KİTAP ANALİZİ
Giriş Tarihi : 11-04-2023 22:48

Bir Kitap: Türklerle Omuz Omuza / Hans Guhr

Yazan: Hakan Cucunel -BİR KİTAP: TÜRKLERLE OMUZ OMUZA / HANS GUHR

Bir Kitap: Türklerle Omuz Omuza / Hans Guhr

BİR KİTAP: TÜRKLERLE OMUZ OMUZA / HANS GUHR

1914-1918 yılları arasındaki büyük savaş, aslında Osmanlı Devleti'nin paylaşımı savaşıydı. Osmanlı yöneticilerinin yani İttihatçıların çok fazla seçenekleri yoktu. Tek seçenek Almanya ile birlik olmaktı. Çünkü İngiltere Osmanlı'nın yaptığı ittifak önerisini kabul etmemişti. Almanya, son anda 400 kadar krallık, kontluktan oluşan parçalı yapısını birleştirmiş ve dünyada sanayi devrimini gerçekleştiren büyük devletler arasına girmişti.

Osmanlı Devleti, Almanya'nın bu savaşı kazanması halinde parçalanmaktan kurtulabilirdi. 

İttifak yapılmasının ardından pek çok Alman rütbeli askeri de Osmanlı Harbiye nezareti tarafından Türk ordusu içinde görevlendirildi. Örneğin Liman von Sanders adını Çanakkale cephesinden biliriz. Bu askerlerin pek çoğu savaş sonunda ülkelerine döndüler ve anılarını, gözlemlerini yazdılar. Yazılan bu tanıklıkların bir kısmı dilimize de çevrildi. Hans Guhr'un anılarını, dilimize çevrilenler arasında İş Bankası Yayınları tarafından basıldı.

Bilindiği üzere büyük savaş büyük bir yenilgi ile sona erdi.  Rusya'da Romanov hanedanı, Türkiye'de Osmanoğulları hanedanlığı yıkıldı. Osmanlı'nın sınırları içerisinde kısa süreliğine de olsa onlarca devlet kuruldu.  Bu sözde devletlerin bir kısmı bugün de varlığını sürdürüyor olsa da aslında ne kadar bağımsız oldukları ya da ne kadar devlet oldukları da yine tartışmaya açıktır.

1916 yılının başında İstanbul'a gelen Hans Guhr, 33 ay gibi uzun bir süre boyunca Osmanlı Devleti bünyesinde savaşlarda bulunur. İstanbul'dan önce doğu cephesine gider, oradan güneyde Harput ve Şam'da bulunur.

Oradan da Filistin'e geçer. Bu bölgelerin tamamı henüz Osmanlı Mülküdür. Dikkat edilecek olursa Yavuz'un Arap coğrafyasını ele geçirmesinden 1914 yılına kadar geçen 310 yıl boyunca bu coğrafyada Arap, Türk, Fars gibi milletler bütün etnik ve dinsel farklılıklarına rağmen birbirlerini katletmeden yaşamışlardı.

Ne zaman ki İngiltere bu coğrafyada Petrolün varlığını fark etti ve etnik ve dinsel ayrılıkları kaşıdı, işte o zamandan beri yani 1918'den beri bu insanlar birbirlerini katletmekten başka hiç bir şey yapmadılar. Bundan sonra da yapacaklarını düşünmüyorum. Yazarımız imzalanan Mondros Mütarekesi'nden sonra da ülkesine döner.

Bir Alman askeri olarak iyi eğitimlidir. Yanında her zaman bir çevirmen vardır. bulunduğu coğrafyalarda insanları, sosyal hayatı,  coğrafyayı gözlemler ve düzenli, notlar alır. Bu notları ülkesine döndükten sonra düzenler ve bu kitap oluşur. 1. Dünya Savaşı denildiğinde LİMAN VON SANDERS, VON FALLKENHOUSE, VON PAPEN, VON DER GOLTS gibi Alman rütbelilerinin yanında Kazım Bey, İsmet Bey, Fevzi Bey ve Mustafa Kemal Bey'le mesaisi olur. O yıllarda henüz bu isimlere Bey ünvanları ile seslenilir. Takip eden yıllarda Kurtuluş Savaşı'nda gösterdikleri yararlılıklar  sonunda "PAŞA" olacaklardır.

Bir Avrupalının gözüyle bu isimleri okurken her birinin son derece iyi eğitimli ve donanımlı askerler olduklarını görürüz. Örneğin yazar; Mustafa Kemal için "Telaşa kapılmayan, yapılacakları çok hızlı kavrayan bir askerdir. İnce, uzun yapılı, sarışın ve mavi gözlüdür. Zeki bakışlıdır.  Etrafında hemen saygı uyandırır.

Fransızcayı mükemmel konuşur. Almancası çok iyi değildir." demektedir.  Yazar, zaman geçirdiği bu önemli simaları ayrıntı vererek ve bir asker gözüyle anlatır. 

Çeşitli kaynaklarda geçse de Cemal Paşa'nın, kişilik özellikleri fazlaca bilinmez. Yazar Cemal Paşa'yı da ayrıntılı olarak anlatır. İdare ettiği coğrafyada Cemal Paşa için ne düşünülmüştür, bu kişi nasıl bir izlenim bırakmıştır, kitabı okurken biraz fikir sahibi oluruz. Örneğin Enver Paşa ile karşılaşan bir çok kişi onun sevimli ve nazik oluğunu yazmıştır. Ancak onun için çabuk ama isabetsiz kararlar verebilecek yapıda olduğunu da eklemişlerdir. Onların gözünde de Enver Paşa maceracı bir kişiliğe sahiptir.

Ben kitabı okurken en çok da son bölümlerden etkilendim. Arap coğrafyasından çekilen Türk askerinin yaşadığı sıkıntılar, dağılan bir ordunun perişanlığı, açlık, peşlerindeki intikam almaya çalışan Arap çeteleri, ulaşımın ilkelliği nedeniyle yaşanan acılar çok ayrıntılı tarif edilmiş.

Yine son bölümde işgal edilen İstanbul sahneleri de okurken insanın içini acıtıyor. Her tarafta dolaşan İngiliz askerleri, kendilerini göstermeye çalışan kibirli Fransız askerleri, bu devletlerin sömürgelerinden getirdikleri Hintli, Senegalli askerlerin yaptıkları saygısızlıklar dikkatle anlatılmış. 

Yazarın kitabın sonunda yaptığı kısa değerlendirme de son derece önemlidir. Kitap boyunca onlarca defa "Korkusuz Türkler, Mert Türkler" gibi ifadeler, başka yabancı askerlerden de duyduğumuz belirlemelerdir. hem Hans Guhr hem de diğerleri Osmanlı tebasındaki diğer milletler için aynı nitelemeleri kullanmıyorlar.  

Yazar ülkemizde kaldığı 33 ay boyunca "Kendimi ülkemdeymişim gibi hissettim. Hiç bir koşulda Türk misafirperverliğinde bir yetersizlik ya da yapaylık görmedim" der.

1.Dünya savaşının bir Alman askerin gözünden anlatıldığı bu günlük/anı/ tanıklıklar türünün okunması gerektiğini düşünüyorum.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi