SÖYLEŞİ
Giriş Tarihi : 13-10-2022 19:03

Hazan Mevsimi, Hüzün Mevsimi

Yazan: Yusuf Sarıkaya - HAZAN MEVSİMİ, HÜZÜN MEVSİMİ

Hazan Mevsimi, Hüzün Mevsimi

HAZAN MEVSİMİ, HÜZÜN MEVSİMİ

İki yıl oldu emekli olalı. Yaz mevsiminde kendi köyüme geliyorum Bursa’dan. Hem hizmet hem de köy havasını doya doya teneffüs etmek için. Aynı zamanda üretmek için tabii. Doğal, hormonsuz, ata tohumuyla yetişmiş sebze ve meyve de üretemeye çalışıyorum. Bu nedenle büyük sayılmayacak, bize yetecek bir de bahçe ekiyoruz. Eşimle beraber güzel bir uğraş içindeyiz elhamdülillah.

Baharda ektiğimiz küçücük tohumlar yeri çatlatarak çıkarlar dışarıya. Allah nasıl bir güç veriyor ki o incecik filizler sert toprağı delip çıkıyor. Hayret ve ibretle seyrediyorum.  Bir taraftan yabani otlarla mücadele, bir taraftan ayakta duramayacak kadar ince bedenlere destek olsun diye etrafına çapa ile toprak yığma gayretleri. Susayınca hemen belli oluyor. Boyunlarını büküyorlar fideler. Koşuyor su veriyorsun damlama usulü ile. Kök salmaya başladıklarında biraz suyu kesiyorsun ki tembellik yapıp olduğu yerde kalarak köksüz olması diye.

Köksüzlük çok kötüdür Allah muhafaza.
Biraz zaman ilerleyince her bir sebze ve meyve kendi fıtratına uygun çiçekler açıyor. Erikleri, elmaları, bademleri… Çiçek açarken görmenizi isterim. Adeta düğüne gitmek üzere beyazlar, kırmızılar… Giymiş gelin gibiler. Fesuphanallah demeden edemiyorsunuz. Her şey adeta ba’s-ü badel mevti (Öldükten sonra dirilmeyi) hatırlatıyor tefekkür eden insana. Sarmaşık çiçekleri, gelincikler, her renkten papatyalar…  İnsana gülümsüyor. Adeta “ Allah bizi sizler insanlar için yarattı,”  diyorlar hal dilleri ile.

Günler geçiyor kâinat her an diri ve canlı. Sürekli bir yenilenme ve halden hale geçiş törenlerini izler gibisiniz. Artık çiçekler tomurcuklanmaya ve her şey kendi amacına uygun ham meyvelere, sebzelere duruyor. Ay ve güneş her zaman olduğu ışık ve ısı kaynağı iki nimet olarak devredeler. Artık başlıyorlar ham meyve ve sebzeleri olgunlaştırmaya.

Durmadan dinlenmeden. Seyrediyorsunuz olanları bir-bir. Daha küçücük bir salatalık ertesi güne koparılıp yenecek hale geliyor. Maşallah diyorsunuz. Allah kuru tohumdan onlarca sebze, yüzlerce meyve veriyor. “ Allah’ın nimetlerini saymakla bitiremezsiniz”  ayeti dudaklarınızdan süzülüyor. 

Her şeyin çocukluk, gençlik ve olgunluk dönemi olduğu gibi sebze ve meyvelerin de bu gerçekliğe ayak uydurduklarını görüyorsunuz. Rabbimiz kuru topraktan, kuru ağaçtan, kuru tohumdan rengârenk meyveleri ve sebzeleri adeta ayağımızın altına seriyor. Yiyin kullarım ama nankörlük etmeyin, israf etmeyin diyor.  

Günler günleri kovalıyor. Her sabah yeni güne uyanan tabiat yeni sürprizleri önünüze seriyor Allah’ın verdiği talimatla. Çilekler, kıvırcıklar, taze soğanlar, daha sonra biberler, domatesler derken arka arkaya herkes ben de geldim dercesine başlıyor ürünlerini vermeye. Hemen dilinizden şu ayetler tekrar dökülüyor: “ Rabbinizin hangi nimetlerini inkâr edebilirsiniz!”  Yiyorsunuz, misafirlere ikram ediyorsunuz, olmayanlara veriyorsunuz, paylaşıyorsunuz böyle sürüp gidiyor.

Mutlu oluyorsunuz. Elinizin emeğini yiyor ve yediriyorsunuz. Üretici olmak ne güzel haslettir. Elinin emeğini yemek ne de değerlidir. Alın teri ile kazanmak çok kıymetlidir. En asil insandır üreten insan. Üretmeyen ve sadece tüketen olmak hiç yakışmıyor insan onuruna. Üretmek gerekir. Fikir üretmek, ürün üretmek, çözüm üretmek hepsi de kutsal ve saygındır. 

Böyle tatlı günler yerini hazana bırakıyor doğal olarak. Güz mevsimi hazan mevsimi, hüzün mevsimidir. Artık tüm canlılar bu yıl da kendilerine düşen görevleri hakkıyla yaparak sahneden çekilmek istiyor. Sanki haşr (Öldükten sonra Allah’a hesap vermek üzere dirilmek) için uykuya dalmak ve kendisine yüklenen ödevin hesabını vermek üzere kabuğuna çekilmeye hazırlanıyor tüm kâinat. Yeniden dirilmeyi beklercesine aramızdan ayrılmak istiyor. Yapraklar soluyor. Çiçekler ota dönüşüyor. Yemyeşil bitkiler içi böceklerce yenmiş saman çöpü  haline dönüşüyor. Artık bir hüzün kaplıyor içinizi. Dedik ya, “Hazan Mevsimi Hüzün Mevsimi.” İşte bu sahne demek istediğim.

Güz geldi mi, bir hüzün kaplar içimi. Bana ömrünü tamamlamaya yüz tutmuş son demlerini yaşayan ihtiyarları hatırlatır. 

Şairin şu beyti ne kadar da hüzünlü cidden!
“Gül solgun, bülbül suskun, bahçe matem içinde;
Yas tutmakta kâinat, sanki bu dem içinde.”
Bugün bahçeyi bozdum. Damlama borularını çıkardım. Sebzesi biten domates, biber, mısırın köklerini söktüm. Daha dün bu boruları sermiş gibiyim. Kısacası hüzünlendim bu manzara karşısında. Ama Allah’ın koyduğu değişmez sünnettir bu.  Cahit Zarifoğlu’nun dediği gibi “Bir değirmendir bu dünya öğütür seni beni.” 

Ya bizler, her şey ayağımızın altına serilmiş bizler yaradılış gayemize uygun davranıyor muyuz acaba?  Bizler hazan mevsimiz olan yaşlılığa gelmeden görevlerimizi yerine getirebiliyor muyuz? Dünya hayatından çıkıp giderken acaba hesap gününe hazırlıklı mıyız? Bahçemdeki hazan mevsimi beni böyle aldı sürükledi buralara getirdi. Vessellam…


 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi