ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 23-11-2023 20:17

Yine Aylardan Kasım / Işıl Işık

Yazan: Işıl Işık -YİNE AYLARDAN KASIM

Yine Aylardan Kasım / Işıl Işık

YİNE AYLARDAN KASIM

Kasım, hep bir yaprak dökümüdür içimde.

Sağır eden bir sessizlik beynimde...

Uzun upuzun yollarda hayal edip kendimi, kuru yapraklara basarak ilerledim düşlerimde. Hani kar yağınca, o öbek öbek karlar ayağınızın altında ezildiğinde çıkan ses olur ya, ya da kuru yaprakların ayak altında can çekişen cam kırığı sesi gibi her çiğneyiş; umudun, özlemin, en çok da hayal kırıklığının ölümüne sebep...

Kasım dedim ya, canımdan, özümden, yaşımdan, sözümden, yarım kalan işlerimden, sevdiğimden ayrıldığım ay…

Üşümekle üşümemek, varmakla varamamak, ölmekle ölememek, kapı aralığında kalmak gibi...

İnsanı ömür boyu yoran tamamlanmamış duygular belki. Onlar bitmedikçe, gönül kapısı önü eski ayakkabılarla dolar durur. Alamazsın içeri. Odaya girersin çaresiz. Anıların, kışa durmuş gri bulutlara takılır. Bakar durursun uçan bir kuş geçse diye gökyüzüne, ben selam söylesem, buluta aşık kuş duysa yerine götürdüm dese... Kulaklarımı tıkasam duymasam hatıraları, unutsam bir yudum su ile geçmişi. Bir kirli gömlek gibi öpüşleri, dokunuşları, çizgili eğri dikişli gülüşleri tenimden çıkarıp atsam. Kokunun ekşi teri göğsümden kazınsa, yalan sözleri çamaşır suyuna biri yatırsa, soluk tenim yıkansa, deniz koksa... Avuçlarıma bıraktığı güneşi en uzağa fırlatsam, saçlarımdaki yıldızı söküp en derin kuyulara bıraksam...

Zaman o eksik saate takılı, günlerin, ayların, senelerin içinde…

Sisyphus gibiyim, Yunan mitolojisinin yeraltı dünyasında, sonsuza kadar büyük bir kayayı bir tepenin en yüksek noktasına dek yuvarlamaya mahkûm edilmiş bir kraldım sanki duran saat içinde.

Kızıl yalnızlıklar başlar geceleri...

Yeni güne duran bir çiğ tanesi sessizliği ağırlığınca oturur göğüs kafesime. Uzakta, iki dağın arasına dalarım...

Şimdilerde, gün batımları, gün doğumlarından daha çok etkiler beni. Belki de hüznü, geçmişi, hatıraları belki hiç unutulmayan tek bir dakikayı akşamın renginden mi, ya da kokusundan mı, görünüşünden midir bilinmez, ama o büyü, hep sarar bedenimi.

Düşünmeyi, karar vermeyi, kıyaslama ve o sonsuz ümidi, hep bu akşam manzaralarında yapmaya başlarım. Damağımda eşsiz bir lezzet bırakır, bu kızıllıkla eflatun rengin evliliği. Ayrılığın rengidir eflatun ölümler.

Defalarca vedadır gözlerimin takıldığı o dağın ardındaki güneş bozumu…

Kimler geldi, kimler geçti resmi geçidi yol alır beynimin kıvrımlarında, kimisi iz, kimisi leke bırakır hırsız arsızlığıyla.

En çok iz bırakanların gelişini beklerim yürek yangınında, sanki gün batsa, yolunu kaybeder kuşkuyla.

O son ışığı yutunca gölgeler, boğuşur içimde binbir özlemler...

Göz kapaklarım güneşi kapayan bir panjur gibi huzursuz bir uyku komasına giriyor. Ağır adımlarla pirinç topuzlu altın rengi demir karyolama yürüyorum.

Yer döşemesinin eski tahta parkesine parmak uçlarım değiyor. Yine o çıtırtı sesi, kuru yapraklar gibi.

Dedim ya  aylardan Kasımdı.

Yüreğim eksik saate takılı...

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi