ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 04-08-2023 18:54   Güncelleme : 04-08-2023 19:00

Babanın Ölüm Haberi / Ümit Ahmet Duman

Yazan: Ümit Ahmet Duman -BABANIN ÖLÜM HABERİ

Babanın Ölüm Haberi / Ümit Ahmet Duman

BABANIN ÖLÜM HABERİ

Altı ya da yedi yaşlarındaydı. Babası bir sabah annesini, ablasını ve onu her zamankinden farklı sarılarak öptü. Biraz heyecanlıydı. Annesini 2-3 kez sarılarak öptüğü gözünden kaçmıyordu. O hariç herkesin bilgisiyle İstanbul Cerrahpaşa‘ya Mide ve yemek borusuyla ilgili ölüm olasılığı çok yüksek olduğunu doktorunun ağzından işittiği ciddi ameliyata gidiyormuş. Hemşire kızı İstanbul’da kendisine refakat edeceğinden ailesini yanına almadan o çok sevdiği kara treninin akşam vagonunda yerini aldı. O babasının camdan hüzünlü el sallayışını ve son kez olursa duygusuyla mahalleye bakışının içsel anlamını sonraki yaşlarında içi burkularak anımsar.

Evde süregiden matem havasında "O" kendi kendine bahçedeki  oyunlarından fedakarlık etmeden yeni oyunlar yaratma çabasındaydı. Aile diken üzerinde, eli kulağında İstanbul’dan sevinçli bir haber bekliyordu. Bahçede kendi kendine topu duvara vurmaca oynarken mahalle postacısı annesini sordu. Evden annesine seslendi, yanlarına çağırdı. İlk söze postacı başladı, aralarında kısa bir konuşma oldu. Annesinin yüzündeki çaresizliği, ağlayarak eve girişini hâlâ hatırlar.

Akşam ablasının da annesiyle ağlaştığını gözlüyordu. Bir taraftan da çantalar hazırlanıyor sabaha orada olacaklarından söz ediyorlardı. O da ne olduğunu anlamıyordu ama anası ve ablası ağladığından o da onlara eşlik ediyor, ağlıyordu. Ablası gözleri kızarık‚ kardeşinin ne kadar anlayacağını bilemeden ‘‘Babam İstanbul, Hastahanede ölmüş, onu almaya gidiyoruz.‘‘ dedi. Olayı biraz anlayınca hıçkırıklarını arttırdı. 'Ölüm kötü bişey olsa gerek.' diye düşündü. Ama babasını tekrar göreceğinden de içinden bir sevinç dalgası geçiyordu.

Babasının çalıştığı devlet demiryolları İstasyon mahallesinde, haberi kısa sürede herkese yayıldığında karşılarına çıkan bazıları başsağlığı diliyor, bazıları da üzüntülerinden gözlerini kaçırıyorlardı. İki üç ay önce babasının el sallayarak bindiği kara trene, onlar da  hüzünle bindiler. Tren gecenin zifiri karanlıkları ile cenge çıktığında, Sirkeci’ye varana dek ana kucağında yorgun bedeniyle uyumuştu.

Annesinin kırmızı gözlerle, dürtüklemeleri ile uyandı, kendine gelmeye başladı. Ablası da kenarda üzgün ama doğanın zorlamasına, yormasına mücadele edemeden kendine uykuya teslim etmişti. O’nun ardından annesi, ablasını da içi titreyerek, okşayarak uyandırmaya çalışıyordu.

Cerrahpaşa'da babasının adını giriş kapısındaki görevliye verip kaldığı koğuşu öğrendiler. Annesi hemşireye, ‘‘Cenazenin hangi morga kaldırıldığını, ölüm kağıdının hazır olup olmadığını" soruyordu. Bir an önce alıp işlemleri yapmak istiyordular. Hemşire, annesinin açıklaması sonrası biraz beklemelerini, hemen geleceğini söyledi. Geriye döndüğünde yanında babasını da getirmişti. Annesinin ve ablasının sevinç çığlıkları ağlamalarından çok baskındı. Sağlı sollu babasına sarılarak, yanağına saçlarına dokunarak sağ olduğundan emin olmaya çalışıyorlardı. Ellerini yüzünü vücudunu elleyip yıllardır tanıdıkları babasını, "Sen misin gerçek misin?" gibi anlayamadığı garip sorulara boğuyorlardı.

Sonraki yıllarda sık sık ailesinde konuştukları buruk ama konuşulacak bir konuları hikayeleri olmuştu. Meğer o gün iki istasyon ilerideki komşu Tren İstasyonunda tesadüf bu ya aynı adlı Ahmet Duman hastanede gerçekten ölmüş. Ahmet Duman ismini duyan babasının daha önce Sirkeci Garı'nda görev yapmış arkadaşları Uzunköprü’lü olarak algılamış ve Uzunköprü Postahanesine telefon edip mahalle postacısı abiyi bilgilendirmişler. Postacı da görevini yerine getirip bu acı haberi aileye taşımışlar. Üzüntüyle başlayıp aileyi sevince boğan bu küçük anektodu babası, ölene kadar aileyle her fırsatta keyifle paylaşırdı, "Beni size bağışlayan Allah ne yazık ki diğer aileye üzüntü yaşatmıştı." sözünü de her seferinde unutmadan.

Zavallı babacığı aynı rahatsızlıktan yirmi yıl sonra Çapa’da hayata gözlerini yumdu. Üç kardeş yaşamları boyunca hep onu düşünürler, "Kader onu bizden yirmi yıl önce alsaydı, hayatlarımız nerelere savrulurdu acaba?" diye.
 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi