ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 08-10-2023 17:43

Korkunun Şarkısı / Fatma Karataş

Yazan: Fatma Karataş -KORKUNUN ŞARKISI

Korkunun Şarkısı / Fatma Karataş

KORKUNUN ŞARKISI

Annesi duyduğu siren sesiyle hızla yukarı kata koştu. Kızına korkusunu fazla hissettirmeyerek uyandırmaya çalıştı; “Tatlım çabuk kalk.” Kızı kendini bıraktığı tatlı uykusundan uyanamıyordu. Annesinin sesini, rüyanın bir parçasıymış gibi işitiyordu. Çalan siren sesi sokaklarda susmadan yankılanıyor, kulağa detone olmuş kötü bir şarkı gibi geliyordu.

Annesi daha fazla dayanamadı ve kızının kolunu tutarak yataktan kaldırdı. Kızı ise uykunun vermiş olduğu uyuşuklukla neler olduğunu anlamaya çalışarak annesine baktı.

Fazla zamanları yoktu. Koşuşturarak sığınak olarak seçilmiş karşı komşunun bodrumuna geldiler. Bombardıman yine uykunun ortasında başladığından sıcak yataklarından çıkarılan ve olayın ciddiyetini kavrayamayan çocuklar huzursuzluk içinde durmadan ağlıyorlardı. Kimisi, çocuğunu susturmaya çalışıyorken kimisi, kendi korkusunu bile dizginleyemiyor, tüm hırsını çocuklarından çıkartıyordu…

Bayan Aidan, tüm bunları işitmiyor, yalnızca kızı Dolly’nin ellerini sıkıca tutuyordu. Kalabalık olan sığınakta oturacak bir yer aradı. Karşıda birbirine sinmiş anne ve oğlunun yanında biraz boşluk gördü. “Oraya sığarız” düşüncesiyle ilerledi. Kadın önlerine dikilen anne ve kıza bakıp ardından hiçbir şey demeden oğlunu mümkün olsa içine alacakmış gibi kendine sarmaladı. Aidan ve kızı oturacak yer bulmuşlardı.

Bombalar her zamankinden fazla yağıyordu. Her bomba düşüşünde yer şiddetlice sallanıyor, sağlamlığından emin olunmayan bodrum, ateş yağmuruyla birlikte toprak yağdırıyordu sığınaktakilerin başına. Her bomba sesi, birçok çığlık sesini doğuruyordu. Artık orada bulunanlar “kaçınılmaz sona” yaklaştıklarını hissediyorlardı. Sanki “yarın hiçbir zaman gelmeyecekmiş” gibi, “aydınlık günleri hiçbir zaman göremeyeceklermiş” gibi bir sona hazırlamışlardı kendilerini. Ama yine de bu hazırlıkları korkuya engel değildi…

Dolly biraz önceki uyku mahmurluğundan tamamen sıyrılmış, her atılan bomba kadar sayı sayıyordu. Zihnini bir şekilde korkudan uzak tutmalıydı. Annesine korkmadığını göstermeliydi. Olur da ileride tüm bunlar son bulduğunda, babası da savaştan dönerse ona, kendisiyle ilgili; “Çok cesurdu kızımız. Hiç ağlamadı, hiç korkmadı.” demesini istiyordu...

Bombaları atanlar düzenli bir şekilde hareket etmiyordu. Kimisi bir dakika bile ara vermeden bomba atıyorken kimisi iki dakika ya da üç dakika arayla bomba atıyordu. Bombalardan biri yakınlarda bir yere düşünce yer öyle bir sallandı ki bodrumun başlarına yıkılacağını düşündüler. Herkes korkudan birbirine sarılmıştı. Bayan Aidan, Dolly’nin elini korkudan o kadar çok sıkıyordu ki küçük kız artık acıya dayanamayacak hale geldi. Bir kez daha bomba atılınca annesi, kızının elini daha fazla sıktı. Dolly dayanamadı ve annesine acı içinde; “Anne, canımı çok yakıyorsun!” diyebildi.

Annesi hemen elini gevşetti. Suçluluk içinde; “Özür dilerim kızım.” dedi. Dolly bir şey demedi, gülümsedi. Büyük bir sarsıntı daha oluştu. İleride onlarca çığlık koptu. Duvarın yarısı yıkılmıştı. Neyse ki kimseye bir şey olmamıştı. O tarafta oturan kişiler, korkuyla bodrumun sağlam olan tarafına koştular. Artık burası da güvenli değildi. Yıkılan duvar yüzünden alan o kadar daralmıştı ki Dolly ve muhtemelen arka taraflarda oturan diğer kişiler nefes almakta zorlanıyorlardı. Herkes sessizleşti. Küçük çocuklardan bile artık çıt çıkmıyordu. Hepsi bu bombaların artık son bulmasını bekliyordu. Korkunun nefes sesi duyuluyordu...

Bayan Aidan, Dolly ve diğer çocuklar için şarkı söylemeye karar verdi. Bombalar son bulana kadar bir şekilde oyalanmaları ve az da olsa bu korkudan arınmaları gerekiyordu. Korkudan kısılan sesiyle şarkı söylemeye başladığında ilk başta sesi duyulmadı. Yanındaki kadın destek verircesine elini Bayan Aidan’nın omzuna koydu ve ona gülümsedi.

Bayan Aidan boğazını temizledi ve daha yüksek sesle şarkı söylemeye başladı. İlk önce hiç kimse sesin nereden, kimden geldiğini anlamadı. Gözlerini sıkıştıkları dar alanda gezdirenler, sesin Bayan Aidan’dan geldiğini gördüklerinde ona odaklandılar. Dolly, annesinin ne yapmaya çalıştığını anladı. İki elini de küçük elleriyle avuçladı ve öptü.

Annesi, Dolly’nin bu hareketine gülümsemeyle karşılık verdi. Bayan Aidan, bomba sesleri kesilene dek hiç durmadan şarkı söyledi. O kadar güzel bir sesi vardı ki orada bulunan herkes büyülenmişçesine yalnızca bu sese odaklanmıştı. Öyle ki birkaç dakikadır bomba sesinin gelmediğini bile fark etmemişlerdi. Bayan Aidan’nın boğazı o kadar kurumuştu ki daha fazla şarkı söyleyemedi. Sürekli yutkunarak boğazının kuruluğunu gidermeye çalışıyordu. O sırada herkes yine kendi köşesine çekildi.

Bir süre sonra beklenilen ses geldi ve kısa süreli ateşkes sirenleri çaldı. Bayan Aidan suya muhtaç bir şekilde hızla yerinden fırladı. Hiç elini bırakmadığı Dolly’i de ardından sürükleyerek koşar adımlarla bodrumdan çıktı ve evine doğru koştu. Neyse ki evinde herhangi bir hasar görünmüyordu. Evin içine girdiği gibi mutfağa koştu ve kana kana su içti. Dolly de annesi kadar olmasa da susamıştı ve iki bardak su içmişti. Bayağı uykusu vardı.

Annesine yalvaran gözlerle baktı; “Anne artık uyuyabilir miyiz? Çok uykum var.” dedi. Annesi kızını onayladı. Birlikte salondaki kanepeye uzandılar. Dolly hemen uykuya daldı ancak Bayan Aidan, tekrar gelebilecek olan olası bomba korkusuyla uyuyamadı.

Hemen yanı başında olan çekmeceyi açıp içinden bir fotoğraf çıkardı. Özlemle fotoğrafta gülümseyen kocasına baktı ve onu öptü. İki yıldan beri kocasından haber alamıyordu.

Gönderdiği hiçbir mektubun cevabı gelmiyordu. Kimi komşuları kocası için “öldü” deseler de Bayan Aidan kocasının öldüğüne inanmıyordu. İnandığı tek şey, kocasıyla “kozmik bağının” olmasıydı. Hâlâ canlıydı, diriydi o bağ. Hissedebiliyordu bunu. Son kez kocasını öptü ve ağırlaşan göz kapaklarına daha fazla direnmeden uykuya daldı…

Bayan Aidan, duyduğu seslerin etkisiyle yavaşça gözlerini açtığında odayı dolduran ışık huzmesi gözlerini kamaştırdı. Sabahın bu kadar çabuk olmasına inanamadı. Sanki uykuya dalar dalmaz olağanüstü bir şekilde hemen güneş doğmuş gibiydi. Arka taraftan bir şeylerin düşme sesi gelince hızlıca yattığı yerden doğruldu ve sesin geldiği yere baktı. Dolly, mutfağa girmiş bir şeylerle uğraşıyordu. Kol saatine baktığında saatin çoktan on bire geldiğini gördü. Dolly erken uyanmış olmalıydı. Haliyle karnı acıkmıştı ve annesini uyandırmaya kıyamadığı için kendisi bir şeyler hazırlamaya çalışıyordu. Bayan Aidan doğrulduğu yerden kalkıp mutfağa gitti. Dolly’i kucağına alıp sıkıca sarıldı. Yanağından öperek; “Günaydın prensesim.” dedi. Dolly sırıtarak; “Tünaydın anne.” deyince güldü.

Masaya oturttuğu kızına bir şeyler hazırlayıp verdi. Büyük bir iştahla yemeğini yiyen Dolly salona geçip resim çizmeye başladı. Bayan Aidan ise bugünün haberlerini duymak için radyoyu açmaya çalıştı. Radyo henüz tam olarak açılmamışken dışarıdan gelen bağırma seslerini duydu. Yine bomba atılacak korkusuyla kızını da aldığı gibi sığınağa doğru yöneldi. Ancak dışarı çıktığında bambaşka bir atmosferle karşılaştı. Herkes bir araya toplanmıştı. Bir şeyi kutluyor gibi duruyorlardı. Meraklanarak onlara doğru yürüdü. Aralarından biri Bayan Aidan’ı görünce mutlulukla; “Hanımefendi güzel haberleri duydunuz mu?” diye sordu. Başını iki yana salladı. Adam devam etti; “Artık bombalar yok. Bu sabah ateşkes imzalandı.” duyduğu bu sözlerden sonra mutluluktan başı dönen Aidan, düşmemek için bir yerlerden destek aldı.

Ateşkes imzalanması demek kocasının da artık döneceği anlama geliyordu. Bir süre bu güzel haberi hazmettikten sonra tüm bu olanların ne demek olduğunu anlamayan kızını kucağına alarak ona sıkıca sarıldı. Gülen gözlerle; “Artık bomba yok, geceleri ansızın seni yatağından çıkartıp pis kokan bodruma götürmek yok, ağlayan onlarca çocuğun sesini duymak yok. En önemlisi, baban artık yanımıza gelebilecek.” dedi. Duyduğu bu güzel haberler karşısında sıkıca annesine sarılan Dolly; “Babam ne zaman gelecek?”  diye sormaktan kendini alamadı…

“Bilmiyorum ama en kısa zamanda baban gelecek bir tanem.” dedi annesi. Bir süre bu harika haberin mutluluğunu komşularıyla paylaştıktan sonra evine geri döndü. Artık hayatları normalleşecekti. Evi geçindirmek, çocuğu okula götürmek, iş bulamamak gibi sorunları olacaktı. İki yıl süren bu zor hayat, onun için on yıldan fazla gibi geliyordu. O güzel haberden sonra günler, haftaları, haftalar, ayları kovaladı. Aidan, hiç umudunu kaybetmeden kocasının yolunu gözledi. Ama günler geçtikçe umudu bir mum gibi erimeye başlamıştı. Hiçbir kötü düşünceyi zihninde tutmak istemiyordu. Resim çizen kızının yanına gitti. Dolly onlarca resim çizmişti babası için. O geldiğinde hepsini ona verecekti.

Beklemeye başladığından bu yana bir hafta daha geçti. Aidan artık kabullenmeye başlamıştı. Kocasının yolunu bugün itibariye gözlemekten vazgeçmişti. Acı içinde koltuğa oturdu ve başını iki elinin arasına aldı. Bir süre resim çizen kızına baktı. Ona baktıkça öfkesi daha da artıyordu. Onun yüzünden ağlayamıyor, dilediği kadar çığlık atamıyor, en önemlisi de ölen kocasının ardından gidemiyordu. Dolly, onun elini ayağını bağlamıştı. Her şeyden habersiz resmini bitiren Dolly, resmini göstermek için annesinin yanına gitti. Resmi ona doğru tutarak; “Bak anne bu babam…” dedi. Ancak devamını getiremeden annesi elindeki resmi çekti ve patladı; “Yeter artık yeter. Baban yok, öldü. Ölen biri için resim çizmekten vazgeç!” diyerek haykırdı. Bu resmi ve diğer resimleri alıp yanan ateşin içine attı. Yere oturup hıçkırarak, bağıra çağıra ağlayan Adian delirmiş gibiydi.

Dolly, korkudan annesine yaklaşmayıp yalnızca onu izledi. Kapı çaldı. Annesi ağlamaya o kadar kaptırmıştı ki kendisini kapının sesini bile duymamıştı. Dolly, ne yapması gerektiğini bilmeden öylece annesini izledi. Annesi daha da yüksek sesle ağlamaya başladı. Kapı bu sefer daha sert çalmaya başladı. Dolly korktu. Hem annesinden hem de kapının ardındaki kişiden…

Kapı büyük bir gürültüyle açıldı. İçeriye saçı, sakalı bir birine karışmış bir adam girdi. Aidan başını kaldırıp gelen kişiye baktığında şoka girip donakaldı. Dolly, yere çömelen adamın; “Şşşt buradayım, tamam sakin ol.” diyerek donmuş bir şekilde duran annesini sakinleştirmeye çalıştığını görünce bayağı şaşırdı…

Birkaç dakika sonra annesi kendisini toparlamış gelen adama sıkıca sarılmıştı. Dolly’e adamı göstererek; “Babanın yanına neden hâlâ gelmiyorsun?” diye sorduğunda önce bir afallayan Dolly, koşarak babasına sarıldı…

Birkaç saat daha geçince sarılma faslı bitmiş, Aidan kocasına ellerinde olan erzaklarla yapabildiği en iyi yemekleri pişirmişti. Kocası birkaç dilim ekmekle biraz yemek yedikten sonra sofradan kalkmıştı. Aidan, aralarında derin farklılıklar oluştuğunu hissediyordu. Kocası, her şeyi ile çok farklı görünüyordu. Kendisine, Dolly’e karşı bir “yabancı” gibiydi… 

Aradan aylar geçmiş, kocasının durumu gittikçe kötüleşmişti. Çok zayıflıyor, hiç konuşmuyordu. Komşuları uzun süre savaşta olduğu için böyle davrandığını; kocası, ailesini unutmadığı için Aidan’ın kendisini şanslı hissetmesi gerektiğini söylüyorlardı. Ne var ki Aidan, kocasının kendisini, ailesini unuttuğunu bile düşünüyordu. Bir gün ona sorular sormaya karar verdi. Karşılığında donuk bakışlardan başka bir şey alamadı…

Aidan bir sabah uyandığında yatağını boş buldu. Evin her yerini aradı ama kocasına dair hiçbir ize rastlamadı. Umutsuzca olduğu yere çömeldi. Bir süre hiçbir şey düşünmeden öylece oturdu. Kapısı çaldığında ayağa kalktı ve kapıyı açtı. Savaş zamanında bodrumunu kullandığı kadın karşısındaydı. Üzgün bir şekilde Aidan’a bakıyordu. Elinde sıkıca tuttuğu notu ona verdi. Aidan hiçbir şey anlamadan notu aldı ve okumaya başladı:
“Artık dayanamıyorum. Seni ve küçük kızımı ailem gibi hissetmiyorum. Bu dünyaya, bu yaşantıya, hiçbir şeye aitmişim gibi hissetmiyorum. Affet beni. Böyle ömrüm boyunca boşluk içinde yaşayamam…”

Kâğıdı elinde buruşturan Aidan, bodrumun olduğu tarafa koştu. İçeri girince gördüğü şeye dayanamadı. Zayıf bünyesi onu daha fazla ayakta tutamadığı için yere yığıldı. Karanlığa teslim oldu…

Editör: Hamit Gözümoğlu 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi