ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 25-08-2022 04:46

Mualla Yengemin İrmik Helvası Tarifi

Yazan: Betül Eren - MUALLA YENGEMİN İRMİK HELVASI TARİFİ

Mualla Yengemin İrmik Helvası Tarifi

MUALLA YENGEMİN İRMİK HELVASI TARİFİ 

Kadınlar bilirler, hepimizin annelerimizden, ailelerimizden, arkadaşlarımızdan, komşularımızdan elde ettiğimiz efsanevi tatlara ilişkin tarifler vardır. Küçük küçük, zamanla sararmış kağıtlara el yazılarıyla yazılmış tarifler. Ben onların hepsine “efsanevi anne reçeteleri” diyorum kısaca. Bilenler bilir, hepsinin üzerinde şöyle tanımlamalar vardır. Bu yazıya konu olan Mualla Yengemin İrmik Helvası… Sadece onun mu tarifi var, Konya’nın böreği, Nermin Ablamın keki, Nermin Hanımın fındıklı kurabiyesi, Ciciannemin yağ mantısı, Cicianne’min zerdesi, aynı  fabrikada çalıştığım bir arkadaşımdan temin ettiğim ve hikayesini anlattığım Sevgi’nin keki  gibi pek çok tarif…

Tüm bu tarifler çeşitli el yazılarıyla, çeşitli büyüklükteki kağıtlara  alelacele yazılır ve çantalara atılır, eve gelince de  bu tariflerin durduğu poşetlere konulur. Zaman zaman bir şeye ihtiyacımız olduğunda, ne aradığımızı da bilerek, o poşet boşaltılır ve içinden istediğimiz tarifin yazılı olduğu kağıt parçacığı alınır. Dikkatle okunur, malzemeleri temin edilerek, o gün, o tarif gerçekleştirilir. Pratik tariflerdir bunlar, başarısız olma şansımız yoktur. Mutlaka başarıya ulaşılmıştır. Çünkü daha önce denenmiştir. En zoru da kek tarifleridir. Kekler kadar hassas hamur işi tanımadım ben. Söz günümde bir kek yapmaya kalkmıştık, o güne kadar çok başarılı olduğumuz keki ancak üçüncü denemede tutturabilmiştik. Hem gülmüştük, hem de çok sinirlenmiştik. 

Biz kadınlar için, onların önemi çok büyüktür. Her zaman o tarifleri mutlaka düzgün bir deftere geçirmek isteriz, başlarız da geçirmeye, ama bir süre sonra, o tariflerin geçirildiği defter yarım kalır, tarifler yine üst üste yığılmaya başlar ve genellikle, hepimiz bir poşete doldurarak kaldırırız tariflerimizi.

Üzerinde yazan tarifleri sınıflandırdığımız yazılara gelince, hepimiz için özeldir. Bugün bile o el yazılarına bakınca, yıllar önce kaybettiğim babamın el yazılarını, kısa bir süre önce yitirdiğimiz halamın işlek ve güzel yazısını görmek içimde bir yerleri sızlatır ve bu güzel lezzetleri yaptıktan sonra keşke diye düşünürüm, keşke onlarda  bu tatları yeniden tadabilselerdi. Hep deriz ya, bizlerde adettir, yerken onları da anarız ve bir dua yükselir yüreğimizden “Ağzında bulunsun…” 

Bugün yengemin olağanüstü tarifi olan irmik helvasını yapmak istedim. Tabii müracaat ettiğim yer, o tariflerin mutfak dolabında durduğu yer oldu. Aldım tarifi elime, sararmış ve biraz lime lime olmuş bir kağıt. O tarifi bize yazdırdığı gün geldi aklma ve onun o lezzetli elinden yediğimiz irmik helvası. Sanki yengemin eli dolaştı bir an içeride, sakin ses tonuyla yaptığı tarif ve can alıcı noktalar…

Ne kadar anı birikmiş o poşetin içinde. Hiç denemediğim tarifler var hala… Artık internet var, hangi tarifi isterseniz birden çok tarifi var. Yine de bu poşettekilerin tadı bir başka.
Örneğin, zerde tarifi… Unutulmaz nefis bir tatlıdır zerde… Tavuk-pilav ve zerde… Ayrılmaz üçlü. En çok da sünnet düğünlerinde sunulan değişik bir lezzet. Şimdi bu tarif de duruyor o poşette. 

Ben çocukken, çok eski yıllarda, dağılmış, örselenmiş iki tane pasta ve yemek kitabı vardı evde. Görkemli sunumlarla pastalar, börekler, yemekler… Müthiş. Çocukluğumdan beri severim ben yemek yapmayı. Yeni lezzetler denemeyi. Sonraki yıllarda, daha ben küçükken, sana yağının kapakçıkları biriktirilmiş ve postalanmıştı, günler belki de aylar sonra evlerimize postayla yemek kitapları gelmişti. Kuşe kağıda basılmış, içinde her tür yemeğin olduğu bir yemek kitabı. Muhteşem… Oradan gördüğüm bir kaç tarif artık içselleşti ve kitapçığa bakmaya lüzum duymadan yapıyorum. Sonra televizyonlarda bir çılgınlık başladı yemek programları. Aşçılar çıktı piyasaya. Çeşit çeşit yemekler yapıyorlar, börekler, tatlılar, çay sofraları derken çok kanallı televizyonlarımızın her bir kanalında bugün bu saat ayrı ayrı yemek programları yapılıyor. Yöresel yemekler, pratik yemekler, diğer ülkelerin mutfakları derken, yemek yapmak modasına uydu herkes… O yemekleri gördükçe, tatların nasıl değişik olduğuna ve yapılırken ne kadar çok yağ ve salça kullanıldığına hayretler ediyorum.

Biz yine dönelim kendi mutfağımıza, güzel tatlarımıza… Sevgili yengeciğim, ne güzel yemeklerin vardı özlemle andığımız… Eskiden tavuk yemek şölen gibiydi… Tavuğun pişerkenki kokusu mis gibi tüm mahalleye yayılırdı. Yengem o tavuğu, herkesin aksine, önce çocuklardan başlayarak paylaştırırdı. Beyaz etleri itinayla seçer ve bizlere verirdi. Sadece bu yemek mi? Elbette ki hayır. Makarna böreğin, elmalı strudelin, o kendine has tarifinle yaptığın narenciye reçelin, çeşit çeşit mis gibi meyve kokulu marmelatların… Sabahları, sizin evde uyandığımda, nefis bir kızarmış ekmek kokusu kaplamış olurdu her tarafı. Kahvaltı sofrası gayet sade olurdu, Bir kaç çeşit marmelat, beyaz peynir ve iyi demlenmiş güzelim çaydan oluşan… Hele ki kar gibi beyaz keten masa örtüsü üzerinde  bir yandan gülüşerek konuşularak yenilen yemekler ve sabah sohbetleri… Yine mi burnumun direği sızladı ne?
Artık yaşlanmanın tesiri midir nedir, son zamanlarda eski günlerimizi o kadar çok özlüyorum ki, keşke diyorum kapı çalınsa, açsam “Kim o?” diye seslensem ve aşağıdan gayet hoş bir ses tonuyla, “Benim, Mualla…” diyen sesini duysam…

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi