ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 11-03-2023 17:19

Yıldızlara Takılmış Uçurtma

Yazan: Şeyma Aktepe -YILDIZLARA TAKILMIŞ UÇURTMA

Yıldızlara Takılmış Uçurtma

YILDIZLARA TAKILMIŞ UÇURTMA

Bir çocuğun tebessümünü bağladı uçurtmaya, birikim yaptığı hayalleri, bir babanın alın terini, bir annenin nasihatlerini, sıcacık bir ailenin sevgisini...

Uykusunu bölen sarsıntı bedenini sağa sola çarptı önce, uyku mahmurluğu olsa gerek rüya içinde olduğunu sandı.
'Geçer birazdan' diye mırıldandı. Ne de olsa er ya da geç hepimiz rüyadan uyanmıyor muyuz?

Sarsıntı şiddetlendi, tavan üzerine gelmeye başladı. Ne yapacağını bilemedi, dili lâl olmuştu sanki. Gökyüzü çığlıklar atarak inletti yeri, yer ise dur durak bilmedi. Geçmedi saatler, belki de birilerinin saati durdu. Korku ve endişenin geçmediği o bir saat.
Ah, o bir saat yok mu!

Kimsecikler yoktu, ailesi yoktu, kendi bile kendinde değildi. Üzerlerine ağlayan kar taneleri birilerine kefen oldu o gece. 

Sonrasında dapdar bir boşluk buldu kendine, şükretti. 
“Allah'ım.” dedi. “Beni buradan kurtar.” 
Beton mezara çarpan duası kafasını kaldırması ile bir çift göze ulaştı.
“Kurtuldum mu yoksa?” dedi ağlayarak.
“Kurtulacaksın merak etme.” dedi karşısındaki tebessüm ederek. 

Ölmüştü besbelli yoksa kendisinin zor sığdığı bu daracık alan iki kişiyi kaldırmazdı.
“Dünya yerinde duruyor mu ki?” dedi kısılan sesiyle.
“Duruyor elbet.” dedi tebessümünü bozmayarak. Karanlığa konuşuyordu aslında, karşısında biri vardı ama kimdi, kestiremiyordu. 
“Çok hak yedim, ölemem.” dedi ağlayarak. 
“Hayret!” dedi boşluktaki ses. “İnsanoğlu çok tuhaf. Şimdi mi aklına geldi bunlar?” 
Her cümlenin vurgusu kalbine ucu paslı bıçak gibi saplandı. 

Köşeden bir ışık farketti. Işık büyüdükçe büyüdü. Olduğu yeri kapladı, yetmedi dışarı taştı. Ayağa kalkıp çıktı taşların arasından, oradan oraya koşturan çocuklar gördü. Bir köşeye oturup dertli dertli iç çeken amcalar. 

Canhıraş çığlıkları yeri inleten teyzeler, nineler duydu. Evet, hepsi oradaydı. Yanından öylece geçip gidiyorlar, durmadan koşturuyorlardı. Kimse kimseyle dert edinmiyordu, kimse kimseye bakmıyordu. Hepsi olduğu yerden çıkıp kendine yanıyordu. 

İnsan ömrü kelebeğin ömründen kısa, kime sorsan;  “Göz açıp kapayıncaya kadar biter.” der. Uçurtmasının ucuna ne bağladı ki oraya getirsin, hepsi kaldı bir göçüğün altında.
“En azından..” dedi. “Unutmasınlar beni. Ağlasınlar arkamdan.”
Zihninin en ücra köşelerinden çıka gelen kim bilir ne zaman okuduğu bir satır takıldı aklına; “Önce biraz ağladılar ama alıştılar şimdi. Aşağılık insanoğlu her şeye alışır!”
Onun da yokluğuna alışılırdı elbet. 

Olduğu yere çöktü. Çöken sadece binalar değildi, omuzlarına binen ağır yükün altında da eziliyordu. Beyazlık karardı, olduğu yere geri döndü.

Bu sefer bulanık gözlerinin gördüğü ışıktan bir el uzandı ona doğru.
“Burada.” dediklerini duydu. Umut bu olsa gerek!

Bazen dünyaya gözlerini yeni açmış bir bebek, bazen dar gününde dostunun ayağa kaldırması, bazen ise karanlığa uzanan bir el çaresizce ölümü beklerken...

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi