ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 17-12-2023 20:17   Güncelleme : 17-12-2023 20:28

Bir Çiğdem Masalı - Uçan Süpürge / Yusuf Gökbakan

Yazan: Yusuf Gökbakan -BİR ÇİĞDEM MASALI: UÇAN SÜPÜRGE

Bir Çiğdem Masalı - Uçan Süpürge / Yusuf Gökbakan

BİR ÇİĞDEM MASALI: UÇAN SÜPÜRGE

“Senin, adın çıkmış bence, boynu bükük olan benim aslında.” dedi çiğdem sesi rüzgarın uğultusunda dağılırken. Dağ esintisi dalgalandı okyanuslara meydan okurcasına..

Zirvenin altında kaldı bir anda bulutlar. Adım atsa dağ keçisi, sanki bulutların üstünde yürüyecekti hoyratlaşırcasına. Bir kelebek, çekirdek çıtlatıp uçuşmaya başladı çiğdemin etrafında. Kayaların yosunlarını kazıdı spatula ile elöpen.

Kertenkele, saz çaldı, ağustos böceği, renk topladı çiğdem yapraklarından. Ancak çiğdem, hala meydan okuyordu hüznüne, hâlâ cevap bekliyordu sualine.

Esnedi sümbül, uykudan uyanmış gibiydi ama değildi; “Duyumsarken, aklederken böyle olurum.“ diye söze girdi nihayet; “Saygısızlık olarak algılama lütfen.” diye de ekledi. Birkaç saniye kartal, yuvasında mı diye kolaçan etti etrafı. Yoktu yerinde; “Zirvenin tadını çıkarmaya çıkmış yine.” dedi fısıltıyla; “Sorumla ne alakası var?” dedi çiğdem sitemli bir ses tonuyla:

- Yazık olacak bu gidişle kelebeğe.
- Bana bağ, dalga mı benimle.

Sitem doluydu belki daha ötesi kızgıncaydı ses tonu:

- Ben hiç sitem etmedim hayatımda, hele kızgın olma hakkı hiç verilmedi bana , biliyor musun?

Ses tonu için, bir an için pişman oldu çiğdem, ama apaçık dalga geçiyordu işte. Yoksa geçmiyor muydu?

- Kafayı mı çektin gün ortasında?

Böylece, pişmanlığını belirtmek istiyordu. Hafifçe gülümsedi ki, bu da bir nevi özür dilemekti:

- Bir şey mi ima ediyorsun?
- Sen demedin mi senin adın çıkmış, benim boynum daha bükük diye?
- Ooo duymuşsunuz sümbül hazretleri.

Bir musiki ahenginde; “hahaha” yankılandı esinti senfonisinin göbeğinde. Gong çaldı: maestro...

- Karamsar olmak , doldurmak hayata dair tüm umutsuzlu hayatına, bu seni boynu bükük yapmaz. Şu beyaz kelebekten beyazsın çünkü. Onun için uçuşuyor fotoğraf makinesiyle etrafında. Çekirdek çıtlatıp ilgini çekmek için paralıyor kendini.

Kartal gün boyu tüm cakasıyla niye uçuyor etrafında, avlanmayı unuttu, beyazlığınla besleniyor oysa. Neden rolleri değişti tabiat ehlinin? Bulutlar, sana hayranlığından reverans halinde. Elöpenler, yosunları temizlerken kayalardan, neyi amaçlamakta? Neden kertenkele sazı konuşturuyor, ağustos böceği niye sazını bırakarak renklerinin emekçisi oldu acaba? Deniz de, okyanus da çok çok uzakken buraya bu dalga sesi de ne ola ki dağın esintisine sinen?.. Dağ keçisinin bulut üstünde yürümek için yanıp tutuşması ya?
- Bunlar benim için mi yani? 
- Her şey beni, hayal kırıklığında, açıklandığında anıyor, boynu bükülenler aklına getiriyor beni sadece boyunları büküldüğünde. Ne acı şeklinden dolayı hep hüzünleştirilmek, ozan sazında, şair divitinde mor bir kan katresi olup damlamak?

Her şeyden önce, senin namın yedi renkli çiçek diye geçiyor kainat dilinde, tabiat lugatında. Aşklanışlarda, coşkunluklarda, mutluluklarda sen şifreleniyorsun yani tüm harikalıkların anlatımında
-  Abartma!
-  Sen abartısız abartısın ki!
- Neden yalnızım hâlâ öyleyse?
- Yalnızlık, yalnızca senin tercihin olmasın ya da çevrende deliren her zerreye kayıtsız olmanın sonucu?
- Bana ne delirenlerden ki öyle olduğunu sanmıyorum hâlâ. Ben, bir tek delirenim, bir tek delim olsun istiyorum. Sen, bir motif olarak boynu büküksün, belki biraz da şekil olarak. Fakat ben, ruhen boynu bükülü bir bahtsızım.  Gördün mü , dediğim gibi işte, ben senden daha boynu büküğüm.
- Bu muhteşem armonide bu melonkoli hiç de hayra alamet değil.

Bu bir cevapsızlık değil, bir latifeydi sadece. Letafet şahikasına yaraşır bir şekilde. 

- Senin sahraya inme zamanın geldi zannımca.

Ciddileşmişti sümbül bir anda ama bu sevinç ve haklılık taşıran bir ciddilikti.

- Safran rengi çok yakışacak sana. Sen uyumadan uyumayan, senin için ölümü göze alan efsane kuşunu bilir misin? 
- Deheyt! Yine mi kafa buluyorsun benimle?

Bu kez sitem ve kızgınlık yoktu çiğdemde. Deheyt bunun alemetiydi bir de; “hahaha,"

Ancak, arkasındaki yusufçuk kuşunu görmemişti henüz. Elinde altın bir tepside, elmas rengiyle atan kalbi de. Duymamıştı henüz o kalp çarpıntısını. 
Biri şiir mi okuyor, sen de duyuyor musun?

- Aslında, her şey sana şiir okuyor ama evet, biri şiir okuyor; medyum çanağından çıkmış biri, ruhun üç haline bürünmüş biri... Sen, hiç bu dorukta yusufçuk kuşu gördün mü?
-Bak, şimdi iyice uçtun, nasıl çıksın buraya yusufçuk kuşu, niçin çıksın? Hem şiir ile yusufçuk kuşunun alakası ne?
- Yazgı. 
- Yazgı güzel mi bari?

Bu kez dalga geçme sırası çiğdemdeydi. Ama dalga geçmekle yanıldığını az sonra görecekti çiğdem.

- Ben sana bu kadar kayıtsızlık eşittir körlük, dememiş miydim? Uçan süpürge nedir biliyorsundur herhalde?
- Yine başladın, uçan süpürge, masallarda olur sadece. Aşk, en güzel masaldır. 
- Kim okuyacak o masalı? Hem benim masallara karnım tok.
- Okuyacağını söyleyen kim? Ben o masalı yaşatmaktan bahsediyorum. 
- Off yeter ya! Bana bağ, diyecem yine bak!
- Ardına bak!

Döndü çiğdem, büyülendi çiğdem, masallaştı çiğdem. Rengine can geldi Çiğdem'in, yedisine birden. Ebemkuşağı yaktı bütün renklerini, karardı.

“Seee, seeen” dedi kekeleyerek çiğdem. 
Kalbimin üstüne koydu elini, şiiri duyuyordu şimdi. Hayır, hayır yaşıyordu, yüreğine doluyordu o şiir damla damla.

Kucaklaştılar, koklaştılar, bizleştiler. Sümbülün haklı olduğu aşikardı. Hiçbir zaman boynu bükük olamazdı çiğdem, bu fıtrata aykırıydı. Bu yazgıydı. Uçan süpürge vardı gerçekten, o süpürgeyi uçuran kendisiydi üstelik, layık olduğu aşktı. Aşka bandı çiğdem, aşka kandı kana kana yusufçuk; Her şeyin aslına döndüğü vakitti. Zaman, mekan eridi kayalıklardan. Diz dize, dize dize, uyaklı sabahladılar birlikte.

Bir çiğdem masalıydı bu, en hakikatlı aşk hikayesiydi bu..

Yusufçuk yüklem, çiğdem özneydi her bir tümcesinde...

Gönül mahsulü…

Kusuru, kusursuzlukla örten...

    

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi