SİNEMA / TİYATRO
Giriş Tarihi : 10-09-2023 13:08   Güncelleme : 10-09-2023 13:24

Let Her Go - Passenger / Serhan Poyraz

Yazan: Serhan Poyraz -LET HER GO / PASSENGER

Let Her Go - Passenger / Serhan Poyraz

LET HER GO / PASSENGER

Bir gün…
Bir şehirde…
Herhangi bir zamanda…
Bir adam…
Ve…
Bir kadın…

“Affet beni, diye gelmedim. Biliyorum, korkunç bir şey yaptım.” dediğinde kadın, kıpırdamadan ve tepkisiz bir şekilde ona baktı. Yıllar sonra ilk kez karşılaşmışlardı. Derin bir nefes çekti içine…
“Kocan nasıl? Gazetede okumuştum çocuğunuz olmuştu? Çocuğunuz nasıl?”  sözleri döküldü dudaklarından sonrasında.

Kadın üzgün ve titrek bir sesle “Bak, ben seni…” diyecekken, onun sözünü kesti. “Hayır! Sakın tek bir kelime etme. Sakın tek bir yalan daha söyleme! Niye biliyor musun? Çünkü inanırım. Onca şeyden sonra şimdi gözlerime bakıp beni sevdiğini söyleyeceksen eğer, gerçek olmadığını bal gibi bilirim; ama yine de sana inanırım.” dedi ve arkasına bakmadan oradan uzaklaştı. Bu, kadının onu son görüşü olmuştu.

Başka bir şehirde…
Başka bir zamanda…
Başka bir adam…
Ve…
Başka bir kadın…

Yıllar önce ayrıldığı ama sonradan pişman olduğu eski sevgilisini gördü az ileride… Onun bulunduğu yöne doğru yürümekteydi. Mesafe azalınca onu gördü ve gülümseyerek “Nasılsın?” dedi.

“İyiyim, çok iyiyim” diye karşılık verdi adam; ama o anda gerçek dile geldi zihninde: 
“Hayır, hiç iyi değilim, seni hiç unutmadım. Bunun böyle olacağını düşünmemiştim. Yarım yamalağım, her şey bomboş. Sen nasıl başardın unutmayı? Gülümsüyorsun, gerçek mi bu gülüşün, yoksa benden intikam mı alıyorsun? Senden ayrıldığım ilk günler kuş gibi hafif hissetmiştim kendimi. Sana da, kendime de iyilik yaptığımı düşünmüştüm; ta ki ufacık birşey beni darmadağın edene kadar… Sana ait ufacık bir toka alay etti benimle o gün… İşte o sabah seni ve neleri kaybettiğimi anladım. Bir daha sen olmayacaktın, yaşadıklarımızı bir daha bir başkasıyla yaşayamayacaktım. Ben başka birine nasıl dokunabilirdim, Nasıl yeniden “Seni Seviyorum” diyebilirdim ki? 
Ve, hayat alay etmeye devam etti benimle…Sana benzeyen yüzler, kokuna benzeyen kokular, sesine benzeyen sesler çıkardı karşıma... Ya da bana öyle geldi belki de…Biliyor musun, hani nerede kaybettiğini bilmediğin o küçücük saç tokası var ya, beyaz olan, hala cüzdanımda saklarım onu.”

Afallamıştı, kendini toparlamaya çalıştı adam ve kısa bir tereddütten sonra “Senin eski dükkan vardı hatırlıyor musun? Emlakçı yapmışlar. Geçen gün işim düşmüştü ve oradan geçiyordum” dedi kadına…

Belli ki, susmayacaktı zihninde dile gelmeye devam eden gerçekler: “Hayır, yalan söylüyorum. Ben zaman zaman gidip bakıyorum o sokağa… Herşeyin eskisi gibi olduğunu düşünüyorum. Orada öylece duruyorum. Senin içeride oturduğunu düşünüyorum. Kendimi avutmaya çalışıyorum.”

Bir de bakmışsın, bir şehirde, herhangi bir zamanda bu kez sen yürüyorsun yapayalnız sokaklarda. Ya da oturmuşsun bir yerde yalnızlığına ağlıyorsun, belki de kaçıncı kez kadehin dibini gördüğünü bilmiyorsun dumanaltı olmuş karanlığında…

Aşk gerçekten de, insanın hissedebileceği en güzel duygulardan biri ve kalbin en güzel melodisi... Ama kalp kırıklığı içindeyken bir o kadar da katlanılması zor duygulardan biri… Kırık bir kalbin içinde kaldığında aşk, olumsuzlama yaptırarak günlerce bazen aylarca yalnız başına yürütür insanı depresif bir halde, bazen boş sokaklara, bazen de bar köşelerine doğru “Bırak gitsin” diyecek hale gelip “kabullenme” durağına varana kadar.

Ancak elbette kolay değildir o durağa varmak…Oradan oraya sürüklenirken bir fırtınaya tutulmuş gibi, sığınacak liman ararsın; bazen samimi bir dost bazen hiç tanımadığın bir yabancı çoğu zaman da bir şarkı…

“Çok derinden, gerçekten çok sevmiştim. Benim dokunduğum her şey yok olmak zorunda mı?”  diye dediğinde, dostun veya o an tesadüfen orada yanında olan tanımadığın biri: 
“Hayır, hayır bir dakika, sakin ol. Yalnız değilsin dostum. Hep öldürür insan sevdiğini; bazen bir bakışıyla, bazen de bir sözüyle. Ya da kimi yeterince sevmeyerek veya hastalıklı bir şekilde çok fazla severek…” der.

Ve o anda bir şarkı çalmaya başlar… Farklı bir şarkı… Söylemek istediğini en baştan söyleyen… Evet, bir şarkının duygusal kalbi olan nakaratı, açılış yapan bir şarkıdır bu.

Normalde, mısralarla açılır bir şarkı… Bu mısralar, şarkının hikayesini anlatan veya şarkıdaki eylem ve düşünceleri ileriye taşıyan kısımlardır. Yani, dinleyiciye durum ve duygular hakkında bir fikir verirler. Mısralar genellikle ikili veya dörtlü olarak şekillenirler ama hepsinin benzer bir nabzı, duygusu ve ölçüsü vardır. Mısraların üzerine basılan akorlarla da sözlerin verdiği duygu desteklendiği için, açılış kısmı şarkıdaki duygusal coşkunun tavan yapması için uygun ortamı yaratır. Ardından coşkunun tavan yapacağı, şarkının duygusal kalbi olan ve açılışla final arasında köprü görevi gören “nakarat” kısmı gelir ve alıp bizi finale doğru götürür.

Yani anlayacağınız, “Açılış, köprü ve final” kurgusuyla şeklen insan hayatına benzer şarkılar…

Öte yandan, hep bir ruh haline veya duygusal titreşime girmeyi ve bir süre orada kalmayı seviyor insanoğlu; ama çoğu zaman kendi melodramının baş aktörü olarak melankolik halde, kırık bir kalple... Böyle anlarda çarenin en kolayı da, kendisi ile aynı titreşimde olan bir şarkıya sığınmak oluyor, kendini kendine haklı çıkarmak adına... Bilmiyorum, belki de bu yüzden “Müzik ruhun gıdasıdır” diyorlar.

Nakaratla başlayan şarkıysa, kült bir filme benzer. Finali biliriz ama ona neyin yol açtığının henüz farkında değilizdir.

Akustik gitar ve diğer yaylılar ve klavyeye dayalı olarak, doğrudan ilk nakarata geçmeden önce 25 saniyelik melodisiyle başlayan Passenger grubunun “Let Her Go” şarkısı içinde bulunduğunuz son ruh halinin yani ilişkinizin yakın zamandaki kırık kalp finalinin farkındadır ve bunu da solist Mike Rosenberg’in sesiyle; güneş battığında, dünyanın karanlık ve soğuk hale gelmesinin nasıl bir his olduğunu sevdiğinizden ayrıldığınızda hissettiklerinizle eşleştirerek gösterir.

Boşluk hissiniz ve hüznünüzü kucaklayan ilk nakaratla şarkının hemen içine giriverirsiniz. 

Well, you only need the light when it's burning low
(Işığa yalnız ışık azaldığı zaman ihtiyaç duyarsın)

Only miss the sun when it starts to snow
(Güneşi yalnız kar yağmaya başladığı zaman özlersin)

Only know you love her when you let her go
(Onu sevdiğini yalnız onun gitmesine izin verdiğinde anlarsın)

Only know you've been high when you're feeling low
(İyi olduğunu yalnız kötü olduğunda anlarsın)

Only hate the road when you're missing home
(Yalnız evi özlediğinde yoldan nefret edersin)

Only know you love her when you let her go
(Onu sevdiğini yalnız onun gitmesine izin verdiğinde anlarsın)

Bir süre duraklayarak tüm dikkati devamında söyleceğine çektikten sonra:

And you let her go
(Ve gitmesine izin verirsin)

Bu nakarat kısmı, iki kez tekrarladığı şarkının sonu da dahil olmak üzere üç kez daha geri gelir. Ancak son nakarat kısmı açılıştakine göre biraz farklıdır. Finalde sonucu vurgulamak için solistin melodi sona erdikten sonra yani “capella” olarak söylediği

And you let her go
(Ve gitmesine izin verirsin)

ile son bulur.

Oldukça anlamlı bir finaldir bu. Bir gün hayat şarkıları sona erdiğinde sevdiklerimiz elimizden kayıp maneviyata göç ettiklerinde onların gitmesine izin vermeyecek miyiz?Passanger grubunun “Let Her Go” şarkısı, bir ayrılığın arkasından yazılıp bestelenmiş gibi görünse de, boşluk hissi, hüzün ve yalnızlığı anlatsa da aslında sözleriyle subliminal olarak da sahip olduklarımızın kıymetini bilmemek ile ilgili farkındalık içeren etkili bir mesaj verir. Belki de bu yüzden herkesi bir yerinden yakalayan bir şarkıdır ve grubun resmi sitesinde yayımlandığı tarihten bugüne kadar üç buçuk milyar kez dinlenmiş ve izlenmiştir. Yanlış okumadınız üç buçuk milyar...

Sevdiklerimizin kıymetini bilmek, sahip olduğumuz güzellikleri sıradanlaştırmamak önemli. Çünkü hayatlarımızın en üzücü anları, bize en güzel anıları yaşatanların hayatlarımızdan kayıp giderek birer anı haline geldikleri anlar değil midir?

“Son pişmanlık fayda etmez.” Gerçekten de çok doğru bir söz. Koşulsuz, geri dönülemez bir şekilde kıymetini bileceğiniz güzelliklerle, sevdiklerinizle birlikte her gün çoğaltacağınız sevgiyle kalın ki, yaşam melodiniz ruhunuzda coşkuyla çınlasın. Hayatın anlamı da bu zaten; mutluluk…

Mutluluğunuzu asla bırakmayın…

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi