış erkek milletinden belli. Ne yapsın ekmek parası, baba ocağını buradan tüttürecek belli ki. İşyerini bir şekilde döndürecek tabi ki. Uzun bir soluktan sonra bana dönüp “Kusura bakmayın” dedi. Üstünde biteviye tedirginlik hissettim. “Asla! Hiçbir kusur yok. Hatta sizin için yapabileceğim bir şey varsa söyleyin lütfen. Sizi o herif rahatsız ederse haberim olsun” diyerek erkeklik tasladım ve telefon numarasını kaydettim.

Gözleri nemli bakıyordu. Ah! Ceylan gözlüm. Bu kirli görüntüsü altında nasıl da naif… İçimden Feride geçerken, koşar adımlarla on yaşlarında kız çocuğu dükkândan içeriye girdi “Anne! Anne! Ne yaptıysam babama ilaçlarını içiremedim. Babam ağlıyor ve ölmek istediğini söylüyor, korkuyorum, anne beni yalnız bırakma” diyerek ağlıyordu. Feride aracımı bana teslim ederek dükkânı kapattı. Tek kelime edemedim.  Şaşkınlıktan dilim damağım kurudu. Dipsiz kuyulara yuvarlanmışçasına çaresiz kaldım. Elim ayağım zembereğinden kurtulmuş gibi titremeye başladı. Dilim damağım yapıştı tükürüğümü yutmakta güçlük çektim. Demek ki, Feride’nin hasta bir kocası ve bir kızı vardı he? Eve nasıl gittiğimi bilmiyorum. Tek kişilik koltuğumu ters çevirip dua etmeye başladım:  “Her şeye gücü yeten Tanrım! Bana dayanma gücü ver, onun sevgisini yüreğimden al ve kocasına sağlık ver.”

Gözlerimi güçlükle açmaya çalıştım. Odayı aydınlatan ışık, beni rahatsız etmişti. Gözlerimi birkaç kez kırpıştırdım. Puslu gözlerle, yatağımın başucunda duran Hamdi’ye baktım, vücudum yorgundu. Kısık bir sesle, “Ben neredeyim Hamdi” diyebildim.  Bana hüzün dolu gözlerle baktı; “Hastanedesin kardeşim, hastanede. Sakın merak etme, sonunda komadan çıktın.” dedi. Ona sadece “derin rüyaydı” diyebildim ve yeniden gözlerimi kapadım. Kim bilir, belki Feride yine gelirdi.

***

- TRUVA EDEBİYAT DERGİSİ 7. ÖYKÜ YARIŞMASI BİRİNCİSİ "SAYIKLAMALAR". SESLİ DİNLEMEK İÇİN  GÖRSELE TIKLAYIN

 

* TRUVA EDEBİYAT DERGİSİ GELENEKSEL 7. ÖYKÜ YARIŞMASI 2024 SONUÇLARINI JÜRİ GÜNCELLEDİ. AÇIKLAMAYI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi