ANI
Giriş Tarihi : 30-06-2022 15:05

O Yıllar

Yazan: İsmet Acı - O YILLAR

O Yıllar

O YILLAR 

Ayağı kara lastikli; pantolonu, eteği yamalı çocuklardık o yıllarda, yolda oynayarak okula gittiğimizde. Okulun bahçesi kalabalıktı, kaç erkek kaç kızdık veya kaç çocuktuk hatırlamıyorum. Biz iki mevsimin çocuklarıydık. Yaz ve kış... Kar yağdığında, kış eriyip gittiğinde bizim için yazdı.

Şimdi düşündüğümde, kar siyah yorgan üzerine örtülmüş beyaz çarşaf gibiydi ve güney dediğimiz yerlerde erkenden delinir ve biz yaz geldi diye bağırırdık. ‘Yaz’ dediğimiz karın eridiği yerde ortaya çıkan topraktı.

Yaşıtım çocukların hepside biraz çobandı. Çünkü okuldan geldikten sonra ya ineklerin, koyunların peşinden giderdik ya da içeride kapalı kalmış kuzuları salardık. Çok işi bir arada başaran çocuklardık da diyebilirim.

Memleket nüfusu az olduğundan, köyümüzde yaşayanların nüfusu hiç de az değildi ve her biri toprağına tohum atan, alın teri ile sulayan insanlardı. Emeği ile geçinmeye ant içenlerdi büyüklerimizin hepsi.  Eğer eve bir şey almak icap ederse; gazdı, tuzdu ve bezdi bunlar. Kısaca üreten insanların çocukları olmanın verdiği becerileri biz de öğreniyorduk. Kızlarımız yün nasıl eğrilir bilirdi. Erkek çocuklar, saban nasıl sürülür bilirdi ve yediklerimizin topraktan olduğunu daha o yaşlarda kafalarımıza koymuştuk. Yani ürettiklerimizi tüketirdik.

Sınıfın orta yerinde kocaman soba, çıtırtılar çıkararak yanarken biz gözümüz öğretmende, kulağımız söylediklerinde can kulağımızla dinlerdik. Ne şakalar yapardık bir birimize ama üzmeden, rencide etmeden gülmek, gülümsetmek içindi çabamız. Öğretmene fark ettirmeden, arkadaşlara fark ettirerek...

Aylardan Aralıktı. Köyün en büyük penceresi olan sınıfın penceresinden görünen oydu ki kar yağıyordu. Yere düşen kar tanelerinin büyüklüğü bir bebeğinin eli kadar desem abartı olmaz sanırım. Ders biter bitmez bahçeye çıkıp sağa sola deli gibi koşacak sonra da bahçenin bir kenarında duran süt tozundan süt yapmak için yapılan o küçük kulübenin önüne gidecek; bir bardak süt, bir küçük yağlı ekmek alacaktık. Bugünkü aklımla nefret etsem ve bunu ülkemiz çocuklarına içiren kafaya kızsam da o gün hevesleniyorduk içmek için. Kar şiddetini artırsa bile söylediklerimi aynen yaptık ve pantolonun paçaları ıslanmış olarak sınıfa döndük. Kara tahtanın başındaydı öğretmenimiz, kulağımız öğretmenimizde.
İşte kulağımıza gelen cümlenin tamamı şöyleydi:

"Yerli Malı, Yurdun malı, Herkes onu kullanmalı."

Çocuk aklımızla bunun ne demek olduğunu çok anlamasak da yıllar sonra bir iyice anladık. Hala o sütü neden içtiğimi düşünürüm.  Buğday kendi tarlamızdan geliyorsa, kırmızı horozun yanında gezen karatavuk bizim sarı ineğin yan tarafındaki yere yumurtluyorsa bunlar yerli malıdır, gayrısı elin malıdır.

Nasıl da geçmiş yıllar! O sınıfta kaç kişi vardı, kimler benim arkadaşımdı, kaçı kız kaçı erkekti veya yukarıda dediğim gibi kaç çocuktuk? Bazı isimler aklıma gelse de çok net değilim. Ah o yıllar!

Truva Edebiyat Dergisi

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi