ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 20-10-2022 14:39   Güncelleme : 20-10-2022 15:25

Yalnızlığın Kokusu

Yazan: Elmas Tunç - YALNIZLIĞIN KOKUSU

Yalnızlığın Kokusu

YALNIZLIĞIN KOKUSU 

Bir vakitler ayaklarının altında yılan olup kayan bu yollar mı hantallaşmıştı bacakları mı bilemedi. Soluğunu kontrol etmek istercesine daha bir yaslandı bastonuna Ragıp Efendi.

Elinde tuttuğu poşeti daha bir sıktı parmaklarıyla. Az evvel oturduğu bankta nasıl olduysa unutuvermişti. Sadece poşet olsa iyi, kimi sözcükleri, eşin dostun isimlerini unutuyor, mutfağa kadar gidiyor, ne için yerinden kalktığını anımsayamıyordu çoğu zaman. Hatta bankadan çektiği kira  parasını da inerken dolmuşta unutmamış mıydı? Bereket versin ki onun yerine oturan genç bir talebe fark etmişti de minibüs fazla uzaklaşmadan inerek emaneti sahibine teslim etmişti.

"Hey gidi Koca Ragıp Efendi! Sen unutacak, yaşlanacak adam mıydın?" diye iç geçirdi soluklandığı yerde. Kıvrılan yola baktı. Gözleri buğulandı. Gençliğinde mahallenin kızları o geçerken balkonlara çıkar, yürüdüğü kaldırımda envai çeşit işlemeli mendile rastlardı. Eli tamire yatkındı. Ya bir televizyon bozulur ya radyo yahut mutfak muslukları su akıtırdı. Kapısına mahallenin çocuklarından birisi yollanır, haber salınırdı, "Takım çantasını kap gel Ragıp." diye. Başını sallar, sessizce onaylardı yağız delikanlı. 

O tamiratla uğraşırken üzerine dikilmiş ahu gözleri görmezden, kıkıdaşmaları ise duymazdan gelirdi. Gittiği hiçbir ev, Mualla'nın oturduğu cumbalı eve adım atışı kadar hoplatmazdı yüreciğini. Rahmetli kayınpederi: "Kızımı ne doktorlar, ne mühendisler isterken bir işçi parçasına mı vereceğim?" diye tutturmuş olmasaydı, kaçırmak zorunda kalmazdı Mualla'sını. Böylece iki gözünün çiçeği hanımının boynu bükük kalmaz, babasını ahirete küs yollamazdı inadı kırılıp da barışsaydı. Ah menekşe kokulu, badem gözlü Mualla Hanım! Meğer göründüğünden de içliymişsin. Neleri atmışsın içine. Hassas kalbine ne acılar sığdırmışsın ki o da ikiletmemiş, tekleyivermiş ömrünün baharında. Ragıp'ını bir Nazenin'le iki de hayırsız oğlanla bırakıverdin sürgüne dönen şu çilekâr dünyasında.

Adımlarını yeniden sürükledi. Çam ağaçlarını geride bıraktı. Yolun çatallaştığı yerde kızına gitmekten vazgeçti. Fotoğrafçıda çoğalttırdığı hatıraları, damadının soğuk suratını anımsayınca kızıyla paylaşma fikrini erteledi. Hafiften bir ürperme geldi.   Mevsimlerden baharmış, yazmış kimin umurundaydı. Düpedüz yalnızlık mevsimiydi. Kombiyi ne kadar köklerse köklesin, çayın altını ne kadar harlarsa harlasın, hatta lahana gibi kat kat giyinmiş olsa bile bunların hiçbiri Mualla Hanım'ın resimleriyle dertleşmek kadar ısıtmıyordu içini. Kimseler inanmazdı ya olsun. O siyah-beyaz resimden çıkıp geldiğini, kendisine: "Gel artık yanıma Ragıp Bey!" dediğini elindeki poşet gibi içinde sımsıkı tutardı. Zor açmışlardı elini içeriye girdiklerinde. Evden gelen ağır kokular yüzünden polis çağırmıştı komşular. Nazenin tatilde olduğundan duymadı. Lakin yalnızlığın kokusu pek ağırdı.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi