ANI
Giriş Tarihi : 22-12-2023 14:23

Torunlarımız da Bilsin Dediğimiz Çocukluğumuzdan İzlenimler / Hamdi Tabanlı

Yazan: Hamdi Tabanlı -TORUNLARIMIZ DA BİLSİN DEDİĞİMİZ ÇOCUKLUĞUMUZDAN İZLENİMLER

Torunlarımız da Bilsin Dediğimiz Çocukluğumuzdan İzlenimler / Hamdi Tabanlı

TORUNLARIMIZ DA BİLSİN DEDİĞİMİZ ÇOCUKLUĞUMUZDAN İZLENİMLER

Anneler, babalar, ablalar kalkar sonra, biz çocuklar uyandırılırdık. Ne çekyatlar, ne de açyatlar vardı. Odanın bir tarafında pat ya da sedir dediğimiz yüksekçe bir yer olur, büyükler orada, diğerleri ise duvar kenarlarına dizilmiş yün minderlerde otururlardı.

Sedirler ya tahtadan, ya da taş veya kerpiçten oluşturulmuş üstü ve yanları çamurla  sıvanmış hasır üzerinde kilim ya da pala denilen çaputlardan veya yünden dokunmuş örtüler, varsa sedir halıları ile kaplanır, aynı zamanda yatmak içinde kullanılırdı.

Her evde, ortalama 5-6 çocuk olur, yatma vakti geldiğinde yere, yan yana bir kaç yün döşek atılır, üstlere kalın yün yorgan, başlarada iki kişili döşek eninde uzunca yastıklar konur, çocuklar yan yana balık istifi yatarlardı.

Sabah kahvaltısının ardından hepimiz avluya fırlar, oradan komşu  çocuklarıyla buluşur, önce bir müddet konuşur sonra güne bir oyunla başlar, bazen oyundan oyuna geçer, ara sırada oyun bozanlık yapar hatta küsüşür, kısa zamanda tekrar barışırdık.

Hiçbirimizin elinde, bugünkü oyuncaklardan bir adet olsun dâhi yoktu ama, ne oyuncaksız ne de oyunsuz kalırdık. Tabiattaki her bir şeyden bir oyuncak ya da oyun türü bulur onu oynardık. Taşlar, topraklar, ağaç dalları duvarlar, çatılar, ağıllar, ahırlar, samanlıklar hepsi bizim oyuncaklarımız ya da oyun alanlarımızdı. Tüm bunların yanında sakarya nehri, ondan ayrılmış toprak sulama arkları, kimi tarlaların başlarındaki meyve ağaçları da bizim eğlence ve oyun alanlarımıza dâhildi...

Misketlere şoka derdik, yer de onları oynarken, duvarlara vurup karışla kazandığımız düğmelerimizin yanında zerdâli çekirdeğinden oyunlarımız olurdu. Zaman bize yetmez, elimizdeki tabii oyuncaklarla yetinir, çarşıdan pazardan oyuncak beklemezdik. Günler, çabukça biter, akşam yemeğinden sonra hemen uyuklamaya başlar, kendimizi yatağa darın atar, eğer annemizle bir komşuya oturmaya gittiysek mutlaka orada uyuyup sırtlarda, kucaklarda eve getirilip yatağa bırakılıverirdik...

Hasılı, biz çocukların, ne can sıkıntısı ne de oyun oyuncak derdi olurdu. Yaralar kendiliğinden iyileşir, hastalıklar kendiliğinden tedâvi olur, çok ağrıyan dişlerimiz, bilen biri tarafından kerpetenle çekilirdi. Gözümüzdeki bir çapak yine bir bilenin diliyle temizlenirdi. Dil deyip geçmeyin, sizi kucağınıza alır, göz kapaklarınızı aralar, dilini ustaca gözünüzün içine sokarak çapağı yada tozu çeker çıkarırdı o bir bilen...  

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi