ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 05-01-2024 15:52   Güncelleme : 19-01-2024 02:59

Eyvah / Ümmügülsüm Hasyıldırım

Yazan: Ümmügülsüm Hasyıldırım -EYVAH

Eyvah / Ümmügülsüm Hasyıldırım

EYVAH

Çok yorgundu. Eve gelince biraz uzanacaktı. Hastane çok yoğundu. Sanki tüm kasaba hastanedeydi. Gözünde büyüdü merdiven.

Sağlık Meslek Lisesi son sınıftaydı. Haftanın üç günü staj için hastaneye gidiyordu. Okulunu bitirip meslek sahibi olacak ve kendi ayakları üzerinde duracaktı. Günlerdir çektiği acıya son vermek istiyordu. Daha rahattı.

Kapıdan girip ceketini çıkarırken babaannesinin telefon konuşması takıldı kulağına. Kendisinden bahsediyordu. İstemese de kulak misafiri oldu konuşmaya.

Babaanne;  "Bak kızım. Sen nikah memurunu ayarla. Biz 'halanın yanına gidelim' diyerek senin yanına getirelim. Kocası da, oraya gelsin. Hemen nikahlarını kıyalım, bu iş bitsin. Yuvasını dağıtmasın" dedi.

Hala; "Kesinlikle olmaz. Beni dinlemediniz, on altı yaşında bir çocuğu nikahsız düğün ettiniz. Şimdi bir de, oyunla resmi nikah mı kıyacaksınız? Onu unutun. Önce dinlemediniz. Fakat bu kez olmaz. Tam kurtulmuşken bir daha mı yakacaksınız kızı?"

Babaanne; "Dedesi öyle istiyor. Anneannesiyle öyle karar almışlar. Kavga ettiler diye ayrılacaklar mı diyorlar."

"Bu aklı size onlar mı verdi? Asla böyle bir şey olmayacak. Hele, benim evimde hiç olmaz. Delirmiş olmalılar." dedi hala.

Ancak Sevda, halasının söylemlerini değil, babaannesinkileri duyduğu için, hışımla odasına koşup birkaç parça eşyasını ve kimliğini alarak sessizce çıktı evden. İki gözü iki çeşme ağlıyordu. Nereye gideceğini bilmeden bir müddet dolandı sokaklarda. Hiçbir şey düşünemiyor, sadece ağlıyordu.

Sevda, henüz on altı yaşında iken aile baskısı ile evlendirilmişti. Evliliğinin ilk gününden itibaren eziyet görmeye başlamış, eşi durmadan para ister olmuştu. Resmi nikaha kadar Sevda mezun olup ev kuracak, o da kurulu düzene gelecekti. Köy hayatında çalışmak zor geliyordu demek ki. Şehirde para basılıyormuş gibi.

Sevda, hafta sonları da özel hastanede çalışıyor, nöbetlere kalıyordu. Eşinin sürekli para istemesi, şundan bundan kavga etmesi, bir araya geldikleri iki günü şiddet uygulaması da cabasıydı. Kayınvalidesinden duydukları da, yenilir yutulur şeyler değildi. Hakaret, aşağılama, taciz canına yetmişti.

On gün önce, eşiyle telefonda para yüzünden ciddi bir kavga etmişlerdi. Olanlara şahit olan arkadaşı:
"Sevda, sen kavga ederken eşinin sesini neden kaydetmiyorsun. Elinde kanıt olsun. Böyleler 'yalan söylüyor' der çıkar" dedi. Dertleşip ağladılar, iki arkadaş.

Akşam eve gelince yine eşi aramıştı. Yalnızdı evde. Ailesi düğüne gitmişti. Eşi arayıp; "Parayı ayarlayabildin mi? Eve haciz gelecek. Faturaları ödemem gerek. Bizimkilere ne diyeceğim" dedi.

Sevda; "Allah aşkına ben okuldayım, işte değil. Senin yüzünden, okulum da uzadı zaten. Hem, babanın borcunu ben niye ödüyorum? Ben yol paramı dahi babamdan alıyorum. Aldığım para okul masraflarına yetmiyor." deyince küfürler, hakaretler ard arda eklenmeye başladı. Yine "boş ol" sözcüğünü tekrarlayınca Sevda; "Bu iş bitti. İkide bir 'boş ol' diyorsun" deyince nevri dönen adam; "Boş ol, boş ol, boş ol. Üçten dokuza boşsun işte" diye bağırmaya başlamıştı.

Telefonu kapadıktan sonra, saatlerce ağlayan genç kadın, babaannesine olanları anlattı. O da; “Bu iş bitsin artık" deyince restini çekmişti.

Ama ardında duran babaannesi, şimdi anneannesiyle plan kurup yeniden resmi nikah organizasyonu yapıyorlardı. Sevda, halanın sözlerini duymadığı için plana dahil diye evden kaçmayı çıkış yolu olarak görmüştü. Fakat nereye? Arkadaşı Nil'i aradı. O da "doğru buraya gel" deyince onun yanına gitti.

Bir hafta birlikte kaldıkları zamanda Nil; "Bak Sevda. Seni çok seven bir arkadaş var. Sen de tanıyorsun. Bizden bir üst sınıftaydı. Şimdi mezun. İşe başlamış. Sana açılacakken sen köyden evlenip gelince, içine kapanıp hayata küstü. Senin şu durumunu anlattım. O seninle evlenmek istiyor, ne dersin? Artık bu şartlarda evine de dönemezsin. Ne kadar saklanacaksın ki. Evlenirsen peşini bırakırlar. Ailesi de kabul ediyormuş. 'Oğlumuz mutlu olsun yeter. Onun sevdiği bizim kızımız. Evlenip ayrılmış olması önemli değil bizim için' diyorlarmış. Bunu bir düşün derim"  diyerek her gün, Sevda'ya akıl verir.

Sevda’nın başka çaresi kalmayınca Cenk'le evlenmeyi kabul eder. Fakat, memleket kaynamaya başlar. Evli kadın, kocasını koyup kaçmış. Allah öylelerinden korusunmuş. Kim bilir ne haltlar yemiş. Öyle bilmezlermiş. Neler neler.

Onlardan biri de Zahide Teyze; “Allah, böyle arsızlardan korusun. Yere bakan yürek yakanmış meğer. Yazıklar olsun. Kalıbına tüküreyim."

Komşusu Aliye Teyze; “Allah aşkına bilip bilmeden kesitin günahını almayın. İnsan durup dururken böyle bir şey yapar mı? Bilmediğimiz kim bilir neler vardır? Demeyin öyle. Bugün ona, yarın bize" dese de susmak bilmezler. "Esen esmeyince, çöp çıldırır mı komşum? Aman andığımız yerden ırak. Düşman başına" diyerek yaftalamaya devam eder.

Konuşulanlar halanın kulağına kadar gelir. Yeğenini arayıp hal hatır sorduktan sonra; "Neden böyle bir şey yaptın? Arkanda ben vardım. Ayrıldıktan sonra evlenmen, daha doğru değil mi a kızım? Çok korktuk başına bir iş gelecek diye" deyince; "Siz, babaannemle bir olup, beni üç talakla boşayan adama tekrar resmi nikah kıyacaktınız. Ne yapabilirdim ki?” der.

Ve ses kayıtlarını halasına atar. Halası, olayı Zahide Teyze’nin ve ayrıldığı eşinin beddua eden annesine kulağına ulaştıracak kişilere dinletir.

Aradan geçen beş altı yıl sonra, Sevda mutlu ve huzurlu bir yuvada evlatlarını büyütürken; memlekette beddua eden eski kayınvalidesinin kızının geçimi dağılır. Yuvası yıkılır. Zahide Teyze’nin de torunu, üç çocuklu bir adamdan hamile kalınca; kuma olarak adama kaçar.

İkisinin de akıllarına ilk olarak, kınayıp beddua ettikleri Sevda gelir.

“Eyvah!” derler ama artık çok geçtir. İçten içe yaşadığı pişmanlığı, vicdan azabından ağır gelir. Boşuna dememişler; “Gülme komşuna, gelir başına" diye…

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi