FABL
Giriş Tarihi : 27-11-2023 23:26   Güncelleme : 03-12-2023 23:00

Kuşlar Meclisi / Mehmet Engin Ayatar

Yazan: Mehmet Engin Ayatar -KUŞLAR MECLİSİ

Kuşlar Meclisi / Mehmet Engin Ayatar

KUŞLAR MECLİSİ

İstanbul’da, şehir merkezinde yaşayan kuşların temsilcileri, o gün çok önemli kararlar almak üzere Galata Kulesi’nin çatısında toplanmışlar. Kimler varmış kimler: karga, martı, güvercin, papağan, karabatak, serçe, kırlangıç ve yarasa. Tabii yarasa kuş olmadığı için oturuma dinleyici olarak katılmış. Ormanda yaşayanlar, göçmen kuşlar şehir yaşamına uyum sağlayamadıklarından toplantıya çağırılmamışlar. Tavuk, hindi ve ördek gibi kuşlar da insanlardan izin alamadıkları toplantıya gelememişler. Kuşların en yaşlısı karga olduğu için söze ilk o başlamış:

Karga:
- Değerli Katılımcılar, Kıymetli Dostlar, Muhterem Arkadaşlar! İlk söz hakkını bana verdiğiniz için öncelikle sizlere teşekkür ediyorum. Biliyorsunuz bizler, insanların pek kıymet verdikleri eski imparatorluklar döneminden beri İstanbul’da yaşayan bir kuş türüyüz. Neler görmedik ki? Roma, Bizans, Osmanlı İmparatorlukları; hepsiyle uyum içinde yaşadık. Bu şehirden kimler gelip kimler geçti. Fetihler, istilalar, yıkımlar, yangınlar… Hepsini atlattık Allah’a şükür. Fakat parçası olduğumuz bu şehirde bugünlerde yabancı konumuna düşürülüyoruz. İnanın, artık konacak dal bulamamaya başladık. Parklarda, bahçelerde, her ağaçta papağanlar. Kavga gürültü gırla gidiyor. Meclisten bu konunun çözümü hususunu istirham edeceğim. Daha şunun şurasında kaç yıl olmuş bu papağanlar buraya geleli, her yere sahip çıkıyorlar. İstanbullu olmak diye bir şey vardır. Bu şehrin bir kültürü vardır, bir adabı usulü vardır. Bir kuşun kanat çırpışından ötüşüne kadar her şeyine tesir eder ama bu papağan arkadaşlarda maalesef bunların hiçbiri yok. Herkesi ölçülü olmaya davet ediyor ve konuşmamı burada bitiriyorum.

Martı:
- Arkadaşlar, ben de söz aldım ama bizim martılar olarak herhangi bir sıkıntımız yok. Karnımız tok, sırtımız pek. Artık avlanmayı bile bıraktık diyebilirim. İnsanların denizlere ve çevreye attığı o kadar çok besin var ki. Neredeyse balığın tadını unuttuk, o kadar yani. Yaşıyoruz, ürüyoruz, ne bulursak yiyoruz. İnanır mısınız, bu şehir bile bizimle anılıyor. Keyif bizim, her şeye gülüp geçiyoruz. Teşekkür ederim beni dinlediğiniz için gerçi dinlemeseniz de önemli değil.

Güvercin:
- Sevgili Dostlar, öncelikle bizim türümüzden olan kumru, toplantıya katılamadığı için hepinize özürlerini iletmemi istedi. Sanırım eşinden izin alamadı. Neyse sağlık olsun. Ben de güvercinler adına martının sözlerine katıldığımı söylemek isterim. İnsanlar, sağ olsunlar her yeri çöplüğe çevirmeyi biliyorlar. Son yıllarda çöp tesisleri, düzenli depolama sahaları falan gibi girişimler bizleri üzse de, gene de insanlara müteşekkiriz. Fazla pislemesek aramız daha iyi olacak ama ne yapalım tutamıyoruz. Zaten onlar da her yerin içine etmiyorlar mı? Ah insanlar… Kusura bakmayın toplantı adabına uymayan kelimeler sarf ettim. Neyse böyle işte, olsun.

Papağan:
- Merhaba Arkadaşlar. Biz bu toplantıya keyifle katıldık ama karga kardeşimizin sözleri bizi rencide etti. Evet, biz bu şehre yeni geldik. Daha elli yıl bile olmadı ama tropikal iklimlerden getirdiğimiz rengimizle, neşemizle, sevimliliğimizle şehre yeni bir soluk kattık. Bazı homurtular duyuyorum. Aman renkleri de yeşilmiş diyenlere artık kulaklarımı kapatıyorum. Anlaşılan bazıları, doğanın en canlı rengini unutmuş ve şehirlerin gri rengine âşık olmuş. Artık herkesin kabul etmesi gereken bir şey var. Bu şehirde ağaçlar olduğu sürece biz de olacağız ve hiçbir yere gitmeye niyetimiz yok.

Karabatak:
- Üzgünüm ama ben sizin kadar memnun değilim durumdan ve sizin kadar olumlu konuşmayacağım. Biliyorsunuz bizim ana besin kaynağımız balıklar. Bereket versin boğaz bizi hiç aç bırakmadı ama insanların yarattığı kirlilik son derece rahatsız edici. Ayrıca normal koşullarda balıkçıl bir kuş olan martının durumunu kınamak istiyorum. Damarımızda akan kanı reddetmek gibi bir şey balık yememek. İnsanlara baka baka onlar gibi olmayalım rica ederim. Ne bulursak boğazımıza tıkıp kendimizi yadsımayalım. Bizler doğanın onuruyuz. Her kanat çırpışında, özgürlüğü anlatırız bütün canlılara ve özellikle insanlara. O yüzden bir simit uğruna türlü şaklabanlıklara girmeyelim. Benim de sözüm buraya kadar.

Serçe:
- Sevgili Kuşlar, ufak tefeğim diye lütfen sözlerim gargaraya getirilmesin. Hiç beklemeden konuya gireceğim çünkü sizler gibi konulara yorum getirecek, felsefe yapacak durumum ve zamanım yok. İstanbul’da ne kadar az serçe kaldı fark ettiniz mi? Özellikle buradan güvercin ve martılara seslenmek istiyorum. Kendilerinin tenezzül etmeyeceği kırıntılar için bizim arkadaşları korkutup kaçırmasınlar. Bakın, durum çok ciddi. Bu saatten sonra biz şehirleri terk edip ormanlarda yaşayamayız. Bizi muhtaç etmeyin artık gözünüzü seveyim. Bakın gözlerim doldu işte.

Kırlangıç:
- Serçe kardeşim, sen neden böyle… Açık konuşacağım neden diğer kuşlara yaltaklanıyorsun? Değer mi bu artıkların peşinden koşan gevezelere? Karabatak kardeşimi tenzih ederim. Arkadaşlar, kendi özümüzden gelen, emekle geliştirdiğimiz özellikleri bir kenara bırakmak ve çöp uğruna bizi birbirimize düşüren düzenin kölesi olmak nedir? Eskiden doğa hepimize yeterdi. Şimdi neredeyse birbirimizi yiyeceğiz. Sizlerden utanıyorum.

Kırlangıcın bu sözleri üzerine ortalık karışmış. Martı, güvercini gagalamış; karga, martının gözünü oymaya kalkmış, papağan karabatağın boynunu ısırmış. Kırlangıcın yazları Afrika’ya göç ettiği anlaşılınca serçe onun söz hakkı olmadığını iddia edip küfretmiş. Yarasa, gözleri görmediği ve kuşdilini de bilmediği için üzerine alınmış ve kırlangıca saldırmış. Kuş sesleri birbirine karışmış ve ortalık toza dumana boğulmuş. Kuşlar, her sene olduğu gibi bu sene de bir karar alamadan kavga dövüş dağılmışlar. Artık darısı gelecek seneye…

***

Ayatar, Mehmet Engin (2022), Yanlış Adamın Maceraları, Truva Yayınları

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi