ANI
Giriş Tarihi : 10-11-2022 21:26   Güncelleme : 10-11-2022 21:35

Kuyu (...) Kazmaca

Yazan: Hakkı Yıldıran -KUYU (...) KAZMACA

Kuyu (...) Kazmaca

KUYU (...) KAZMACA 

Değişik sokak oyunlarını geç saatlere kadar oynadığımız yıllardı seksenler ve öncesi. Yaşlarımız henüz yedi ve on arası idi.

Değirmenbaşı; ne de uygun bir yerdi, bu tür oyunları oynadığımız…Başucundan geçen arıktan gürül gürül suyun aktığı, kasabanın batısında geniş, ormana yakın, aynı zamanda içinden geçen kestirme yoldan eşeklerle değirmenlere un öğütmeye gidilen, çayırlıklı yemyeşil bir alan.

Bu çayırlığın etrafında yan yana sıralanmış sekiz on fakirhanenin çocuklarıydık.

Her gün; yorulana, usanana kadar, bildiğimiz bütün oyunları peşi sıra bu yeşil alanda, tâ ki hava kararana, evlerimizden “şimdi geldin geldin, gelmezsen, bir daha bu saatten sonra sabaha kadar yemek yok!” diye  çağrılana kadar oynardık. 

Neydi bizi geç vakitlere kadar tutan, hiç doymak bilmediğimiz bu oyunlar?

Başucundan gürül gürül su akan bir yer de olunca, aslında annelerimizin hiç istemediği, çamur oynamamak mümkün müydü? Asla…Her türlüsünü oynardık, arık başında çamurun. Çamur patlatmak, çamurdan adam ya da çamurdan arabalar, evler yapmak. Hey yavrum hey! Ne günlerdi…Kim çamur oyunu oynamışsa, o gün evde kendisinin dayak yiyeceğini üç aşağı, beş yukarı bilirdi. 

Neden çamur oynayan bir çocuk o gün akşam evde dayak yerdi ki? 

Evde onca işinin arasında çamura belenmiş çocuğunun elbiselerini, çoraplarına sinen lastiğin kokusunu, kirden çatlamış kaplumbağa karası ellerini her gün yıkamak, paklamak kolay mıydı annelere?
.. Şimdiki gibi sayısını unuttuğu kadar çorabı, ayakkabısı, üstü başı olsa çocukların neyse…Yoktu. Yok.

Dillak (Misket), yedi kiremit, kayrak (sek sek), çember ve tel arabası sürmek, çelik-çomak, ip atlamak, sıra eşeği, saklambaç, kuyu(...) kazmaca bilinen ve sıklıkla aramızda oynadığımız oyunlarımızdandı.

Kuyu kazmaca mı dedim, şimdi ben? 

Evet! Ben de asıl oraya gelecektim deminden beri…

Bu oyunu size anlatmayı ne kadar becerebilirsem artık... 

Asıl adını, biz çocuklar kendi aramızda dört kazmaca dediğimizi hatırlıyorum.

Şimdi bunu burada bir sefer söylemiş olayım. Daha sonra siz onu yazımın sonuna kadar, eğer cümle içinde tekrar geçerse, kuyu 'kazmaca oyunu' olarak bilin emi!

Yukarıda saydığım bu oyunların içinde beni en çok üzen de, hırslandıran da bir oyun olmuştur aslında kuyu(...) kazmaca. Zevkli de bir oyundur, öte yandan. 

Kuyu kazmaca: 
Erkek çocukların yaklaşık birer metre arayla (mesafe kesin kural değil) geniş daire şeklinde yan yana dizilmeleri ve her biri dikildikleri yerin etrafına ellerindeki ucu sivri sopalarla ayriyeten birer daire çizmeleriyle yerlerini bellirlemeleri. 

Oyunun başlangıcındaki bu ana unsur yerine gelince, sıra ebeyi belirlemeye gelir. Ebe; yine oyun kuralları içersinde ya kurayla, ya da sırayla belirlenir. Belirlenen ebe sopasını kendi kuyusuna yakın bir yere bırakır, ta ki ebelikten kurtulana, kaşka ebenin kuyusunu kazmak için kendisine sopası lazım olana kadar. Oyun içinde ebe olan herkesin kullanacağı çelik (küçük ağaç parçası) diğer oyuncuların içinden, kendisinin belirleyeceği herhangi birisin üzerine doğru ansızın fırlatması, üzerine çelik atılan oyucunun bunu elindeki ucu sivri sopayla olanca hızıyla en uzağa vuruması, ebe tarafından çelik geri getirilene kadar ebenin o an sahipsiz kalan kuyusunu kazılması…Oyunun şekli aşağı yukarı bu…

Kuyu kazanlardan birisi biraz muziplik olsun diye hala kazmaya devam ediyor da boş kalan kendi kuyusuna varamadan ebe tarafından atılacak olursa çelik, ebe sırası kendisine gelir. 

Oyunda; çeliği en uzağa atmak, ebe çeliği getirene kadar onun kuyusunu kazabildiğin kadar kazmak, bir çok kez ebenin değiştiği bu oyunun sonunda kazılan derin kuyulardan ötürü birbirlerine nanik atmaktır, maksat. 

İlk başta, oyundaki herkes kendi yerinin mümkünse kuru olmasına dikkat eder, ya da kolayca kazılamaz diye  düşündüğü bir yere dikilir, bellirler ve orayı kendisine yer edinir.

Bu yer edinme; çocukların kendi aralarında yaşına, boyuna-postuna, gücüne daha önceden bilindik girişkenliğine, pısırıklığına göre de belirlenirdi. 

Arkadaşların arasında boylu-poslu ya da hemen her oyunda cıngar çıkaran pimpirikli birisine, benim gibi çelimsiz birisi, " Çekil, orası benim yerim!" diyebilir miydi? 

Şansına neresi düşerse artık…Hele sulak, kaba bir yere düştüysen eğer, vay ki vay haline. Namus meselesi gibiydi mübarek.

Diğerlerinden biraz çelimsiz biri vardı benim gibi. İkimiz de  yaşça küçük olduğumuzdan  ebelikten bir kaç turda kurtulamazdık. Bizim kuyular ( ...) kazıla kazıla birer kova gibi olurdu.

Şansımızdan, birisini bir punduna getirip de ebelikten kurtulsak bile, sıra hemen, tezelden geri gelirdi.

Günün sonunda; yaşça büyük, biraz da iri kıyım çocukların çok eğlendiği,  kendilerinden küçüklerle şaka yollu alay ettiği bir oyundu, geriye baktığımda kuyu kazmaca oyunu.

Biz  kabına sığmayan çocuklar idik. Enerjilerimizi sokak oyunları sayesinde  toprağa aktarırdık.

Oynanan bazı oyunların hıncını çıkarmak, bazı oyunların da rövanşını almak için geç vakit evlerine dağılan, hepimiz Değirmenbaşı'nın mutlu çocuklarıydık.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi