DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Advert
Merve Yurtsever
Merve Yurtsever
Giriş Tarihi : 06-08-2023 19:03

An'ı Yaşamayı Bilen, Özgür Ruhlu Kadın TOMRİS UYAR 

Tomris Uyar, kültürlü bir cumhuriyet kadını ve hukukçu olan Celile Girgin ve hukukçu, çağdaş bir yazar olan Ali Fuat Gedik’in çocukları olarak dünyaya gelmiştir. Tomris Uyar okumuş, kültürlü ve edebiyatla hem hâl olmuş bir aile ortamında büyümüştür. Dolayısıyla sanatsal yönü ve edebi zevki bu koşullarında gelişmiştir.

Edebiyat geleneği olan bir ailenin içinde yetişmiştir. Babası edebiyat ve hukuk sosyolojisi üzerine kitap yazmıştır. Yahya Kemal, Reşat Nuri Güntekin, Peyami Safa gibi yazarları anne ve babasının dostları oldukları için henüz okul çağı başlamadan tanımıştır. Dedesi CHP Trabzon milletvekillerinden Süleyman Sırrı Gedik’tir. Çocukluk döneminde onu sinemayla tanıştıran dedesidir ve Tomris Uyar dedesine olan sevgisini sık sık dile getirir.

Diğer dedesi ise bir diş doktoru olan Ruhi Bey’dir. Anneannesi ise şiirle ilgilenen bir Bektaşi kızıdır. Babası Ali Fuad Bey çağdaş bir adamdır. Babası Celile Hanım’a çok âşıktır ancak, Celile Hanım’ın toplum içindeki sıra dışılığı, ona ayak uyduramayışı Ali Bey’le ev içinde sürekli tartışmalarına, birbirileriyle kavga etmelerine neden olur ve boşanırlar. Annesi ve babası boşandıklarında dedesi ile anneannesi onlara destek olmuştur.

15 Mart 1941 yılında İstanbul’da dünyaya gelen yazarın çocukluk dönemi de İstanbul’da geçmiştir. Denize ve kedilere olan tutkusunu sık sık dile getiren yazar “Denize duyulan sevginin özgürlükle, bağımsızlıkla ilgisi olduğu hep ileri sürülmüştür. Bir başka tutkumdan, kediciliğimden yola çıkarak bu görüşün dayanaksız sayılamayacağını belirtmem gerek.” Demiştir.

Ortaokul yıllarında, bütün dünya klasiklerini okuyup bitirmiştir. Tomris Uyar, ortaokulu 1957’de High School’da tamamlamıştır. Yazar olmaya genç yaşta İngiliz Kız Ortaokulu’nda iken karar veren Tomris Uyar’ın, ailesinde herkesin edebiyatla ilgilenmesinin bu kararında etkili olduğu açıktır.

Lise eğitimine ise Arnavutköy Amerikan Kolejinde devam etmiştir. “Edebiyat çalışmaları onun en büyük desteği olur. Zengin olanakların şımarttığı genç kızlarla birlikte okumanın ezikliğini duyar, yoğun bir biçimde. Onlardan daha başarılı olması da o ezikliği yaşamasına engel değildir. Belki de hâlâ pahalı giyinmemekte diretmesi o yıllarda bir tepkidir. Sonunda kolejden mezun olurken kazandığı yurtdışı burslarını ‘Vatan dildir, ben Türkçeden uzak yaşayamam’ diye geri çevirir” (Özdamar, 1987, s.30)

Yazmaya çeviri ile başlayan yazar, ilk çevirilerini ortaokul ikinci sınıfta yaptığını söyler. “Galiba kendim yazmayı hemen göze alamıyordum. Çevirileri titizlikle seçerek ana dilimi en iyi biçimde kullanmanın yollarını aradım” (Özdamar, 1987, s.28).

Diş doktoru olan dedesi Ruhi Bey, yazarı en çok etkileyen kişidir. Bu yüzden öykülerinde dede figürü önemlidir. Dedesi şiir yazan, sinemaya düşkün, aynı zamanda da musikiye hayran bir insandır.

Yakınlarını şaşırtarak kolejden sonra İktisat Fakültesi’nin Gazetecilik Enstitüsü’nde okumayı tercih etmiştir. İki yıllık olan bu okulu seçmesindeki en belirgin neden biran önce eğitimini bitirip Ülkü Tamer ile evlenebilmektir.

Kolejden tanıdığı Ülkü Tamer ile evlenerek bir Antep gelini olan Tomris Uyar, Antep’i çok sevdiğini dile getirir. Evlilik hayatının zorluklarıyla genç yaşta tanışan çift anlaşmazlıklar yaşasalar da bir kız çocukları olunca bunu göz ardı etmeyi tercih etmişlerdir. Hamileliğinin son ayında annesini kaybeden Tomris Uyar, bir buçuk aylık kızını da süt boğulması nedeniyle kaybedince derinden sarsılır ve birbirlerini çok sevdikleri hâlde evliliklerini sonlandırırlar.

Geçirdiği kötü günlerin ardından Ülkü Tamer’le ortak arkadaşları olan Cemal Süreyya’yla birlikte yaşamaya karar verirler. Tomris Uyar’dan yaşça büyük olan Cemal Süreyya, ona karşı her zaman şefkatli ve anlayışlı davranmıştır. Cemal Süreyya’nın, Tomris Uyar’a düşkünlüğü herkes tarafından bilinir. O, düzenli bir hayatın içinde yaşamaktan memnundur ancak Tomris Uyar bundan hoşlanmaz.  Her akşam erkenden eve gelen Cemal Süreyya’ya biraz geç gelmesini, gezip dolaşmasını önerir. Her zaman akşam 6’da evde olan şair bu öneriyi kabul eder. Birinci gün on beş dakika, ikinci gün yirmi dakika eve geç gelir.

Üçüncü gün yarım saat gecikince Tomris Uyar şaşırır. Balkona çıktığı sırada bir de bakar ki, Cemal Süreyya kapının önünde oturmuş vaktin dolmasını bekliyor. İşleri nedeniyle evden ayrı olduğunda gittiği yerlerden Tomris Uyar’a mektuplar yazar. Tomris Uyar ile mektuplarının bir kısmını Cemal Süreyya imha eder. Tomris Uyar’da kalanları ise yazarın vasiyeti üzerine oğlu H.T.Uyar imha eder. H.T.Uyar, (kişisel iletişim, 18.03.2010) Birlikte Papirüs Dergisi’ni çıkaran çift başarılı bir yayın hayatı ortaya koyarlar. 1966 yılının sonlarında birlikteliklerine son verince dergide de yollarını ayırırlar.

Cemal Süreyya’yla ayrıldığı dönemlerde yazar, Turgut Uyarla tanışır. 1967 yılında evlenen çift aralarında on beş yaş olmasına rağmen mutlu bir evlilik yaşarlar. Turgut Uyar’ın kendi adını taşımasını arzuladığı bir oğulları dünyaya gelir ve Tomris Uyar’ca da maruz görülen bu istek üzerine 1969 yılında dünyaya gelen çocuklarına H. Turgut Uyar ismini koyarlar.

Tomris Uyar’ın edebiyat dergilerinde yayın hayatına başlaması ilk Varlık Dergisiyle olmuştur.  İlk çeviri kitabı 1969 yılında “Altın Böcek” ismiyle yayımlanır. O zamana kadar R.Tomris ismini kullanarak öykü, deneme ve çeviriler yayımlamıştır. R.Tomris’in açılımını ise “Bir göbek adım olsaydı babaannemin adı Rafiye olurdu” diye bildirir.

Tomris Uyar hiç şiir yazmamıştır ama ikinci yeni şairlerinin ilham kaynağı olduğu herkesçe bilinir. Adına çok sayıda şiirler yazılmıştır.

İlk öykü dosyasına “Suya Yazılı” ismini vermiştir. Bu dosyanın içinden “Kristin” isimli öyküsü 1965 yılında Türk Dili’nde yayımlanmıştır. Dosyanın tek kopyası Papirüs Dergisi’nde çıkan yangında gerçekten suya yazılmışçasına yok olmuştur. O dönemde dosya ismi öykülerinin kaderini belirlemiş gibi oldukça fazla yorumlar almıştır. Ve geriye dosyadan sadece Kristin kalmıştır.

Tomris Uyar, süreli yayınlarda yayımlanan öykülerini kitap haline getirirken hiçbir değişiklik yapmadığını söylemiştir. “Ben değiştirmeye gerek görmüyorum çünkü orada benim bile anlamadığım bir şeyler olabilir. Örneğin, İpek ve Bakır’ı yayımlandığı tarihten iki yıl sonra okusam başka şeylere, beş yıl sonra okusam başka şeylere takılabilirim, bunun sonu yoktur. Şimdi de görüyorsunuz ya o sırada aklımdan ne geçtiğini en iyi anlatan metnin o halidir diye düşünüyorum” der (Özkan, 2002, s.7)

Tomris Uyar, kendisini yazma dürtüsüne götüren sanatçılardan etkilendiğini şöyle ifade etmiştir. “Öykü idmanı için Çehov’u okuyorum hala, yazma keyfini kazanmak için Truman Capote’yi, Katherine Mansfield’i, Türk edebiyatıyla bağımı diri tutmak için Halit Ziya’yı, Ahmet Hamdi Tanpınar’ı, Reşat Nuri’yi, Sait Faik ile Sabahattin Ali’yi saymam gerekmiyor zaten” (Andaç, 1996, s.32). Sait Faik için; “Dilinin savruk denilen düzene girmezliği çok çarpıcıdır.” der Tomris Uyar.  “Türk öyküsüne nereden düştüğü belli olmayan bir kuyruklu yıldızdır Sait Faik, bir ikincisi olamaz. Çehov’sa bütün dünya edebiyatına düşmüş bir yıldızdır neredeyse…”

Tomris Uyar, edebiyat hayatına öyküyle başlamış ve öyküyle bitirmiş nadir yazarlarımızdandır. Onun sanatının en önemli yanı edebi titizliğidir. Kendi eserlerinde bile tekrara düşmemek için daima özenle çalışmış bir kelime işçisidir. Bir söyleşisinde “Yeni bir şey yazmam için kendimi epeyce taramam, sondaj yapmam gerekiyor. Aynı şeyleri yazabilirim ama neden yazayım? Giderek daha seçici ve titiz oluyorsunuz” (Zileli, 1998, s.48) der.

Tomris Uyar 1980’de Yürekte Bukağı ile ilk kez, 1987’de Yaza Yolculuk ile ikinci kez Sait Faik hikâye ödülünü kazanır. 1987 Haldun Taner öykü ödülünü de kazanır ancak, kendi katılmadığı gerekçesi ile reddeder. Sait Faik Ödülünü ikinci kez kazandığında ilkinden daha büyük bir sevinç duymuştur. Çünkü Sait Faik’i ikinci kez Haldun Taner Öykü Ödülü’nü reddettiği dönemde kazanmıştır. Haldun Taner Ödülü’nü kendi yarışmaya katılmadığı halde iki ayrı öykü yazarıyla aynı ödüle layık görüldüğü için geri çevirmiştir.

Seçici kurulun yalnızca üçte birinin kendisine oy verdiği bir yarışmanın ödülünü alsa geçmişine ihanet etmiş olacağını düşünür. Oysa zengin bir insan değildi; ödül parasıyla Teknik Üniversite’nin “Bilgisayar Mühendisliği” bölümünde okuyan oğluna bir bilgisayar alabilmeyi ne kadar isterdi. Ama ilkeleri her zamanki gibi durdurmuştu onu (Akdamar, 1987, s.28).

1985’te eşi Turgut Uyar’ı kaybeden Tomris Uyar, en yakın iki dostu Aydın Emeç ve Edip Cansever’i de yitirince korkunç bir depresyona girer. Yazı yazmasının da bir anlamı kalmamıştı sanki artık.

Yazılarını ilk onlar okur ve eleştirirlerdi. İlk heyecanı onlarla paylaşırdı. O insanlar yaşamından çekilince hayali bir okuyucu için yazmak demekti yazarlık. Bu da o eski heyecanı vermiyordu. Bu ölümlerle birlikte bir çeşit inzivaya çekilmişti (Özdamar, 1987, s.31).

Edip Cansever, Turgut Uyar’ın en samimi arkadaşlarından biriydi. Tomris’e karşı saklayamadığı bir sevgi ve hayranlık besliyordu.

Cansever, her 15 Mart’ta, Tomris Uyar’ın doğum gününde, yeni bir şiir yazıp yayımlayarak aşkını tekrar tekrar ilan ediyordu. “Tomris rakıyı çok severdi, bense onu…” yazmıştı peçeteye, Tomris ile baş başa oturdukları bir rakı masasında. Tomris Uyar’ın, onu gerçek bir dost olarak görmesinden dolayı Edip Cansever’in duyguları platonik aşktan öteye gidemedi.

Tomris Uyar, 2003 yılında yemek borusu kanseri nedeniyle vefat etmiştir. Ferit Edgü, yazarın vefatından iki gün önce hastanedeki odasında ziyaret etmiştir. O günü şöyle anlatır: Bir deri bir kemik kalmıştı. Gözlerinin parıltısı yorgun, ama gene de ışık saçan bir parıltıydı. “Bir koku duyuyor musun?” diye sordu bana. “Evet” dedim. “Benden geliyor bu koku, dedi. Doktorların dediğine göre, tedavi cevap vermeye başlamış.” Gülümsemeye çalıştı. Sonra elini battaniyenin üzerine çıkarıp, “Elimi tutar mısın?” dedi. Uzanıp elini tuttum. Buz gibiydi. “Elin buz gibi,” dedi. “Dışarıda hava çok mu soğuk?” Hafifçe sıktım elini. “Evet,” dedim. “Çok soğuk.” Bir sessizlik oldu. (İki gün sonra son soluğunu vereceği bu hastane odasında bir Çehov öyküsünü yaşar gibiydik…”) (Edgü, 2009, s.59,61).

Edebiyat dünyasının sahip olunamayan, özgür ruhlu kadını olarak aşklarıyla ön planda tutulmaya çalışılsa da; Tomris Uyar, yaşadığı her anı doyasıya yaşayabilen, kendine özgü bir üslup geliştirerek kabul görülen, edebiyat tarihine önemli bir yazar olarak adını geçirmiştir.

Ondan geriye kalan eserleri ise sırasıyla şu şekildedir:

• 1971: İpek ve Bakır (Bilgi)
• 1973: Ödeşmeler (Sinan)
• 1975: Dizboyu Papatyalar (Okar)
• 1976: Gündökümü 1975 (Koza)
• 1979: Yürekte Bukağı (Okar) - Sait Faik Hikâye Armağanı
• 1981: Yaz Düşleri/Düş Kışları (Ada)
• 1981: Sesler, Yüzler, Sokaklar (Hür)
• 1983: Gecegezen Kızlar (Ada)
• 1984: Büyük Saat (Can)
• 1985: Rus Ruleti- Dön Geri Bak
• 1985: Günlerin Tortusu 1980 - 1984, günce (Ada)
• 1986: Yaza Yolculuk (Ada) - Sait Faik Hikâye Armağanı
• 1989: Babayasaları, Anasözleri (Metis)
• 1989: Yazılı Günler 1985 - 1988, günce (Can)
• 1990: Sekizinci Günah (Can)
• 1992: Otuzların Kadını (Can)
• 1992: İki Yaka İki Uç (Gendaş)
• 1995: Tanışma Günleri, Anları, günce (Can)
• 1997: Aramızdaki Şey (Can)
• 2000: İstanbul'da Zaman (Büke)
• 2003: Gündökümü I - II (YKY)

**

 (file:///C:/Users/Merve/Downloads/299904.pdf, tarih yok) (https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2412499, tarih yok) (https://acikerisim.erbakan.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12452/4225/590913.pdf?sequence=1&isAllowed=y, tarih yok)

NELER SÖYLENDİ?
@
Nesein 9 ay önce
Harika bir anlatım
Nurettin Özdemir 9 ay önce
Merve Yurtsever'i öncelikle gönülden kutluyorum. Biyografi türünden bir yazı kaleme almış. Çok da başarılı olmuş. Okuduğum iki hikayesinde ise durum hikayesi kaleme almış. Demekki çok değişik türde yazılar kaleme alabiliyor. Merve Hanım'ı tekrar tebrik ediyorum. Herşeyin gönlünce olmasını diliyorum
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
Advert
Yol Durumu
ARŞİV ARAMA