ANI
Giriş Tarihi : 11-01-2024 18:11

Çocuk Bir Rüyadır -1 / Mansur Şöhret

Yazan: Mansur Şöhret -ÇOCUK BİR RÜYADIR /1

Çocuk Bir Rüyadır -1 / Mansur Şöhret

ÇOCUK BİR RÜYADIR /1

Çok doğal, çok güzel, çok mutlu sokak kedileri gibi bir yaşamdı bizim çocukluğumuz...

Öğlen yemeği için zil çaldığında, Erdal'la birlikte hiç vakit kaybetmeden bizim eve koşar, damın küçük penceresine içi su dolu kocaman bir şişe yerleştirir ve küçük bir cep aynasıyla güneşin ışıklarını üzerine yansıtarak kireç badanalı duvarın üstünde görüntüler elde etmeye çalışırdık...

Çünkü, bir sinema makinesinin çalışma prensibi buydu bizce: Işık ve gölge...

Tasarladığımız düzenekte ise gerçekleşmesini beklediğimiz; suyun içinden kırılarak geçen gün ışığı huzmelerinin, suyun içindeki parçacıkların gölgelerini damın kireç badanalı beyaz duvarına taşımasıydı.

Heyecanlanırdık...

Hem de çok. Bazen o kadar çok heyecanlanırdık ki; beyaz duvar üzerine, içi su dolu cam şişeden yansıyan gölgelerin; belirgin olmayan ve zamanla belirginleştireceğimize inandığımız Tarzanlar, kovboylar ve kızılderililer olduğuydu...

Erdal:
"Tarzan'ı gördün mü?" diyordu meselâ.
Ben de:
"Evet, evet!" diyordum, heyecanla.

Gerçekten de, sanki hareketli bazı gölgeler yansıyordu beyaz duvarın üstüne... Bazı atlılar, adamlar, koca koca ağaçlar, ormanlar...

Sonra başlardık Tarzan gibi bağırmaya. Filler ve bir sürü ormanda yaşayan hayvan takılırdı arkamıza ve badem ağacının dallarında sallanırdık, o dal senin bu dal benim...

Sonra, nenem seslenirdi kapıdan:
"Haydi oğlum, yeter artık! Geç kalacakasınız!"

Dinleyen kim? Devam, bademin üstünde daldan dala uçmaya....

Sonra, Nene’min sertçe ikinci seslenişiyle koşarak içeri girer ve çökerdik tavukların altından yeni alınıp pişirilmiş yumurtaların tepesine...

Bir gün Erdal, nereden bulduysa, kısa bir sinema filmi parçasıyla geldi bize...

"Nereden buldun onu?" dedim.
"Dicle Sineması’nın önüne atmışlar, ben de aldım." dedi.

Bizde bir sevinç, bir heyecan...

Hemen düzeneği hazırlamaya koyulduk: Su şişesi, cep aynası, damın içinin temizlenmesi...

Ben, güneş ışığı yansıtıcısı olarak; aynacıyım.
Erdal; filmci olarak şişenin başında.

“Haydi!" deyince ışığı şişeye yönlendireceğim.

Ve Erdal hazırlıklarını tamamlayınca,
"Haydi!" diyor.

Hemen, güneş ışıklarını su dolu şişenin üstüne gönderiyorum... Ama, perde olarak kullandığımız beyaz duvarın üstünde pek belirgin görüntü yok. Her şey bulanık ya da karanlık!.. Bir şeyler eksik olmalıydı!..

Şişeyi susuz mu kullansaydık yoksa, değişik model bir şişe mi bulsaydık!.. Meselâ, daha ince daha bombeli!..

Epeyce düşündük. İki deneme daha yapmamıza karşın sonuçlar aynıydı: Belirsizlik...

Bir süre sonra filmi, şişenin ön yüzüne değil de, arka yüzüne tutmayı kararlaştırdık...

Olursa; olur... Olmazsa; olmaz...

Hemen, Erdal elindeki film şeridiyle şişenin başına geçti ve ben de; ışıkçı olarak, aynanın...

Netice, biraz bulanık da olsa iyiydi... En azından John Wayne seçiliyordu duvardaki yansımalarda...

Zafer çığlıkları attık, bağırdık, çığırdık... Sonra, Erdal filmi aşağı yukarı kaydırarak duvardaki gölgelerin hareketlenmelerini sağladı...

Bu başarı, bizim çocuk beyinlerimizde derin izler bırakmıştı.

 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi