ANI
Giriş Tarihi : 06-11-2022 16:22

Stuttgart Hayvanat Bahçesi

Yazan: Birsen Yurdakul Tomurcuklu - STUTTGART HAYVANAT BAHÇESİ

Stuttgart Hayvanat Bahçesi

STUTTGART HAYVANAT BAHÇESİ

On iki, on üç yaşlarında henüz ortaokula gidiyorum. O gün Türkçe dersinde Ömer Seyfettin’in “Stuttgart Hayvanat Bahçesi” adlı öyküsünü işleyeceğiz.

Kitaplarımızı açtık, öğretmenimiz; “Herkes içinden okusun, sonra anlatacağız…” dedi. Öyküyü okumaya başlayınca, hiç görmediğim, hatta hayal bile etmediğim bir hayvanat bahçesini gezdim. Çok büyüktü, öyküde tasvir edilen her yola girdim.

Yolların kenarlarında, ağaç dallarındaki maymunları şempanzeleri, kuşları, her biri kendilerine ayrılan bölmelerdeki filleri, zürafaları, çeşit çeşit kuşları, daha sayamadığım birçok canlıyla tanıştım. Adeta hayvanat bahçesinin içindeydim.

O gün, okul bitip eve gittiğimde, hala hepsi gözümün önünden geçiyordu. “Ah!” dedim “Ah! Keşke, gerçekten gidip, gezip görebilsem.” O yıllardaki şartlarda yurt dışı değil, Türkiye’de bile gezemiyor insanlar. 

Ekonomi, ulaşım, teknoloji hepsi kıt ve bunlara ulaşmak hayli zordu. Hayaldi işte, kocaman bir hayal ve istek…

Yıllar geçti üstünden. Okuldu, işti, evdi derken, çoktan unutuldu bu hayal ve çocukluk hayali olarak kaldı bir loş köşede. Artık işimiz var, çalışıp kazanıyoruz, yıllık izinlerde de tatil yapmaya imkanımız oluyor. Fakat aklımızın bir köşesinde de yurt dışına çıkmak hep var.

1980’ li yıllarda nihayet bu arzumuz Almanya seyahati ile gerçekleşti. İlk gittiğimiz yerde Stuttgart! Aklıma düşen ilk yer hayvanat bahçesi… İçimde bir heyecan, acaba düşlediklerimi görebilecek miyim sorusu ve merak aklımı kurcalayıp duruyor…

Nihayet, sabah hayvanat bahçesinin geniş girişinin önündeyim. Hayal edip gezdiğim içerdeki yollar, sağlı sollu hayvanların barınakları, kafesleri, ağaçlar, bitkiler… İnanılmaz büyük ve güzel. “Buraya hayvanat bahçesi değil, hayvanat şehri denmeli…” diye geçirdim içimden.

Daldan dala atlayan, asılan maymunlar, çekirdek çitleyip kabuğunu ayırıp tüküren, orangutan, yavrularıyla zürafalar, gösteri yapan, suya dalıp çıkıp görevliyle dans eden foklar, atılan et parçasını iştahla yiyen korkutucu timsahlar… Hortumundan su fışkırtan filler… Kafeslerinde kükreyen aslanlar…

Yüzlerce çeşit ve renk kuşlar balıklar akvaryumlar… Dünyanın bir çok yerinden getirilmiş bitki ve canlılar...

Hepsinin önünde duruyor inceliyor ve konuşuyorum, şakalaşıyorum. Öyküyü okurken gözümde canlandırdığımdan çok fazlası…

Çocukken öyküsünü okuyup hayal ettiğim hayvanat bahçesinin, yok bana göre şehrinin, içindeydim. Gezerken çocukluğum mu beni esir almıştı? Ben mi çocukluğumu bilemedim. Bildiğim sadece bir düşün içindeydim. Aklımdan geçen cümle “Hayal et, olsun…” oldu.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi