DENEME
Giriş Tarihi : 06-08-2023 15:07   Güncelleme : 06-08-2023 15:19

Hiroşimalı Sincap / Hüseyin Uyar

Yazan: Hüseyin Uyar -HİROŞİMALI SİNCAP

Hiroşimalı Sincap / Hüseyin Uyar

HİROŞİMALI SİNCAP

Yer: Hiroşima, Japonya
Tarih: 6 Ağustos 1945 Pazartesi 
Yerel saat: 08.15

Güneşli bir ağustos sabahına uyanan bir çocuk düşünün. Tatlı bir rüya görmüş ve gelecek günlere dair güzel hayalleri var. Henüz radyasyondan yanmamış bahçesindeki çiçekleri sulayacak. Belki de doğum gününü veya başka bir özel günü kutlayacak…

O sabah saat 08.14
Fil ya da küçük bir karınca! Yuvasındaki yavrularına yiyecek getiren bir sincap, henüz doyurduğu yavrularını güneşe karşı yalayan bir kedi, çalılara konmuş bir serçe, bir horoz veya sahibine şirinlik yapmaya çalışan sevimli bir köpek ve daha milyonlarcası…

Bilmiyoruz ki, bitkiler de acıyı hisseder mi? Bir avuç meraklı dışında bu konuları öğrenme gereği bile duymayız. İnsanız, akıllıyız ve dünyanın sahibiyiz ya gerisi külfet!

Ve bir dakika sonra yüzbinlerce insan, milyonlarca hayvan ve nebâtatın hikâyesi bir anda bitti. Tek suçları 1945 yazının 6 Ağustos sabahı Hiroşima kentinde olmalarıydı. 
Bütün bu olanlar, hiçbir zaman tanımayacakları başka insanların verdiği kararlar ile gerçekleşti.

Tarihi kayıtlara, 2. Dünya savaşında ABD, Japonya’nın Hiroşima kentine atom bombası attı, 70 bin kişi aynı anda ve on binlercesi de ileriki zamanlarda radyasyon sebebiyle öldü, olarak geçti. Suçu olmadığı halde fecî şekilde yok olan diğer canlıların esamesi bile olmadı.

Elbette bizler de bahsi geçen 2. Dünya Savaşı’nın sebepleri ve sonuçları hakkında birçok şey konuşabiliriz. İktisadi ve soysal yıkımlardan ve insana ait milyonlarca dramdan bahsedebiliriz. Zaten bu konuda fazlasıyla kitap, film, belgesel, araştırma ve inceleme yapıldı ve yapılmaya devam edecek ama hiçbir çaba, zamanı o sabah saat 08.14’e geri getiremeyecek.

Yaradılıştan bugüne kadar tarihe baktığımızda insan, savaş ve kötülük üretmekte ne kadar mahir olduğunu her fırsatta hunharca ispatladı.

Öğretiye göre ilk kavga Adem’in çocukları Habil ile Kabil arasında olmuştur. Düz mantıkla baktığımızda neslimiz kardeşini öldüren Kabil’in devamı oluyor. Kabullenilmesi zor ama kardeş katili soyundan geliyoruz, diyebiliriz.

O çok bildik tâbir ile ‘gömleğin düğmesi en baştan yanlış iliklenmiş olabilir miydi?’
Ürettiğimiz her fenalığın kaynağını “şeytana” yükleyerek kendimizi rahatlattığımızın ve daha da azarak fenalaşmaya devam ettiğimizin farkında değiliz…

İnsanoğlu bedelini ödemek zorunda olduğu günahlarıyla yüzleşmeye başladığında ve sürekli kaynak olarak gösterdiği “şeytanı” ortalarda bulamayınca hali nice olacak…! Elbette bu bahisler sadece fantastik bir düşünceden ibaret ve burada şeytanın avukatlığını yapmak gibi acube bir hevesimiz yok ancak yaşadığımız dünya, bu tür düşünceleri aklımızdan geçirmemize sebep olmaktadır.

Günümüzden beş bin yıl önce bir Sümerli oturduğu taşın üzerinde çevresindeki doğaya hayranlıkla bakar iken “acaba biz bu dünyayı kirletiyor muyuz?” diye kendisine sormamıştır. Bugün bizler bu soruyu çok sıkça sorar olduk. Hatta yüzleşmek zorunda kalacağımız kötü bir sona doğru gittiğimizi endişe verici şekilde düşünmeye başladık.

Şimdi sormak isterim; elinde atom bombasının formülü ile dolaşan bir şeytan düşünebiliyor musunuz? Ya Akdeniz’de, içinde onlarca göçmenin olduğu botu şeytan batırmış olabilir mi? Ozon tabakasını kim deldi?... Savaş bölgesinde, bir eliyle annesini tutar iken diğer eliyle oyuncağını kavramış halde, anlayamadığı düşmandan, bilmediği bir sebepten dolayı kaçmaya çalışan küçük kız çocuğunun hissettiği acının hesabı kimden sorulacak? Bunun gibi binlerce çocuk, şeytandan mı yoksa biraz sonra tetiği çekecek olan insandan mı kaçıyor? Asya’da, Afrika’da, radikal düşünceye sahip olduğunu zanneden hasta zihinlerin cennete gitme hevesleri veya başka sebeplerle katlettikleri masum insanlar…

Daha da sayabileceğimiz ne çok örnek var, değil mi? 
Şimdi oturduğumuz yerden diyebiliriz ki; “Savaşları çıkaran ben değilim, benim ne suçum olabilir?”

Elbette savaşları çıkaran bireysel olarak bizler değiliz ama kötülük sadece savaşta değil ki! Kötülük kendi küçük dünyamızda ve dahi kötülük her yerde…

Belli ki dünya, insan eliyle üretilen kötülükleri kaldıramayacak seviyeye doğru hızla yaklaşıyor.

6 Ağustos 1945 sabahında hikâyesi biten insan, hayvan ve nebâtatın ruhlarını saygı ile anıyoruz. 


Editör: Dr. Özlem Demir

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi