ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 03-10-2022 22:04

Huzuru Bulmak

Yazan: Fatma Karataş - HUZURU BULMAK

Huzuru Bulmak

HUZURU BULMAK

Huzuru bulmak  neden binlerce çaba gerektiriyordu? Mutlu  olmak çok zor çok ulaşılmaz olmamalıydı. Herkes eşit şartlarda mutlu olmalıydılar. Peki eşitsizliğin sebebi kimdi? Biz mi? Başkaları mı? Ya da tasvir edemediğimiz bir tür sanrılar mı? 
Hayat çok karmaşıktı. Neyi istediğimizi bilmemek belki de bizi hüzün gemisine itiyordu. 

Düşünmekten, düşüncelerimi apaçık anlatamamaktan yorulmuştum. Günlerce bu durumumu düşündüm. Psikologlar bile artık bana yardım edemiyorlardı. Birkaç ay önce bana musallat olan acılarımı bir iki dandik sözlerle hafifletmeye çalışıyorlardı. Oysaki onlar da farkındaydılar tüm bu yaptıklarının bir işe yaramayacağını. Kim lösemiyi psikologlarla atlatmış ki ben de atlatayım. 

Yine her şeyden bıkmış edasıyla camdan yağan yağmuru  izlemeye başladım. Lösemiden önce ne güzel hayatım vardı. Her yere gidebiliyor her şeyi rahatlıkla yapabiliyordum. Şimdi ise küçük bir çocuk gibi her hareketimde ailemden yardım alıyor neredeyse her gece ağrılarım yüzünden hıçkırıklarla ağlıyordum. Birilerine muhtaç bir şekilde yaşamak bana lösemiden bile ağır geliyordu. Bazen diyordum, "Allah canımı alsa da tüm bu acılardan kurtulsam," bazense "hayat yaşamaya değer," diyorum. Hem benim gibi olup da iyileşen ne kadar çok kişi var. Tamam belki bazen bu ağrılarımın hiç geçmeyecekmiş gibi hissediyordum ama umut işte insanın yüreğini kamçılayan şey hiç olmayacak şeylerin olmasını beklenti haline getiriyordu. İyileşmek bana hayalden de öte geliyordu. Şimdi anımsadım da lösemi teşhisinin konulduğu zamanı. Nasıl da yıkılmıştı herkes. İnanamıyordum böyle bir şeyin benim başıma gelmiş olduğunu. 

O gün ailemle birlikte tatile gitmiştik. Tatilin yarısına kadar çok gülmüş çok eğlenmiştik. Sonra birden sırt ağrılarım başladı. Doğrusu ağrılarımı pek önemsemiyordum ağır bir şeyler kaldırmışımdır, farkında olmadan bir yere çarpmışımdır dedim ve pek üstelemedim. Ağrılarım her geçen gün daha da kötü hale geliyordu, vücudumda morluklar çıkmaya başlıyordu. Ailem morluklarımı görünce hastaneye gitmem konusunda ısrar etmeye başlamışlardı. O gün çok yorgun hissettiğim için doktor işini sabaha ertelemiştim. Sabah her şey daha kötü hal almıştı. Adım atacak güçte hissetmiyordum. Her ayağa kalkmaya çalıştığımda yere düşüyordum. 

Babam o gün beni kucağında taşıyarak hastaneye götürmüştü. Doktorlar çeşitli tahliller yaptılar. O gün hastanede kalmam gerektiğini söylemişlerdi. Annemle babam beni odaya yerleştirdikten sonra doktorun yanına gitmişlerdi. Doktor  kan kanserinden şüphelendiklerini fakat sonuçlar çıkmayana dek kesin bir şey söyleyemeyeceklerini söylemişlerdi. İkisi de  öyle bir yüz haliyle yanıma gelmişlerdi ki kötü bir şey olduğunu anlamıştım.

Babam metanetini korumaya çalışırken annem daha fazla dayanamayıp ağlayarak bana sarıldı;
“Sana bir şey olmayacak tamam mı? Sen hasta falan değilsin. Sonuçların çıkınca birlikte buradan çıkıp doğrudan evimize gideceğiz annecim” deyince çok şaşırdım. Böyle bir tepki beklemiyordum. Annem ağlamaya devam ederken korkuyla babama baktım. Babamın gözleri de dolmuştu. Ağlamamak  için kendini sıkıyor gibiydi;
“Baba neler oluyor?” diyebildim yalnızca. Babam arkasına döndü. O da ağlamaya başlamıştı. Ne yapacağımı, ne düşüneceğimi şaşırdım. Doktor içeri girince annemle babam hemen doktorun yanına gitti. Doktor annemle babama üzüntüyle baktı. Babam;
“Ne olur doktor bey iyi bir şey söyleyin” deyince doktor olumsuz anlamda başını iki yana salladı. Babamı ilk kez o gün çaresiz ve güçsüz gördüm. Doktorun;
“Maalesef kızınız lösemi” demesiyle annem kendinden geçti. Bense o anda olan hiçbir şeyi kavrayamıyordum. Tahlillerim karışmıştır ya da ne bileyim isim benzerliğinden kaynaklanan yanlış anlaşılma olmuştur düşüncesiyle doktorun elinde ki belgeleri istedim. Kesin orda lösemi olmadığımı kanıtlayacak şeyler vardır. Ama yoktu. İsim soy isim doğru yazılmıştı. O günden sonra babam hemen memlekete bilet almıştı. Oraya gittikten sonra kemoterapiye gitmeye başladım. 

Saçlarımı kesmem gerektiğini söylemişlerdi. Kesmemekte inat etmiştim. Ama ne yazık ki saçlarım her geçen gün kendiliğinden dökülmeye başlamıştı. Bu saç dökülmesi kel olana kadar devam etmişti. Her gün çektiğim acılar yetmiyormuş gibi saçlarım da gidince tamamen içime kapanmış kimseyle iletişim kurmak istemiyordum. İyileşmeme olan inancımı tamamen yitirmiştim. Doğru düzgün yemek yiyemiyor yorgunluktan konuşamıyordum. Kan değerim gittikçe düşmeye başlamıştı. Durumum daha da kötü olunca hastaneye yatırmışlardı. Günlerce ateşimden dolayı buzlu su yatağım olmuştu. Derin bir uykuya dalmak istiyordum. Acılarımı artık  hissetmemek istiyordum. 
Tedavilerin ardından günler geçti kendimi henüz iyi hissetmeye başlamıştım. 

Geldiğim günden beri hastaneyi hiç gezememiştim. Canım sıkıldığı için annemden beni gezdirmesini istedim. Dışarı tekerlekli sandalye yardımıyla çıktığımızda benim gibi saçları olmayan bir kız yanıma geldi. Uzunca sohbet ettik. O da lösemiydi. Dediğine göre kan değerleri iyiye gidiyormuş. İyileştikten sonra yapacağı her şeyi anlatmıştı. Onun adına o kadar çok seviniyordum ki. Umarım her şeyin en iyisi onun olurdu.

O günden sonra neredeyse her gün onunla görüştük. O kadar pozitifti ki benim de iyileşmeye olan inancımı arttırmıştı. Onunla tanıştığımdan beri her şey benim için daha güzel hale gelmişti. Hatta kan değerlerim bile iyiye gitmeye başlamıştı. Bu haberi Ecrin’e  vermek için sabırsızlanıyordum ama o gün gelmemişti. Sonra ki günler, haftalar, aylar gelememişti. Sonradan öğrendim ki durumu yine çok kötü olmuştu ve onu kurtaramamışlardı. Bunu öğrendiğimde benim de durumum çok kötüye gitti.

Artık öleceğimi hissedebiliyordum. Bunu söylemek çok zordu ama anneme ben öldükten sonra benim ağzımla yaşadıklarımı anlatmasını ve benim gibi olanların benim ve Ecrin’in başaramadığı şeyi başarmalarını söylemesini rica etmiştim…

Merhaba ben bu hikayesini yazmamı isteyen İris’in annesiyim. Bu mısraları yazmak benim için inanılmaz zordu. Affedin bunu anne yüreğim daha fazla kaldıramaz. Ne olur İris ve Ecrin için iyileşin…

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi