ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 01-04-2024 17:41   Güncelleme : 01-04-2024 19:29

Yolculuk / Aydın Hanzala

Yazan: Aydın Hanzala -YOLCULUK

Yolculuk / Aydın Hanzala

YOLCULUK

Sabah güneşi, aydınlığıyla huzur veriyordu. Bahçedeki güllerin yapraklarının üzerindeki çiğ taneleri, gün ışığının da etkisiyle kristaller gibi parlıyordu. Kelebeklerin nazlı nazlı kanat çırpmaları, kuşların ağaç dallarındaki cıvıltıları, bahçenin güzelliğine güzellik katıyordu..

Bu bahçede; güller, kelebekler, kuşlar adeta ortak yaşamı öğretiyordu...

Doğal olan bu evin, doğal bahçesinde; iki kişilik bir masa bulunuyordu.

Sabah güneşi, pencereden süzülüp uyumakta olan genç kadının yüzüne vuruyordu. Sabah güneşinin içine doldurduğu yaşama sevinci ile uyanan genç kadın, gülümsedi...

Kalkıp kahvaltısını yaptıktan sonra, mutfağını temizledi. Kütüphanesine doğru gitti, kitaplıktan bir kaç kitap seçtikten sonra kendine kahve yapıp bahçedeki masasına gidip oturdu.

Derin bir nefes aldıktan sonra kahvesine baktı, fincanı burnuna götürüp aşkla kahvesini kokladı ve bir yudum aldı.

Beraberinde getirdiği kitaplara birer birer baktıktan sonra; “Yolculuk” isimli kitabı açtı ve kokladı ve "Kitap önce koklanmalı, sonra okunmalı." diye söylendi.

Ayağında ayakkabı yoktu, bacak bacak üstüne attı ve başladı okumaya. Yavaş yavaş kitabın içine doğru akıyordu, okurken adeta kitapla bütünleşiyordu genç kadın..

Okuduğu eserin rüzgarına o kadar kapıldı ki, kahvesini dahi unuttu. Genç kadın kitap okumuyor adeta kitabı yaşıyordu. Öyle ki, çıplak ayağının altında gezinen kertenkeleyi dahi farketmiyordu.

Merakla okumaya devam ederken birden durdu. 
Kitapta, genç bir adamın hızla koştuğu yazıyordu. "Bu koşuş, bir kaçış mıydı? Yoksa bir arayış mıydı?"
diye söylendi genç kadın.

Koşuş halinde olan genç adam, adeta parlayan bir at misali nereye koştuğunu bilmeden hızla koşuyordu. Koştukça sanki enerjisi artıyordu. Genç kadın hayretle okumaya devam etti.

Hızla koşmakta olan genç adamın önüne biri geçti ve tuttu onu; “Nereye?” diye sordu; “kendime” diye cevapladı.

“Sen kimsin?” diye bir soru daha sordu. 

“Ben kendime gitmek isteyen biriyim” diye cevapladı.

Genç kadın; "Ben ve kendim, ikisi bir değil mi? " diye söylendi.

“Sen ve kendin bir değil misiniz? Ben ve kendim bir olmaya gidiyorum. Seni ve kendini anlatır mısın?” diye sordu.

“Anlatabilseydim, koşmazdım. Sen hiç kendinle oldun mu?” diye sordu.

“Ben ve kendim ayrı değiliz ki? İkimiz biriz ve beraberiz.”

”Gerçekten mi? O halde seni kutlamak gerek” dedi ve koşmaya devam etti genç adam.

Genç kadının beyni sulandı. Ne tuhaf bir konuşma böyle. Kitabı elinden bıraktı; "Boş yere vakit harcıyorum, zaman kaybı bu kitap" diye söylendi.

Kahvesine baktı, soğumuş olmasına rağmen yudumladı.

Bahçedeki güllere baktı, sonra ağaçlardaki kuşların cıvıltılarını dinledi. Renkli kelebeklerin narin narin kanat çırpları ona görsel bir şölen sunuyordu.

Fakat genç kadının aklı nedense kitapta kalmıştı. 
Kitabı aldı ve tekrar okumaya başladı.

Koşan genç adamla onu durduran adamın arasında geçen konuşmayı yeniden okudu.

Düşündü; “Ben ve kendim ayrı şeyler mi acaba?
Fakat ben, hep kendimi ben olarak görüyorum.

Biraz daha düşündü; “Ben, neden kitap okuyorum? Yalnızlığımı gidermek için mi? Yoksa bilgi edinmek için mi?” diye söylendi.

Garip bir hisse kapıldı, neden kitap okuduğunu bilmiyormuş gibi bir duyguya kapıldı.

"Sahi neden okuyorum? Kitap en güzel dost, yalnızlığıma ortak, bilgisizliğime bilgi, ve güzel bir ayna... Evet ya ayna" dedi ve durdu.

"Beni kendime götüren ayna; ben ve kendim arasındaki en masum köprü... Sanırım koşan genç adamı anladım" dedi ve bir süre sustuktan sonra; "İnsan önce kendine gelmeli, ben ve kendini birleştirmeli. Zira kendinde olmayanlar başkalaşmaya mahkumdur." diye söylendi.

Bir huzur hissetti. Soğuyan kahvesini içerken kahvenin tadı, damağına daha güzel gelmişti...

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi