ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 07-10-2022 22:44

Ucube

Yazan: Elmas Tunç - UCUBE

Ucube

UCUBE

Şimdilerde tinercilerin, ayyaşların ancak dışarıdan görebildiği  şehirden epey uzakta kalan o metruk binayı sıradan bir ev zannetmesiyle başlamıştı kimi insanların esas yanılgısı.

Girenlerin asla çıkamadığı, cehenneme açılan bir kapıydı orası. Bu evin gizini açığa vurmaya kalkanlar, sonsuza dek lânetli bir sessizliğe gömülüyordu. Bunun en büyük kanıtı ise defnedilenlerin yüzlerine yapışmış dehşet ifadesi ve gözlerinin akını ortaya seren donuk bakışları idi.

Bir bakımevinde hayata gözlerini yuman o zavallı yaşlı tanık ölmeden önce anlatmıştı bana mâlûm evin içinde neler olup bittiğini. Nasıl bilebilirdim ki bu uğursuz sırrın beni de tıpkı diğerleri gibi bir gölge misali izleyerek tüm hayatımı altüst edeceğini.

Lânetin milâdı tam olarak ucubenin doğumuyla başlamıştı. O gece gök delinmişti âdeta. Rüzgâr desen kulakları sağır eden bir uğultuyla çamura buluyordu önüne kattıklarını. Duvarların ardında tuhaf çığlıklar, canhıraş iniltiler işitiliyordu.Bir de bunlara gökyüzünün ışıldaması eşlik etmiş ve evin çatısına ışıklı kırbacını, tüm azametiyle şaklatmıştı.

Gaibe gebe kadın, tüm bu olanları yüreği ağzında, gergin bir bekleyişle seyretmiş; beklenen misafiri, kendisine hiç mi hiç benzemeyeni odanın orta yerinde kan ter içinde doğuruvermişti. Onu elleri arasında tutan ebesi, az daha bayılıverecekti. Kimse böylesini tahmin edememişti. Talihsiz anne "olamaaz, bu mümkün değil!" diye diye hıçkırıklara boğulmuştu kucağına almaktan imtina ettiği ucubeyi görünce. İçindeki safrayı öğürerek dışarı çıkarttı birkaç kere.

Evin içinde titreşen cılız ışığın altında dahi farkediliyordu ucube. Pencerenin önüne yapışkan, sinsi bir karaltı çökmüştü nereden geldiği bilinmeyen. Anne kafasını çevirmişti öteki tarafa. Diğer bebeklerin aksine ağlamıyordu küçük deccal. Bir gözü kördü kazılmış bir çukuru andıran. Diğeriyse pörtlekti gök mavisine çalan. Bedeni kamburdu. Yassı bir kafası, kafasının iki yanını çevreleyen fırça kılı kadar sert, bakır kızılı saçları, kemerli ve irice bir burnu, kocaman sarkık bir ağzı, uzun ve sivri bir çenesi vardı. 

O ucube, kötülüğün ve tecavüzün saçılmış nefret tohumlarından biriydi. Etiyle kemiğiyle vücut bulmuş haliydi.

Zaman geçtikçe kandan, korkudan ve vahşetten besleniyordu doyumsuzca. Sıradışı görünüşünün altındaki lâneti ise yalnızca doğum yaptıran yaşlı kadın görebilmişti nefes aldığı süre boyunca.

 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi