ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 22-08-2023 23:44

Aynadaki Lanet / Fatma Karataş

Yazan: Fatma Karataş -AYNADAKİ LANET

Aynadaki Lanet / Fatma Karataş

AYNADAKİ LANET

Arkadaşı birazdan olacakların farkında olarak geriye doğru adım attı ve ardından fısıldayarak, “ona yaklaşma” dedi. Camilla  alayla ona baktı ve ardından onun gibi fısıldayarak,
“Onlara inanacak kadar cahil değilim” dedi ve aynanın üstünde ki siyah örtüyü hızla çekti. Aynaya baktığında farklı bir şeyler göremedi. Yine aynı alaycı ifadesiyle arkadaşına dönüp,
“Bak gördün mü bir şey yok. Hem o yaşlılar hep kafadan üşütük olurlar. Onlar gece aynaya bakmayın derken aklından ne geçiyordu ki senin? Gördüğün gibi paranormal hiçbir şey yok” dedi ve arkasına dönmesiyle gür bir çığlık attı.

Aynada ki yansıması ondan  farklı hareket ediyordu. Camilla aynaya baktıkça gözleri büyüyor, bedeni küçüldükçe küçülüyor,  yüzü ise korkunç şekil almaya başlıyordu. Bu görüntüye bakmamak için her ne kadar aynadan gözlerini çekmeye çalışsa da bir güç onu o görüntüyü izlemek zorunda bırakıyordu. Yansıma başka bir şekil almaya başladı.

Camilla korkudan bu sefer yardım çığlığı atmaya başladı. Arkadaşının sesi hiç çıkmıyordu. Burada olmadığını veya başına bir şeyler gelmiş olduğu düşüncesiyle bildiği tüm duaları okumaya başladı. Sonra yer şiddetli bir şekilde sallandı ve Camilla onlarca el tarafından aynanın içine çekildi.

Beyaz dumansı bir yerde buldu kendini. Az önce olan onlarca el bir an da yok olmuştu. Camilla arkadaşının da burada olduğu düşüncesiyle ona seslenmeye başladı. Fakat sesi bir başka, boğuk çıkıyordu. Sanki bu ses ona ait değil gibiydi. Yine de seslenmeye devam etti.

“Rooon! Burada mısın ? cevap ver. Rooon!” ses yoktu. Kimse Camilla’nın seslenmesine karşılık vermiyordu. Elleriyle önünü yoklaya yoklaya yürümeye başladı. Çok uzaklarda bir ses işitti. Camilla heyecanla hızlanmaya başladı. Bu ses Ron’a ait olabilirdi. Fakat toz bulutları gittikçe çoğalmaya başladı. Camilla gözlerini açık tutmakta zorlanıyordu. Bir adım daha atacakken ayağı bir cisme takıldı ve yere düştü. Camilla düştüğü yerde doğrularak  oturur pozisyona geçti. Tuhaf bir şekilde burada toz bulutuna dair hiçbir iz yoktu.

Camilla toz bulutlarının bu kadar kısa bir süre de yok olmasına şaşırarak ayağa kalktı. Fakat ayağa kalkmasıyla oturması bir oldu. Ayağa kalktığında toz bulutu daha da fazlalaşmış haldeydi. Camilla bir anlam veremedi buna. Bu durumda emekleyerek yoluna devam edecekti. İstediği pozisyona geldiğinde yoluna devam edecekken ellerine bir şeyler battı.

Acıyla elerini kendine çekip elinin ağrısını yok etmek istercesine elini emmeye başladı. Bir an da ellerinin ağrısı yok olunca ellerini dudaklarından çekip bakmaya başladı. Ellerinin yara olan yerleri iyileşmiş onun yerine küçük değişik türde olan böcekler avuçlarından dışarı çıkmaya başlamıştı.

Camilla bu duruma o kadar korkmuştu ki o siyah bezi, aynanın üstünde çektiği güne lanetler yağdırdı. Elinin yaralandığı yere baktığında küçük bir ayna gördü. Belki bu ayna ona eve dönüş yolunu bulmasına yardımcı olabilir düşüncesiyle aynayı eline aldı. Aynaya bakmasıyla yine şiddetli bir yer sarsıntısı oldu.

Ardından aynanın içinde silikleşen görüntüler belirmeye başladı. Camilla görüntünün netleşmesi için eski usulle bir umut sallamaya başladı. Ve bu usul işe yaramıştı. Camilla yıllar önce ölen büyük babasını gördü. Büyük babası,
“Fazla zamanım yok Camilla. Yıllarca uyuyan bir laneti uyandırdın. Bu lanet kan bağın olan herkese zarar veriyor. Bu lanete son vermezsen lanet soyumuzu kurutacak. Lanete son vermek elinde elini hızlı tut.” dedi.

Camilla’nın beyni allak bullak olmuştu. Büyük babasının sesi kesik geldiğinden her şeyi duyamamıştı. Duyduğu şey yalnızca soylarının tükeneceği ve lanete son vermesi idi. Aynayı cebine koyup emekleyerek bilinmezliğe doğru yol aldı. Nereye gideceğini, bu lanete nasıl son vereceğini bilmiyordu. Bildiği tek şey tüm bu olan korkunçluğa son vermesi gerektiğiydi.

Bütün bunların tek sorumlusu kendisiydi. İlerledikçe uzaktan duyulan sesler yaklaşıyordu. Birden fazla kişinin sesiydi bu. Belki kendisi gibi onlarda buraya çekilen ve hiç kurtulamayan insanlardı.

Emeklemekten elleri yara bere içinde kalmıştı. Yerleri elinin kanıyla boyuyordu. Ama tüm bunlara rağmen duramazdı. Şu  an bir saniyenin bile kritikliği vardı. Kendisi neyse de ailesinin ne durumda olduğunu bilmiyordu. Bu durum onu daha da korkutuyordu.

Artık dizlerinde de dayanacak güç kalmamıştı. Oturur pozisyona geçti ve  başından geçenleri düşünmeye başladı. Neyin içine düşmüştü böyle. Bir söylentinin doğru olduğunu nerden bilebilirdi ki. Büyük annesinin bu ayna takıntısını batıl inanç saymakla büyük hata etmişti anlaşılan. Bir ışık yayıldı etrafa.

Camella ışığın geldiği yönü seçmekte zorlanıyordu. Dört farklı yerde göğe yayılmış ışık haznesi vardı. Hemen yanında da ışık göğe yükselmeye başlayınca Camella hemen cebinde ki aynayı çıkardı. Bu ışık aynadan geliyordu. Sonra beşe yükselen ışık gittikçe çoğalmaya başladı. Camella aynaya bakmak istedi fakat ışığın gücü o kadar kuvvetliydi ki canını yakmaya başladı. Elinde ki aynayı hemen yere attı ve ayağa kalktı. Toz bulutları etrafında hortum etkisi yarattı. Camellayı da hortumun içine çekti. Camella oradan oraya savruldu. Oksijenin azaldığını nefes alamadığını fark etti. Hortum onu bir süre içinde tuttuktan sonra onu şiddetlice ormanlık bir alana fırlattı. Camellla bu fırlatmada ölmeyi bekledi fakat hâlâ sağdı. Yerinden doğruldu ayağa kalkmaya çalıştı. Az önce ki yerden farklı olarak cennete düşmüş gibi hissediyordu kendisi Camella. Hayranlıkla bir süre ormanı izledi. Fakat düştüğü lanetin farkına varması çok da uzun sürmemişti. Yine  yerler şiddetlice sallandı. Sarsıntının ardından Camella’nın etrafını bu sefer sanrılar sarmıştı.

Sanrılar, siyah yüzleri belli olmayan dumansı kan emicilerdi. Camella hayretle bu korkunç varlıklara baktı. Sayıları çok fazlaydı. İçlerinden biri Camella’ya yaklaşarak kulağına fısıldadı,
“Bizi uyandırdığınız için size teşekkür etmemi istedi efendimiz. Sizi huzuruna çağırıyor” dedi ve Camella’ya konuşma fırsatı bile vermeden bir el vuruşla toz bulutunu çağırdı ve Camella’yı efendilerinin huzuruna çıkardı. Camella toz bulutları tarafından yine kabaca yere fırlatılmıştı. Söylenerek ayağa kalktı. Karşına baktığında sanrıların aksine karşında canlı kanlı bir insan görmüştü. Camella’ya gülümsüyordu.
“Bizi kurtardığın için yaşamana müsaade ediyorum fakat senin dışında ki bütün soyuna müsaade edemem. Onların ruhları dahi huzur içinde olmayacak...” dedi ve gür kahkaha attı. Ardından sanrılara bir şeyleri işaret etti. Sanrıların tümü anında yok oldu. Oda da yalnızca Camella ve Sanrıların efendisi kalmıştı. Camella tam ağzını aralayıp bir şey söyleyecekken etrafı aniden cesetlerle doldu. Sanrıların efendisi,
“Son kez onlara bak. Bir daha onları göremeyeceksin” dedi ve ardından diğer sanrılara seslenerek,
 “Ruhları sizin. Afiyet olsun. Bedenleri de pazalara atın uzun zamandır et yemediler” dedi. Camella hangi cesede baksa kendi suretini görüyordu.

Bir saatten fazla süren çığlığı son bulmuş aynadan ellerini geri çekmişti. Odada ondan başka kimse yoktu. Hızla bu lanetli yerden çıktı. Karşına aniden beliren kuzeni onu her ne kadar çok korkutmuş olsa da ona sıkıca sarıldı Camella. Yüzünü avuçlarının içine alarak,
“İyi misin?” diye sorduğunda arkadaşı iyiyim diyemeden korkunç bir surete büründü ve toz olarak kayboldu. Ardından duyulan tek ses, 
“Daha her şey yeni başladı!”  diye duyuldu. Bu kabus bitmeyecek gibiydi.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi