KİTAP ANALİZİ
Giriş Tarihi : 26-04-2023 20:47

Bir Kitap: Bir Sovyet Diplomatın Türkiye Anıları / Semyon İvanoviç Aralov

Yazan: Hakan Cucunel -BİR KİTAP: BİR SOVYET DİPLOMATIN TÜRKİYE ANILARI / SEMYON İVANOVİÇ ARALOV

Bir Kitap: Bir Sovyet Diplomatın Türkiye Anıları / Semyon İvanoviç Aralov

BİR KİTAP: BİR SOVYET DİPLOMATIN TÜRKİYE ANILARI / SEMYON İVANOVİÇ ARALOV

Birinci Dünya savaşı sona erer ve Almanya ile Versay, Osmanlı ile Sevr anlaşmasını imzalanır. Bu iki anlaşma, iki millet için olabilecek en ağır koşulları içermektedir. Her iki milletin de gururlarını ve onurlarını yok sayan bu anlaşmaların ilerideki on yıllarda önemli yankıları olacaktır.

Almanya, kendi üzerine düşen ağır yükümlülükleri yerine getirmeye başlar. Ordusunun büyük bölümünü terhis eder. Alman ekonomisi tarihinin en zor dönemlerine girer. Halk işsizlik ve açlıkla perişan olur. Öyle ki terhis edilen Alman subayları kendilerine dayatılan anlaşma koşulları karşısında İngiltere ve Fransa’ya karşı hınçlarını alabilmek için Osmanlı ülkesine gelirler ve Türklerle birlikte bu iki emperyal güce karşı savaşırlar.

Versay ile susturulan Almanya’nın tersine Sevr ile ezilmeye çalışılan Osmanlı devletinin subayları ve Türk milleti direnme yolunu seçerler. Ülkenin dört bir yanında Müdafa-i Hukuk örgütleri kurulur. Türk toprakları İngiliz, İtalyan, Fransız işgali ile parçalanır. Her devlet en büyük parçayı almaya çalışır. Bütün bunlar olurken ülke sınırları içinde de iç isyanlar baş gösterir. Bağımsız Ermenistan ve Kürdistan hayalleri körüklenir.

   Bütün bunlar olurken Mustafa Kemal, ülkenin dört bir yanında başlayan yerel direnme hareketlerini birleştirme kararı alarak mücadeleye başlar. Gerçekleşen Bolşevik devrimi ile süreçten kopan Sovyetler, Milli Mücadelenin yanında yer alır. Osmanlı’nın 150 yıldır savaştığı Rusların çıkarları artık Ankara hükümeti ile ortaktır.

Ülkemize gelen ilk yabancı ülke temsilcisi Sovyetlerden gelen İvanoviç Aralov’dur. Kitap onun kaleminden yazılmıştır. Milli Mücadele yıllarının genel bir özetini yabancı birinin gözünden okumak isteyenler için son derece yararlı bir kaynak. Dönemin önemli şahsiyetlerini bir Rus askerinin gözünden izlemek ayrıca okuruna yeni ve farklı bakış açıları kazandırıyor. Yakın tarihe ilgi duyan herkesin okuyabileceği bir kitap.

Refet Bey, Fauf Bey, Ali Fuat Bey, İsmet İnönü gibi adlarını bildiğimiz bu tarihi simaların bir yabancı asker tarafından nasıl göründüğü ve nasıl değerlendirildiğini okumak keyifli ve ufuk açıcı.

Kitabı okuyacak olanlar içerik ile ilgili farklı değerlendirmeler yapacaktır. Ben okurken 96. Sayfada geçen kısa bir bölümden söz etmek istedim.

Aralov, Ankara hükümeti tarafından içtenlik ve sevinçle karşılanır. Cephe gerisinde pek çok bölgeye davet edilir. Kurtuluş savaşının yüksek kademesi ile görüşür, gözlemler yapar. 96. Sayfaya geldiğimizde Sakarya savaşı sonrasında komutanlarla görüşür. Yunanlılar ve bizim ordumuz hakkında görüşmeler yapar. Bu arada kendisine “Efendim, bulunduğumuz yere yakın bir yerde bir Rus köyü var” derler. Aralov şaşırır. Güney Marmara’da Rus köyünün ne işi vardır. 

“İsterseniz size bir kılavuz verelim, gidip soydaşlarınızı ziyaret edin” derler. Aralov da kabul eder. Manyas gölünün yakınlarındaki Cigidiya köyüne giderler.

Bu köyde yaşayan Kuban kazakları 1700’lü yıllarda NEKRASOV adlı mezhebe katılırlar. Dönemin Rus çarı ise bu mezhebi yasaklar. Bunun üzerine bu inanca sahip Kuban Kazakları kendi ülkelerini terk ederler ve Osmanlı ülkesine göç ederler.

İşte bu göçten sonra olanlar pek ilgi çekicidir. Bakalım neler olur daha sonra.

Sığınma hakkı isteyen Nekrasovculara bizim Osmanlı Manyas gölü yakınlarında arazi verir. Bu insanların dinlerine, dillerine, giyimlerine karışan olmaz. Aralov, onlarla Rusça konuşur. Bu insanlar kendilerine, inançlarına uygun bir kilise yaparlar. Hatta kendilerine okul bile yapar ve çocuklarına kendi ölçülerinde eğitim de verirler. Tarım ve balıkçılık ile geçinirler. Hiç kimse onları aşağılamaz. 

DAHA DA İLGİNCİ HİÇ KİMSE ONLARI GÖÇ ETMEYE VE ÜLKEYİ TERK ETMEYEDE ZORLAMAZ. Bu insanlar, Aralov ile görüşürler ve koşullarını anlatırlar. Artık Rusya’da çarlık sistemi yoktur. Onların ülkelerine dönmeleri konusunda bir engel de yoktur. O halde Rusya’ya dönüp dönemeyecekleri konusunda bilgi alırlar.

1960’lı yıllarda da kendi özgür iradeleri ile Rusya’ya dönerler.

Acaba neden bu “barbar ve soykırımcı Türkler” bu farklı inanca sahip Kazaklara eziyet etmemiştir. “barbar ve soykırımcı Türkler” neden bu insanları örneğin başka illere veya bölgelere zorla göç ettirmemişlerdir?

Aslında yanıt çok basit. Tıpkı Kars’ta yaşayan MALAKANLAR gibi NEKRASOV inancını seçen bu insanlar, geldikleri bu ülkede ihaneti seçmemişlerdir. 

Bir araya gelip Ermeniler gibi cemiyetler veya örgütler kurmamışlar, yabancı ülkelerden silah almamışlar, Türk köylerini basıp kızlara kadınlara tecavüz etmemişler, insanları fırınlara veya ahırlara doldurup yakmamışlardır. İngiltere’ye mektup yazıp para ve silah yardımı istememişlerdir.

Bütün bunları yapmadıkları için de hiç kimse onlara şurdan kalkın buraya oturun dememiştir. Onlar da namuslarıyla çalışıp yaşamışlardır. Tıpkı Malakanlar gibi misafir geldikleri bu ülkenin insanlarına ihanet etmeden yaşamışlar ve kendi rızaları ile ana vatanlarına dönmüşlerdir.

Atilla İlhan’ın çok anlamlı bir sözü vardır. “Türk aydını, yabancı ülkelerin etki ajanıdır”der. Ne kadar da doğrudur. Günümüzde kim ne işi yaparsa yapsın herkes tarihçi. Herkes, her şeyi biliyor. Başarılı bir müzisyen birdenbire Osmanlı Tarihçisi oluyor ve tehcir olayını bir soykırım olarak anlatıyor, meslek yemini etmiş biri soykırım olayına Rumları da katıyor ve hemen alkış alıyor. Bir diğer sanatçı kürdistan hayallerine dalıyor. Biri seyit rızayı bir halk kahramanı yaparken bir diğeri Ermeni çetelerinin yaptığı katliamları görmezden gelip “hepimiz ermeniyiz” diyor.

Kısacası Türk olmak bazılarına, Sevr’den beri ağır geliyor. Batı tapıcılığı, sözde aydınların akıllarından hiç çıkmıyor, Tanzimat’tan beri başlayan bu çürük ve yoz akıllar bir türlü bitmiyor ve tükenmiyor.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi